2023’te dünyayı Rusya-Ukrayna savaşının devam etmesi, petrol fiyatlarının artmasıyla meydana gelen enerji krizi, gıda güvensizliği, ekonomik kriz ve iklim değişikliği gibi riskler bekliyor.
AA muhabiri, 2023’te dünyayı bekleyen Rusya-Ukrayna savaşından iklim değişikliğine kadar olası riskleri derledi.
Dünya henüz Kovid-19 salgınının olumsuz etkileriyle mücadele ederken şubatta Rusya-Ukrayna savaşının başlaması; doğudan batıya, kuzeyden güneye dünyayı derinden sarstı.
Enerji krizi, gıda güvensizliği, ekonomik kriz ve iklim değişikliği gibi son yıllarda dünyayı kuşatan sorunlar, bu yıl savaşla birlikte daha da derinleşti.
Bu sorunların birbiriyle oldukça bağlantılı olması, çoğu riskin 2023’te de devam edebileceğini gösteriyor.
Rusya-Ukrayna savaşının sürmesi, enerji krizi, gıda güvenliği sorunu, gelişmekte olan ülkelerin borç krizi, küresel borç artışı ve iklim değişikliğinin kötüleşen etkisi 2023’te dünyayı bekleyen risklerin en başında yer alıyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı
Enerji ve gıda krizinin ve dolayısıyla artan enflasyonun temel nedenlerinden biri olan Rusya-Ukrayna savaşı, 2023 için risk alanlarından birini oluşturuyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna konusunda geri adım atıp atmayacağı belirsizliğini korurken iki tarafın da ateşkes sağlamaya istekli olmaması, krizin büyümesi ve uzamasını da beraberinde getiriyor.
Diğer yandan Kiev, NATO ve ABD’den taktiksel füze sistemi ve füze savunması gibi daha gelişmiş ve uzun menzilli silah taleplerinde bulunuyor.
Bu savaş, birbirleriyle bağlantı pek çok riski barındırırken ABD ve NATO’nun Ukrayna’ya olası gelişmiş silah desteğinin Rusya açısından daha fazla soruna sebep olabileceği belirtiliyor.
Enerji krizi
Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya ile Batı ülkeleri arasındaki ilişkinin gerilmesi, halihazırdaki enerji krizini daha da şiddetlendirdi.
Özellikle enerji güvenliği konusunda endişe duyan Avrupa Birliği (AB), enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılmasına ilişkin adımlar atmaya çalıştı.
Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya’ya yaptırım uygulayan Avrupa ülkelerine Rusya’dan doğal gaz akışı ciddi ölçüde azaldı.
Ayrıca Rusya, doğal gazı savaş öncesine oranla yüzde 80 düşürdü. Tedarik hacminin daralmasıyla Avrupa ülkelerinin enerji maliyetleri yükseldi.
Özellikle 2022’nin ilk aylarından itibaren hızla artan doğal gaz ve elektrik fiyatları Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı etkiledi.
Ağustosta 346 avroya kadar çıkarak rekor kıran gaz fiyatları 105 avro seviyesinde seyrediyor. Gaz fiyatlarında yakın gelecekte ciddi bir düşüş beklenmiyor.
Savaş nedeniyle derinleşen enerji krizinin 2023’te de sürmesi öngörülüyor.
Gıda güvensizliği
Öte yandan gıda güvensizliği de, 2023’te dünyanın gündeminde kalmaya devam edecek riskler arasında.
Dünya Gıda Programı (WFP), açlık ve kötü beslenmenin Orta Asya’yı, Kuzey Afrika’yı, Sahra bölgesini, Afrika Boynuzu’nu, Suriye, Yemen, Pakistan ve Afganistan gibi ülkeleri içerdiğini belirtiyor.
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle sekteye uğrayan tahıl ihracatı ve tedarik zincirinin sekteye uğraması, gıda güvensizliğini hiç olmadığı kadar tırmandırdı. Özellikle düşük gelirli Afrika ülkeleri, tahıl krizinden en çok etkilenen ülkelerin başında yer aldı.
Krizin yanı sıra kuraklığa da sebep olan iklim değişikliği, gıda güvensizliğinin en önemli sebeplerinden birini de oluşturuyor.
Şiddetli gıda güvensizliği ile mücadele eden 345 milyon insanı ilgilendiren bu riskin 2023’te de etkin bir şekilde çözülmesi beklenmiyor.
Borç krizi
Rusya-Ukrayna savaşının pekiştirdiği enerji ve gıda krizinin yanı sıra özellikle gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu borç krizi de küresel risk barındırıyor.
BM Kalkınma Programı (UNDP), düşük ve orta gelirli ülkeleri ağır borç sorunları konusunda uyarıyor.
Dünya nüfusunun yüzde 18’ine tekabül eden bu ülkeler, öte yandan dünyada iklime karşı savunmasız ilk 50 ülkeden 28’ini oluşturuyor.
Gelişmekte olan ülkelerin 2023’te de daha fazla yoksulluk çekeceği, eğitim alanında daha az gelişeceği ve iklim değişikliği ile mücadele noktasında kapasitesinin düşeceği öngörülüyor.
Öte yandan Uluslararası Finans Enstitüsünün (IIF) verilerine göre yaklaşık son 5 yıldır hükümetler, şirketler, kar amacı gütmeyen şirketlerin ve hanehalkının borcu yükseliyor.
IIF, eylülde yayımladığı “Küresel Borç Monitörü” raporunda, Kovid-19 sonrası yavaşlayan ekonomik büyümenin küresel borç oranlarını artırdığını belirterek gelecek dönemlerde şirket iflaslarında önemli bir artış olabileceği uyarısında bulundu.
Bu durumun faiz oranlarının arttığı, doların güçlü olduğu, Avrupa’da durgunluk yaşandığı, Çin ekonomisinin zayıfladığı ve Ukrayna savaşının devam ettiği bir ortamda küresel ve bölgesel ekonomik krizleri tetikleyebileceği düşünülüyor.
ABD-Çin gerilimi
Dünya çeşitli sorunlarla mücadele ederken iki büyük güç olan ABD ve Çin arasında artan gerilim, tüm ülkeleri yakından ilgilendiren bir diğer risk olarak öne çıkıyor.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin ağustosta Tayvan’ı ziyaret etmesi, ilişkileri oldukça germişti.
Çin Dışişleri Bakanlığı, Pelosi’nin uçağının Tayvan’a inmesinin hemen ardından yaptığı açıklamada, ziyareti kınadığını bildirmiş, Savunma Bakanlığı da ada çevresinde “bir dizi askeri tatbikat” düzenleyeceğini duyurmuştu.
Diğer yandan Çin, Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerden nüfuzunu artırırken ABD ile hem bölgesel hem küresel rekabet içine giriyor.
Ekonomik olarak da rekabet içinde olan iki ülke genel olarak küresel meselelerde karşıt görüşleri savunuyor.
Kasım’da düzenlenen G-20 Zirvesi kapsamında ABD Başkanı Joe Biden ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bir araya gelerek iki ülke arasındaki ilişkileri yapıcı bir şekilde değerlendirmeye çalışsa da Tayvan, teknolojik standartlar, ticaret, insan hakları ve Pekin’in Güney ve Doğu Çin Denizi’nde sürdürdüğü toprak iddiaları, ilişkileri germeye devam ediyor.
Tüm dünyanın yakından takip ettiği ABD-Çin geriliminin 2023’te de sürmesi bekleniyor.
İklim değişikliği
Çoğu bilim insanı, dünyadaki sıcaklığın yakında 1,5 santigrat derece artacağını ve sonrasında 2,2 derece yükselebileceğini öngörüyor. Bunun engellenmesi için ülkelerin sera gazı emisyonunu yüzde 43 azaltması gerektiği belirtiliyor.
Batılı ülkelerin, karbon emisyonunu azaltma noktasında gelişmekte olan ülkelere finansal destek sağlaması gerektiği ifade edilse de henüz bu sağlanamadı.
İklim değişikliğinin bu hızla devam etmesi durumunda özellikle yağışlı mevsimlerde bir yanda kuraklık yaşanabilecekken bir yerde de aşırı yağış yaşanması bekleniyor.
Bu durum, tarım için de büyük engel oluşturuyor.
İklim değişikliği sonucunda buzulların erimesinin yanı sıra sel, heyelan ve orman yangını gibi diğer doğal afetlerin yaşanma ihtimali de bulunuyor.