Anavatanımız Türkiye’nin vatanımız Makedonya’ya verdiği maddi ve manevi destek her yanlı, kapsamlı ve azami boyutlarda. Uzanan bu yardım elini ancak kıymetini bilmeyenler veya Türklüğün açılımına ve atılımına tahammül gösteremeyenler inkar ediyor. Onun için gerçekçi olmak gerek. Vefalı olanlar da var, vefa göstermeyenler de olacak. Ne yazık ki bunlar arasında, acı gerçektir ki, Türkler de var, unutulmamalı ki Truva Atları her zaman güncel olmuş ve olmaya devam edecektir. Ama her şeye rağmen iyimser olmaya gayret etmeli, çünkü Makedonya’nın en samimi dostu Türkiye devletidir. Bir Makedonya Türk’ü olarak bundan dolayı duyduğum onur, gurur ve memnuniyet kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük. Bundan böyle ümitvar olmamızı engelleyecek her türlü gelişmeye karşı direnmeyi vazgeçirtirecek her tütlü vesilenin üstesinden gelebiliriz.
Bir süre önce yapılan Makedonya’daki nüfus sayımında biz Türkler olarak oranımız 5% mi 7% mi 10% mu çıkar hiç farketmez, bu neyi değiştirir ki? Neden mi böyle düşünüyorum? İşte neden: Çeşitli sebeplerden dolayı sonuçlar gerçeği yansıtmış olmayabilir – şimdiye kadar tecrübelerimiz bunu gösteriyor. Yeter ki az ama öz olalım. Önemli olan niteliktir, nicelik değil.
Yine de gönlümüz isterdi ki nüfus sayımız en az 100 000 çıksın… Neticeler belli olunca ne kadar çıkarsa çıksın, biz yolumuza devam ediyoruz.
Şimdi de medyalarda rastladığım üç mevzu hakkında kısaca yorum yapayım.
“Allah ve Tanrı aynı değildir” cümlesini okudum sosyal medyada. Bu söylem sadece aramızdaki kutuplaşmayı körüklemek isteyenlerin işine gelen bir ibaredir. Bu gibi söylemler Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin düşmanlarının kullandıkları bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Söz konusu cümle ve buna benzer söylemler çok tehlikeli birer yanlış ve kirli bilgi olup bizi bölmek, parçalamak, ondan sonra da yutmak için can atanların uydurdukları safsatadan başka bir şey değildir. İster Allah deyin, ister Tanrı deyin, o bir tek Yüce Yaratıcı hepimizi yaratandır. Herkesin bildiği bir şeyi yazıyor ve tekrar ediyorum, farkındayım, ancak bugünlerde bu cümleyi sosyal medyada okuyunca yazmak ihtiyacı duydum. Aklı başında olanlar bu gibi söylemlere güler sadece.
Geçen yıl Habertürk tv kanalında “Balkan Göçmenleri Türk değildir, Türkleşmiştir” diyen Ahmet Uysal, bir profesöre yakışmayan şekilde gerçekle bağdaşmayan bir ifade kullanarak Balkanlar’da yaşayan Türkleri ile Türkiye’deki Balkan göçmenlerini rencide etmiş ve derinden üzmüştür. Ne yazık ki izlenen bir tv programında Balkan tarihini tanımayan profesörlerin Balkan Türkleri hakkında ahkam kesmeye kalkışmasına şahit oluyoruz. Bu sadece bir misal, oysa bu tür kampanyalar halk arasında geniş bir biçimde yayılmıyor değil.
Gündemden düşmeyen ABD’nin sözde “1915 Ermeni soykırımını” sorun olarak önümüze dayatılıyor. Buna karşılık olarak anavatanımız Türkiye, Balkan Türklerine yapılan soykırımı gündeme getirmeli. Ermenilere soykırım değil, tehcir uygulandı, tarihi belgeler bunu gösteriyor. Oysa Balkan Türklerine tam anlamında soykırım yapıldı (mesela 1912 Birinci Balkan Savaşı sırasında). Türkler Ermenilere soykırım yapmadı, tam aksine, Ermeniler Türklere akıl almaz işkencelerle katliamlar yaptı. Biz Balkan Türklerinin dedeleri, ataları da korkunç vahşetlere maruz kaldı. Dünya devletleri sözde “Ermeni soykırımı” yüzünden Türkiye’den ne istiyorsa (mesela para tazminatı), Türkiye Cumhuriyeti de Balkanlarda Türklere yapılan soykırım yüzünden aynı nispette istekte bulunmalıdır.
Balkan savaşları esnasında Bulgarların masum Türk halkına yaptıkları korkunç katliamlar, işkenceler, gaddarlıklar unutulmasın. Mesela Amerikan Carnegy fondasyonunun resmî Belgelerine göre Bulgarlar Makedonya’nın Ustrumca şehrinin girişinde sadece bir günde 5000 masum Türkü katletmişler. Bunu önemli Makedon yazarı Mitko Macunkov kendi romanında anlatıyor. Bu yazarın sözlerine göre bu katliama Makedon komitacılar da katılmış. Türkiye Bulgaristan’dan tazminat talep etmeli. Yahudilerin ve Ermenilerin tazminat talep etmeleri gibi.