Hayâ İmandandır

Allah’a inanan her hakiki mümin her an Rabbinin huzurunda olduğunu bilir ve bu “huzurda oluş” şuuru insanın düzgün karakter sahibi olmasına yardımcı olur. Böylece o kişi hal ve hareketlerine dikkat eder ve bu nedenle hayâ sahibi olmaya özen gösterir. Utanma ve sıkılma anlamlarına da gelen hayâ, İslam ahlakında çok önemli bir yer tutmaktadır. Türkçe’de ar kelimesi genellikle hayânın eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Hayâ, utanma ve ar duygusu olup, utanç verici durumlardan sakınmak ve nefsin süfli arzularını terk etmektir.

Hayâ duygusu insanı kötülük yapmaktan alıkoyar. Hayâ duygusu insan fıtratında var olan asil bir duygudur. İnanç ve eğitimle bu duygu gelişir, böylece insan kemale erer. Bu duygu Allah’ın sevdiği güzel bir huydur ve bu nedenle hayâ hayattır diyebiliriz. Hayâ hayattır, çünkü bizler ancak doğrularla hareket ettiğimiz, hatalardan uzaklaştığımız sürece hakiki hayat yaşamışız demektir. Hakiki kul baştan başa edep timsali olmalı, tüm amelleri de edep süsüyle çerçeveli olmalı.

Rabbin huzuruna ameller gönül huzuru ile taşınabilmelidir. Kalbin hayatı hayâ iledir. Toplumsal hayatı da ayakta tutan edep ve hayâdır. Rabbi tarafından en güzel şekilde terbiye edilmiş ve insanlığa hayâ ve edep misali olarak sunulmuş olan Hz. Peygamber (sav): “Hayâ imandandır” [1] buyurmuş ve İslam ahlakını hayâ olarak özetlemiştir. “Her dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı da hayâdır.” [2] Utanma duygusu ilk insandan beri hep var olmuş ve insan bu sayede fenalıktan korunmuştur. Peygamber Efendimiz “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözünün ilk peygamberlerden beri hep söylenegeldiğini ifade buyurmuştur. Eski Yunan filozofu Aristo’ya sorarlar: Kadınlarda en çok hoşa giden şey nedir? Aristo: Utandığı zaman yüzünde meydana gelen kızartıdır, cevabını verir.

İnsanî ve ahlaki değerlerin korunması noktasında hayâ manevi bir sigortadır. İnsanî ve ahlakî temeller ne kadar sağlam olursa, toplum da manevi sorunlara karşı o derece mukavemetli olur “Hayâ İmandandır” hadis-i şerifini bilmeyenimiz yoktur, bu hadis biz müslümanlar için çok önemli bir mana ifade etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki:
“İman edenler arasında kötülüğün, hayâsızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır.” [3]

Malesef günümüz çağdaş ve modern dünyasında hayânın kişiyi dezavantajlı duruma sokacağı düşüncesini savunanlar vardır. Halbuki hak edilen şeyi elde etmeye engel olan, hayâ duygusunun varlığı değil, kişinin acizliği, çekingenliği, korkaklığıdır. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:“Hayâ ancak hayır kazandırır.” [4]

Ebû Hureyre (r.a.), Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor:

“İmanın yetmiş yahut altmış bu kadar şubesi vardır, o şubelerin en üst derecesi olanı (La ilahe illallah) sözüdür. En aşağısı da yoldan gelip geçenlere eza verecek şeyleri gidermektir. Haya da imandan bir şubedir.” [5]

Hayâyı, üç kısıma ayırabiliriz: 1. Allah’a karşı hayâ, 2. İnsanlara karşı hayâ, 3. Kişinin kendine karşı hayâsı.

Allah’a karşı hayâ: nefsin isteklerini terk etmekle ve dinin emirlerini yerine getirmekle olur. Ümmetinin daima Allah’tan utanmasını arzu eden Sevgili Peygamberimiz (sav) bir gün ashabına: “Allah’tan gereği gibi utanınız” buyurmuştu.

Hadisi rivayet eden Abdullah b. Mesud diyor ki: “Ya Rasulallah! Biz hamdolsun, Allah’tan gerçek anlamıyla utanıyoruz, dedik. Efendimiz şöyle buyurdu: Hayır, hakikat sizin anladığınız gibi değildir. Allah’tan gereği gibi utanmak; başı ve başta bulunan her şeyi, karnı ve karında bulunan her şeyi Allah’ın razı olmadığı her şeyden korumak, ayrıca ölümü, öldükten sonra çürümeyi daima hatırda tutmaktır. Ahireti isteyen kimse dünyanın fani ziynetine aldanmaz ve terk eder. Kim bunu yaparsa Allah Teala’dan gereği gibi hayâ etmiş, utanmış olur.” [6]

İnsanlara karşı hayâ: İnsanlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmakla gerçekleşir. Kur’an, geçmişte yaşamış hayâsız toplumların kötülüklerini anlatır. Örneğin Nuh tufanı; insanların hayâsızlığı nedeniyle ortaya çıkan bir felaketti, Ad kavmi, Lut kavmi hayâsızlıkları sebebiyle mahvolan kavimlerdi. Tüm bunlar hayâ perdesi yırtanlara ilahi bir dersti. Yok olan birçok millet, medeniyetler hayâsızlığın kurbanı olmuşlardır.

Kişinin kendine karşı hayâsı ise; edep sahibi olması demektir. Yani kişinin iffetli olması ve yalnız başına kaldığında günahlardan sakınmasıdır. Hayânın bu kısmı, nefsin erdemlerinden ve ahlâkın güzelliğinden ileri gelmektedir.

Merhum Mehmet Akif Ersoy’un şu mısraları toplumların ahlaki çöküşlerini ne güzel ifade ediyor:

Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde…

Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!

 

[1] Buhari, Edep, 77

[2] İbn Mace, Zühd, 17

[3] Nur 19

[4] Buhârî, Edeb 77

[4] Müslim, İman 58

[5] Kütüb-i Sitte, V, 290

Read Previous

Ömür Şölendil: “Eşsiz zaferin 101. yıldönümünü gururla idrak ediyoruz”

Read Next

85’lik Şahsiye Nine Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *