Kalkandelen Devlet Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Adnan İsmaili ve Prof. Dr. Metin İzeti’nin kaleme aldığı ve Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan “Türkiye ve Balkanlar’ı yakınlaştıran lider: Recep Tayyip Erdoğan” başlıklı yazıyı ilginize sunuyoruz.
Balkanlar veya sevdiğimiz ismi ile Rumeli 20. asrın başlarında Osmanlı devletinin çekilişinden sonra birçok tür kargaşının içerisinde kalmıştır. Özellikle Balkan Müslümanları bu kargaşayı üzerinde hisseden en bariz topluluktur. Osmanlının çekilişinden sonra yetim kalan Balkan Müslümanları aynı dini, aynı kültürü ve aynı yapıcı düşünce sistemini paylaşan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan kardeşlerinden gönül bağını koparamamış ve o gönül bağının yeniden ihya edilip güçlü hale gelmesini bir asırdır beklemiştir.
Balkan Müslümanları arasında Türkiye ile alakalı düşünceler değişik etkenlerden dolayı farklılık arz etmektedir, ancak hepsinde ortak bir his vardır, bu da kardeşlik hissidir. Her ne olursa olsun bir Balkan Müslümanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü ve dünya arenasında söz sahibi olmasını içten ister ve arzular. Türkiye’nin dünya arenasında güçlü olması Balkanlarda yaşayan Müslümanların “fiziksel” olarak ayakta kalabilmesinin garantisidir.
– “Balkan Müslümanları Türkiye’nin başında Recep Tayyip Erdoğan’ı görmek ister”
İşte bu gerçeklerden dolayıdır ki, Türkiye’yi dünya arenasında söz sahibi yapan ve Balkan Müslümanlarının yetim kalmadığını faal bir şekilde ortaya koyan, fiziki olarak koparılmış gönül bağını ve birliğini yeniden ihya eden ve iki coğrafyayı yeniden birbirine yakınlaştıran Recep Tayyip Erdoğan’ı içten sever ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başında görmesini ister. Belki bu sözlerimiz taraf tutmak gibi anlaşılabilir, ancak Balkan Müslümanlarının yaşadıkları şehirlerin herhangi bir köşesine girip ve sıradan vatandaşlara sorarsanız bu cevabı alırsınız.
Recep Tayyip Erdoğan vizyoner bir liderdir, sosyal ve devlet yönetiminin yanı sıra manevi ciddiyete sahip bir kişiliktir. Düşüncesini nihai noktada ahlaki zorunlulukla keskinleştirmiş, öyle ki tamamen insanın/milletinin hizmetinde olan, ancak aşkının temelleri ışığında kendi tutarlılığını sunmaktadır. Bununla birlikte, çoğunlukla siyasi nitelikteki bir önyargı kurbanı olarak Erdoğan, bazen çok dar kalıplarda anlaşılmakta ve hatta bazı durumlarda yanlış algılarla anlaşılmaktadır. Bu önyargıların, ilgisizliğe dayanan feraset entropisi olduğunu söylemeye cüret ediyorum, muhtemelen ilgisizlik ve karşı tavır sergilemek önyargılar tarafından haklı çıkarılıyor. Çünkü onlar, hakikati sosyal alana aktarmanın sıkıntılarını ve çetin hayatı temsil ederler. Erdoğan varoluşsal gerçeği hayat amacı olarak görmektedir. Kişiliğinden bahsederken altı çizilmesi gereken ilk şey budur ve o siyasi ve liderlik portresinde bunu çok ciddi bir şekilde ve mükemmel bir sistematik platformla toplumsal mekanizmalara resmetmiştir.
Erdoğan’ın lider portresinin çok önemli bir özelliği, onun manevi hayatla olan yoğun ilişkisini ve şimdiki zamanla büyük bir bağ kurmasını tasvir etmesidir. Söyleminde, modern insanın yatay meşgalesinde gerçek manevi boşluktan kaynaklanan bitkinliği, görülebilir. Portresi sürekli olarak Mutlak Hakikatla temas halinde olmaya çalışır ve dünya güncelliğine, özellikle hitab ettiği topluma, bir gerçeklik olarak deneyimlediği bu boşluk endişesini ortaya koymaya çalışmaktadır. Erdoğan portresinin ortaya atmış olduğu soruların özel bir anlamı var, çünkü öncelikle geniş bilgi ve aynı zamanda dürüstlük gerektiriyorlar. Ve yine de, en zor olanın onlar için cevap olmaması olduğu söylenebilir: gerçekten cevap olmadığı için değil, bilakis, bu tür cevapların değişimi gerektirdiği ve değişimin acı olduğundandır.
Erdoğan’ın düşüncesini okumak genellikle zor olsa da, yine de basitçe, vakarla Hakikat’e hizmet olarak özetlenebilir. Bu düşünceyi kendisi hayatı ile yazmaktadır ve hayat ile de yorumlanabilir. O düşünceyi ve hissi tatmayan bilmez, anlamaz. Hayatının ıstırabıyla birlikte düşüncesi daha da gürültülü hale gelmektedir. Recep Tayyip Erdoğan hakkında, dünya ne derse desin, gerçekler değişmez. Onun için önce gerçek, sonra diğer şeyler gelir.
Recep Tayyip Erdoğan mevcut duruma temel alternatifler bulmaya çalışır. Faaliyeti finansal ekonomik ilkeler çerçevesinin ötesine geçiyor. O dünyanın yeniden değerlendirmeler düzeyinde ayakta durabileceğini, potansiyellerinin toplumsal devrimlerin gerçekleştirilmesinde kulanılmasını ve bilfiil hale gelmesi için canla başla uğraş göstermektedir. Bu düşünce ve pratik felsefenin işlevi, tarihsel kültürel yönlerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Tarih boyunca ciddi toplumsal müdahalelerin farklı coğrafi ve kültürel çerçevelerde ve farklı metodolojik araçlarla toplumsal pratiklerin gerçekleştirilmesine yönelik olduğunu genel kural olarak kabul edersek, o zaman Erdoğan’ın pratik felsefesinin özünün şu ilkede özetlendiği açıktır: “Eylem ve sorunların yeniden değerlendirilmesi”. Bu ilke, dış ve iç dönüşümler sonucunda farklı sosyal kültürel gerçekleşmelerdeki tezahürlerin gerçek olarak gözlemlenmesini sağlamaktadır.
– “Türkiye hem dünyadaki Müslümanlar hem de demokrasi ve hürriyet açısından çok önemlidir”
Bu açıdan baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti, hem dünyadaki Müslümanlar açısından hem de demokrasi ve hürriyyet açısından, çok önemlidir. Fakat, daha önemli olan başımız dik olarak geçmişimiz ile barışık bir şekilde dünya insanına ab-ı hayat vermeye en güçlü aday olduğumuza kendimizin inanması ve aşağılık komplekslerini kendimizden atmamızdır. İşte Recep Tayyip Erdoğan, dünyaya bu konuda bizlerin de var olduğunu ve belirli değerlere sahip olduğumuzu haber vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı dünyada İslam ve Müslümanları gölgeye düşürüp aşağılık kompleksini besleyen ve diğer taraftan da teröre başvurup Müslümanların imajını yıkan Müslümanların arasındaki paraorganizmalara da karşı gelmiştir. Müslümanların dünyada ayakta kalabilmesi için iyinin ve iyilerin desteklenmesi gerektiğini savunup, ontolojik, epistemolojik, etik ve aksiolojik platformlarımızı pragmatik bir şekilde ortaya atıp insanoğlunun “susuzluğunu” gidermemiz gerektiğini ön planda tutmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, son dönemde, sadece Müslüman toplumların deformasyonlarını değil aynı zamanda Müslümanlara karşı yönetilen İslamofobya ve “ontolojik üstünlük” düşüncelerine de şiddetle karşı çıkmıştır.
– “Düşüncesiz hareketlerin sonuçlarını belirli şahıslar değil toplumun tamamı ve gelecek nesiller de hissedecektir”
Sadece Türkiye için değil dünya Müslümanların tamamı için önemli olan bu dönemde, çünkü İslam ve Müslümanlar rölativize edilmeye çalışılmaktadır, Türk seçmeninin bu olaylara kimin karşı çıkabileceğini düşünüp, kimin dünyada Müslümanlara yapılan haksızlıklara ‘dur’ diyebileceğini göz önüne alıp oy kullanması gerektiğini düşünüyoruz. Herkes kendi yaptıklarından sorumlu olacaktır fakat sorumsuz ve derin düşüncesiz yapılan hareketlerin sonuçlarını sadece belirli şahıslar değil toplumun tamamı ve gelecek nesiller de üzerinde hissedecektir.
Subjektiflikle itham edilebileceğimizin farkında olarak, fakat her zaman inandığımız gerçeği söylemeyi şiar edindiğimizden dolayı, diyoruz ki:
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin dünya Müslümanları açısından merkez kabul edilme imajını korumaya ve geliştirmeye hem kapasitesi hem de ahlakı vardır.
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de ve dışında mevcut olan müsbet akıl potansiyelini bir araya toplayıp Türkiye ve dünya insanının medeniyet, kültür ve estetik açıdan gelişmesini sağlayabilir.
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ve İslam dünyasının altyapısını düzeltebilecek güce sahiptir. Kanaatimce bu platform sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde iyi bir örnek teşkil edecektir.
Recep Tayyip Erdoğan, Balkan Müslümanlarının ümidi ve gönül bağlarının daha da pekiştirilmesi için önemlidir.
Recep Tayyip Erdoğan ve bu düşünce tarzı Türkiye’ye her zamandan daha çok bugün lazımdır, bu nedenle, Türkiye’deki seçmen ve özellikle de Balkan/Rumeli kökenli seçmenler, dünya lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın son 20 yılda gerçekleştirdiği dik duruş ve projelerle Balkan Müslümanlarının kendi ülkelerinde vakur ve cesur bir şekilde yaşadıklarını hatırlayarak buna göre oy kullanmaları gerektiğine inanıyoruz.