Balkanlarla ilgili önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Mustafa İsen’in Star Gazetesi Açık Görüş’te yayınlanan “Türkçenin öte yakası ve Üsküp” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz.
Osmanlı sonrası Balkanlarında Türk nüfus kalmayan Arnavutluk ve Macaristan’da Türk edebiyatı tamamen sustu. Benzer konumda olan Bosna-Hersek, Türk yönetiminden ayrıldıktan sonra da bir süre Türkçe basın yayın ve edebî faaliyetlerini devam ettirdiyse de çok geçmeden orada da Türkçe faaliyeti sona erdi. Türk nüfus barındırmaya devam eden Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova ve Romanya’da ise Türk edebiyatı yaşamaya devam etmektedir.
Tarihin uzunca bir döneminde (1354-1912) Türk yönetimi altında kalan Balkanların, Osmanlı hâkimiyetine süratle girmesi ve bu yönetimin yıllarca ciddi bir muhalefetle karşılaşılmadan devam etmesi bir takım siyasî, sosyal ve kültürel sebeplere dayanmaktadır. Fethi izleyen yıllarda bölgeye iskân edilen Anadolu menşeli Türk göçmenler burayı kısa zamanda canlandırdılar. Buralarda ya yeni şehirler kuruldu ya da var olanlar yeniden canlandırıldı. Sağlanan güvenlik ve ekonomik refahla birlikte ortaya çıkan bu tablo eğitim ve kültür için önemli bir ortam oluşturdu ve Rumeli şehirleri beşerî sermaye açısından gelişti. Bölgede ilk yıllardan itibaren kurulan tekke, zaviye, mektep ve medreseler eğitim ve kültürün alt yapısı oldu. Bunun sonucu olarak, buralardan yetişen aydın kadro, Türkçe olarak çok sayıda ilmi çalışma, şiir ve inşa alanında sayısız eser kaleme aldı. Selanik, Üsküp, Vardar Yenicesi, Serez, Yenişehir, Mora, Girit, Manastır, Saraybosna, Mostar, Belgrad, Öziçe, Filibe, İşkodra bunların başlıcaları olmakla birlikte bu bölgede 128 yerleşim yeri edebi merkez olarak dikkat çekti. Sözü edilen bu yerleşim yerlerinin önemli bir bölümü Osmanlı yönetiminden ayrıldıktan sonra Türkçe merkezi konumlarını sürdürememiş ve bir kısmında Türkçe tamamen susmuştur. Saraybosna, Belgrad, Selanik, Vardar Yenicesi hatta Manastır buna örnek gösterilebilir. Ama Üsküp gibi az sayıdaki örnek eski konumunu Türk hâkimiyetinden çıktıktan sonra da sürdürmüş ve sürdürmektedir. Üsküp başlangıçtan 17. yy kadar 21, buradan 20. yy kadar 9, Krallık döneminde 2, Sosyalist yönetim evresinde 21 ve Bağımsızlık Döneminde 7 müellif yetiştirmiş, burada doğmuş ama Türkiye’ye göç etmiş 7 önemli isme ev sahipliği yapmıştır. Türkçenin Üsküp’teki tarihi boyunca, çeşitli görevlerle belli sürede Üsküp’te kalmış ve buranın kültürel yapısına katkı sağlamış kırk civarında isimle, Kosova’da doğup Üsküp’te çalışanlar da katıldığında yüz kişilik bir şair ve yazar kadrosu, Üsküp’ün Türk Edebiyatı tarihindeki parlak konumunu gözler önüne serer.
Kesişme noktası
Aslında Üsküp her dönemde ve her yönetim için bölgenin iktisadî, siyasî ve kültürel merkezi idi. Şehir bu rolünü, Balkan yarımadasının tam ortasında bulunuşuna ve belli yolların kesişme noktasında yer alışına borçludur. Üsküp çeşitli yollar vasıtasıyla Kosova-Priştine’ye, Selanik ve Ege denizine, Niş ve Belgrad’a, Sofya ve İstanbul’a bağlanan önemli bir güzergâh üzerinde yer alır.
1392 yılında Yıldırım Bayezid devrinde Osmanlı uç beylerinden Paşa Yiğit tarafından ele geçirilen Üsküp, bu tarihten Bosna’nın fethine kadar uçbeylerinin yönetim noktası, 15. asrın ortalarından itibaren ise sancak olarak bölgenin idarî merkezi oldu. Fethi takiben Anadolu’dan getirilen ailelerle kısa sürede Müslüman Türk özelliği taşıyan bir şehir haline gelen Üsküp, sahip olduğu çok sayıdaki cami, mescid, mesrese ve tekke ile kültürel bakımdan da merkeze dönüştü. Kaynakların taranmasıyla elde edilen rakamlara göre Türk yönetimi döneminde en çok şair veren yerleşim merkezleri sıralamasında Üsküp on sekizinci sırada yer alır. Büyük Osmanlı coğrafyası düşünüldüğünde bu sıralama çok önemlidir. Bu sıralamayla Üsküp, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki pek çok önemli kültür merkezinin önünde, Rumeli’deki yerleşim birimlerinin içinde ise Selanik ve Saraybosna’dan sonra üçüncü sıradadır. Özellikle 16. yüzyıl sonuna kadar bir değerlendirme yapılacak olsa Üsküp, İstanbul, Bursa, Edirne, Konya ve Kastamonu’nun ardından altıncılığa yükselmektedir. Bu verilerden hareketle Üsküp Osmanlı kültür coğrafyasının en verimli bölgelerinden biridir.
Balkanlarda Osmanlı Devleti ile sağlanan olumlu gidişat l683’ten sonra bozulmaya başladı. Karlofça Antlaşması (l699) Türklerin bu topraklardan tasfiyesinin ilk aşamasıdır. 1832 yılında bağımsız Yunan Krallığı’nın kurulmasıyla ilk Balkan devleti ortaya çıkmış oldu. Fakat bölgede Türkler için yıkım anlamına gelen asıl bozgun 93 Harbi olarak bilinen savaşın sonunda ortaya çıkan Berlin Antlaşması’dır (1878). Bu antlaşmayla Romanya, Sırbistan ve Karadağ devlet haline geldi. Bulgaristan’a otonomi verildi ve Bosna kaybedildi. II. Balkan Savaşı ise (1912) sınırları Adriyatik’ten Meriç’e kadar çekti. Böylece Üsküp de 1912 yılında Sırp yönetiminin eline geçti.
Günümüzde Üsküp’te Türk Edebiyatı
Osmanlı devleti ile Balkanlarda sona eren renkli ve hareketli edebî yapı, yerini bir süre suskunluğa terk etti. Balkan bozgunlarından sonra Balkanlarda kalan Türklerin yaşadıkları sosyal sıkıntılar edebiyata da yansıdı. Özellikle şehirli Türk aydınlarının ana yurt Türkiye’ye göçleri, bölgedeki edebiyat açısından bir kan kaybıydı. Bu sıkıntılara rağmen Türkçe Balkanlarda yaşamaya devam etti. Zaman oldu konuşma dili olarak kullanımı bile yasak edildi, imkân buldu yazı dili halinde ifade edildi, ama asırlardan aldığı gücü sayesinde yine de ayakta kalmayı başardı.
Türk edebiyatı açısından bakıldığında Osmanlı sonrası Balkanlarında Türk nüfus kalmayan Arnavutluk ve Macaristan’da Türk edebiyatı tamamen sustu. Benzer konumda olan Bosna-Hersek, Türk yönetiminden ayrıldıktan sonra da bir süre Türkçe basın yayın ve edebî faaliyetlerini devam ettirdiyse de çok geçmeden orada da Türkçe faaliyeti sona erdi.
Türk nüfus barındırmaya devam eden Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova ve Romanya’da ise Türk edebiyatı yaşamaya devam etmektedir. Berlin Antlaşmasından (1878) sonra krallıklar dönemi tam bir tepki dönemidir ve Türkçenin zor yıllarıdır. Bunu takip eden yıllarda bölge devletleri, Yunanistan hariç, sosyalist yönetimlerce idare edildiği için İkinci Dünya Harbi sonrasında veya Türkiye ile ilişkilere bağlı olarak Türkçe eğitim ve yayına belli şartlarda izin verildi.
Şehirli Tür nüfus
Bu anlamda en iyi durumda olan ülke, eski Yugoslavya zamanında Makedonya oldu. Burada, Türkçe eğitim ve Türkçe basın yayın, tiyatro, radyo ve televizyon yayını mümkün oldu. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, burada şehirli bir Türk nüfus kitlesinin varlığıdır. Bu ve buna eklenecek başka imkanlarla l945 yılından sonra bu ülkede uygulanan azınlık hakları belli çerçeveler içinde Türklere de tatbik edildi. Bu yüzden yörede Türkçe okullar (ilk, orta), radyo, televizyon yayınları, tiyatro yanında Türk edebiyatı da gelişme gösterdi. l944 yılında Üsküp’te Birlik Gazetesi çıkmaya başladı. 1949 yılında Yeni Kadın çıktı. Bu yayını Pioner çocuk gazetesi izledi (1950). Bu tarihte başlayan yayın faaliyetleri, buna ek olarak daha sonra yayınlanmaya başlayan Sesler (1965) adlı bir kültür ve sanat dergisi ile yedi- on dört yaş gurubuna seslenen Sevinç (1951) ve ana okulu çocuklarını hedefleyen Tomurcuk (1957) adlı iki çocuk dergisi de yakalanan gelişimi hızlandırdı. Bu yüzdendir ki bölgede en çok Türkçe eser Makedonya’da basıldı.Belirtmek gerekir ki bu yayınlar büyük oranda resmi ideolojinin propaganda aracı niteliğindedirler. En azından, bu niteliği ön planda olan eserlere basılma imkânı sağlanmıştır. Hal böyle olmakla birlikte bu destek Türkçenin bir yazı dili olarak bölgede yaşamasını sağlamış ve Balkan ülkeleri içinde eski Yugoslavya topraklarında oturanlar, Balkanların başka insanlarına oranla dillerini ifade etmede daha iyi bir durumda olmuşlardır. Bu eserlerin büyük bölümü çocuklara adanmış şiir, bir kısmı da hikâye kitaplarıdır. Yazarlar büyük oranda öğretmen kökenlidir ve içerik eğitim amaçlıdır. Birkaç yazar hariç dil ve üslup basit olarak tanımlanabilecek düzeydedir.
Yugoslavya’nın dağılmasının ve Makedonya’nın bağımsız devlet olarak ortaya çıkışının ardından (1991) devlet destekli yayın faaliyetleri önce aksadı, bir süre sonra da tümüyle sona erdi. Yayın için yeni imkânlar yoksa da Türk toplumu içinde yetişmiş bir kadro vardı. Nitekim bu beşerî birikim bir süre sonra zaman zaman Türkiye’nin destekleri, zaman zaman da yerel bazı dinamikleri harekete geçirerek yeni yayınlar yapmaya ve yeni yapıya uygun içeriklerle gün yüzüne çıkan yeni isimler üretmeye başladı. Örneğin, Üçüncüler (1994 – 1999), Vardar (1994 – 1998), Köprü (2002), Hikmet (2003), çocuk dergisi Bahçe (2004), Yeni Balkan gazetesi (2006), Ufuk (2009), Sessiz Gemi (2010-2011), Kardelenler (2009) bunlar arasındadır.
Köprü dergisi
Bu dergilerin içinde en kalıcı olanı ve ülkedeki Türk edebiyatının gelişimi üzerinde en etkili olanı Köprü dergisi oldu. Zaman zaman küçük aksamalar olsa da Köprü yayın hayatına başladığından beri yoluna devam etmektedir. Köprü denebilir ki bu istikrarlı konumuyla Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde 1991 sonrası gelişen Türk edebiyatının oluşumunda önemli bir rol üstlenmiştir. Kitapları da yayınlanmış olan Leyla Şerif Emin, Rıfat Emin, Mehmed Arif, Rabia Ruşid, Bennu Musli, Seyhan Yakupi, Mümin Ali gibi isimler ve onları izleyen birçok genç şair bu grubun parçasıdır. Ardından kurulan Divan Yayıncılık kitap neşriyatına da başladı.
Bu yeni dönem ve yeni imkanlarla artık Makedonya’da yaşayan Türk asıllı yazarlar yazmayı özledikleri konulara yönelmeye, toplumsal konulara değinmeye geçmiş tarihleriyle övünmeye başladılar. Bu yeni nesil Türkiye ile de her bakımdan daha çok irtibatlı olduğu hatta bir bölümü Türkiye’de eğitim gördüğü için dil ve üslup açısından da eskilerle mukayese edilmeyecek düzeyde gelişme kaydettiler. Hem anlatmak istediklerini daha geniş bir kelime hazinesi ile ifade ettiler hem de Türkiye’deki meslektaşlarıyla boy ölçüşecek bir yetkinlikte eserler kaleme aldılar. Ben bugün onlardan biri olan Leyla Şerif Emin’den ve onun son kitabı Türkçe’nin Rumeli Yakası’ndan(İstanbul, 2023) söz etmek istiyorum.
Leyla Şerif Emin (d. 13 Mayıs 1981) Üsküp’te doğdu. Üsküp, Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi’nin Filoloji fakültesinde, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Üsküp’te tamamen gençlerin kurduğu ve çalışmalarını yürüttüğü Köprü Kültür Sanat ve Eğitim Derneği’nin kurucularından olup bu derneğin çıkardığı Köprü dergisinin genel yayın yönetmenidir. Leyla Şerif Emin’in Üskübistan (2016), Kaybolmazsan Bu Şehir Hâlâ Senin (2019) Türkçe’nin Rumeli Yakası adlı denemeleri ile Bir Üsküp Masalı (2019) adlı şiir kitabı yayımlandı.
Türkçe’nin Rumeli Yakası bir deneme kitabı. Yukarıda söz etmiştim, bölgede yazar ve şairler eserlerini çoğunluk şiir ve hikâye üzerinden dile getirirler. Leyla Emin bunlardan farklı olarak duygularını deneme tarzında ifade etmiş. Bu tarz bölgede az görülen bir tercih. Bilindiği gibi deneme, bir yazarın herhangi bir konuda kendi özel görüş ve düşüncelerini anlattığı öznel yazılardır. Bu türde yazar belgelere dayanan bilimsel açıklamalara yer vermeden, kesin yargı ve sonuçlardan kaçınarak samimi bir şekilde düşündüklerini yazıya geçirir. Leyla Emin de tam bunu yapıyor, Türkçenin Rumeli Yakası’nda; bölgedeki insanları anlatıyor, Türkçenin yöredeki macerasını naklediyor, bu dilin edebiyata yansımasını bize naklediyor. Üstelik bunları duru bir İstanbul Türkçesi, tamamen yerel renklerden arınmamış ama Türkiye dışında yaşamış birinin dil kullanımını da hatırlatmayan bir Türkçe ile yapıyor. Bu kitapta yer alan yazıların bir hikayesi var, bunlar daha önce ülkemizde yayınlanan bir gazetede Üsküp Mektupları adlı bir köşede dile getirilmiş. Yazılar tam da böyle bir başlığa cevap olabilecek nitelikte. Üsküplü soydaşlarımız ile hem müştereklikleri hem de küçük bölgesel farklılıklarımızı görüyoruz bu yazılarda. Örneğin bayramlar mı anlatılıyor, evet bunlar bizim de bayramlarımız duygusu yaşıyorsunuz ama arada öyle ton farkları var ki o Leyla’yı bir Üsküp şair ya da yazarı yapıyor. Aynı olaya farklı bakış açıları hep ilgimi çekmiştir. Leyla tam da bunu yapıyor.
Böylece bu ayrıntılar yazıyı ilginç ve okunur kılıyor. Böyle bir konuyu bir bilimsel makalede de okuyabiliriz ama o usta bir denemeci elinde daha okunur hale dönüyor.
Üsküp’te yeni neslin bu tür yazılarıyla bölgenin sorunları dile gelmeye başladı. Daha önceki metinlerde sıklıkla karşımıza çıkan çocuk edebiyatı örnekleri, doğa, çiçek böcek hikayeleri, bazı partizanlar ve onların kahramanlık öyküleri, kardeşlik birlik sloganları yerini Yücelciler’e, yaşanmış acı göç anlatılarına, şehrin kültür aktarıcısı ninelerine, hafızlar şehri Üsküp ve ramazan hikayelerine bırakmış. Leyla Emin tam da denemenin ruhuna uygun olarak bu yazılara genelde kişisel bir yaşanmışlık üzerinden başlayıp sonra bunu toplumsal bir anlatıya dönüştürüyor. Köprü dergisinin hikayesini mi anlatacak yazıya önce bir bahar seranadı ile başlıyor. Sonra da ustaca kendi hikayeleri ile bu giriş arasında bağlantı kurarak hoş bir girizgahla okuyucuyu kendisine çekiyor.
Bu bilgilerden kolayca anlaşıldığı gibi Makedonya’da boy gösteren Türk edebiyatını Osmanlı Dönemi (1354-1912), Sosyalist Yönetim Dönemi (1945-1991) ve Bağımsızlık Dönemi olarak üç ayrı başlık altında değerlendirebiliriz. Türkçe her üç dönemde ifade ve üslupları farklı farklı da olsa Anadolu ve Balkanlar arasında yani iki yakada en önemli bağ oldu. Üsküp de daima Türkçe’nin merkezi… Türkçe burada konuşma ve yazı dili olarak neredeyse 700 yıldır varlığını sürdürüyor. Ebediyyen de sürdürecek inşallah…