Dünya bir imtihan yeri, çoğu zaman bunu unutsak bile bu böyle. Hep neye inandım biliyor musunuz? Yolumuzu Allah’tan sonra biz çiziyoruz. Allah’ın böyle muhteşem bir hak verdiğine inanıyorum. Tamamen bizim çabamıza, emeğimize bağlı olan bir sınav bu yaşadığımız, içinde bulunduğumuz dünya. Böyle düşününce daha farklı bir bakış açınız oluyor. Birşeyleri kendinizin yapabileceğine inanıyorsunuz, sonunda emeğinizin karşılığını alacağınızı düşünüce daha da bir heves geliyor. Belki de sırf bu yüzden vazgeçmeyi aklımın ucundan dahi geçirmiyorumdur (çok şükür). Hayatta kendimize neyi yakıştırırsak onu yapıyoruz aslında. Ona emek harcayıp, hayal ettiğimiz olmak için savaşıyoruz. Herkes farklı farklı hayallere sahip ama herkesin bir hayali var ve bu çok güzel bir şey. Hele ki yaptığınız her ne ise bunu en iyi şekilde yapmaya çalışmak daha da güzel. Bu mükemmeliyetçi olmakla alakalı değil. Elinizden gelenenin en iyisini yapmaya çalışmak, sizin sorumluluklarınıza ve görevinize verdiğiniz önemden kaynaklanıyor. Ve bu kesinlikle doğru olanı.
Peki bu süreç içerisinde herşey çok güzel ve bizim istediğimiz gibi mi ilerleyecek?-Hayır. Zorluklar olacak, yorulmalar, yalnızlıklar, inancımızı zerresine kadar yitirdiğiniz zamanlar bile olacak. Ama her defasında yine ve yeniden ayaklanacağız. Çünkü düşmeden büyülmez! Her düşüş ve tekrar ayaklanmaya karar vermek tamamen bize ve bizim olaya bakış açımıza bağlı. Her ne kadar olumlu düşünürseniz her şey aynı derece güzel olacaktır. Muhteşem bir enerji sağlayacak. Herşeyin üstesinde gelebilme gücü verecek size. Birkaç gün önce kendime olumsuz düşünceler bize nasıl yansıyor, pesimist biri olmak ne derece zararları olabilir diye sordum. Aklıma üzerinde olumsuz düşündüğüm konular geldi. Bunun beni zihnen ne kadar çok yorduğunu ve bundan dolayı çözüm bulmaya odaklanamadığımı fark ettim.
Sonra kendime bir soru daha sordum.’Çağımızın insanı neden mutsuz?’ Ve şöyle bir sonuca vardım: Mutsuzluğumuzun büyük bir kısmı bizim her konunun ilk önce olumsuz tarafına odaklanmamızdan kaynaklanıyor. Şöyle açıklayayım; Geniş bir çevreniz olabilir veya olmayabilir, iyi bir gözlemci olursanız herkesten öğrenebileceğiniz bir şey olduğunu farkedeceksiniz. Bu illaki iyi bir şey mi olmalı?- Kesinlikle hayır. Hatta insanlardan kötüyü de öğrenmelisiniz ki en azından neyi yapmamanız gerektiğini bilesiniz. Sonra hayatımda çoğu zaman mutsuz olan insanlar geldi aklıma, niye mutsuz bunlar diye düşündüm. Maddi durumları iyi, sağlıklarıyla iligili bir sıkıntıları yok, istedikleri yerleri gezebiliyorlar, sevdikleri herkes yanlarında ama sorsanız mutsuzlar. Böyleleri hepimizin çevresinde var. Bu bana şunu fark ettirdi; bir gün okula gitmek için otobüs durağına yürüyordum. Kırmızı ışık yandı, durdum. Bir kadınla göz göze geldik. Yeşil ışık yandığı an herkes hızla yürümeye başladı. Göz göze geldiğim kadın hepimizin ardında birden kayboldu. Dönüp baktım arkama ve o kadının takma bacağından dolayı bizimle aynı hızda yürüyemediğini farkettim. İkimizde aynı otobüse bindik. İçimden onu izlemek geldi, izledim. İyi ki de izlemişim, bu yazıyı yazmama sebep oldu.
Onu izlerken tek birşey farkettim, kendisi tüm yol boyunca güldü. İçimden mutluluk engel tanımıyor dedim. O gün kadının gülümsemesini düşünürken başkaları da geldi aklıma. Örneğin annesini babasını kaybeden bir çocuk gülebiliyor, geçen yıl kanser olduğunu öğrenen yakınım gülebiliyor, her istediğini satın alamayan biri gülebiliyor. Bunlar gülebiliyorlar da tüm bunlara sahip olanlar niye gülemiyorlar dedim. Niye mi? – Çünkü güzelliklerin içinde olmalarına rağmen onları göremiyorlar. Oysa gülebilenler zorlukların bile iyi taraflarını görebiliyorlar.
Tüm bunları düşünürken bu aralar okuduğum kitabın içerisinde bu konuyla ilgili bir konuya rastladım. Yazar, Helen Keller’dan bahsediyordu. Keller küçüklüğünde yakalandığı bir hastalık nedeniyle görme ve işitme yeteneklerini kaybedip, konuşmayı öğrenemiyor. Eşyaları sadece dokunarak algılayabiliyor. Kendisi ‘Görebilmek İçin Üç Gün’ adlı yazısında bir tecrübesini anlatıyor. Bir arkadaşı New York’un çevresindeki ormanlarda, parklarda geziye çıkar. Dönüşünde Keller ona ne gördüğünü sorar. Arkadaşı ‘Hiçbir şey, herkesin bildiği sıradan şeyler‘ cevabını verir. Keller bu cevaba üzülür ve şöyle yazar. ‘Ben New York’un müzelerinde dolaşırken dokunduğum eşyaları keşfetmekten heyecan duyuyordum. Güzellikleri keşfetmekten gelen derin sevinci yaşıyordum, sen nasıl olurda gördüğün harika şeyleri algılayamıyorsun’. Keller devam ediyor: Gaflet yüzünden göremiyoruz. Anlayamıyoruz. Görebilmek için üç gününüzün kaldığını düşünün, o zaman tüm güzel görüntüleri yakalayacaksınız. Duyabileceğiniz üç gününüz kaldığını düşünün, bir sesin, her bir notanın ruhunuza dolduğunu hissedeceksiniz. Yaşanacak üç gününüz kaldığını düşünün, hayatınızın saniyelerini bile hasretle yaşayabildiğinizi anlayacaksınız. Keller tüm zorluklara rağmen başardı ve adını tarihe yazdırdı.
Peki bizim hayatımız Keller’ın hayatından daha mı zor?-Hayır. Aynı derecede olanlar vardır mutlaka ama o biz değiliz. Keller herkese alınması gereken bir ders. Robot değiliz, elbette etkileneceğiz ama unutmayın bir şeyin bizi gereğinden fazla etkilemesine ancak bizim kararımız neden olabilir. Eğer ki bakış açımız olumsuzluğa yönelikse hiç kimse bize mutluluk veremez. Örneğin yağmur yağdığında herkes dışarıya şemsiyeyle çıkar öyle değil mi? Amaç ıslanmamak. Ama o yağmur alır bir yerinizi ıslatır. Ayakkabınızı kirletebilir veya saçınızı ıslatır. Sinirlenirsiniz. Yada eğer ıslanırsanız üşüteceğinizi düşünürsünüz. Bunların hepsi sizi yağmura küstürür. Oysa yağmur yağdığında dışarıya çıkıp aldında bilerek ıslansanız onun sadece birkaç dakika süren eşsizliğini hissedeceksiniz. Ya da yaşınız kaç olursa olsun kartopu oynamayacaksanız kış size her zaman kapalı yolları hatırlatacak. Neye odaklandığınız çok önemli. Unutmayın olumsuz düşünceler beynimizi ele geçirir. Yaşama sevincimizi tüketir. Bu yüzdem ne düşündüşümüzü dahi kontrol etmemiz gerekir. Doğru düşünürseniz doğru olursunuz. Çünkü bizi birbirimizden farklı kılan düşüncelerimizdir. Bazen beynimizde sürekli tekrarladığımız sahneler, senaryolar vardır. Bu yüzden etkisinden kurtulmak zor olur, haliyle etkiliyorlar da. İyiyi hatırlamak güzel ama kötüyü her daim hatırlamak nefretten başka bir şey kazandırmaz. Hayat hem zaferler hem de yenilgilerden oluşur ve sadece zafere odaklanmanın size ne büyük yararı olduğunu ancak bunu uygulamaya başladığınızda göreceksiniz. Güzelliklere odaklandığmız sürece güzelliğin artacağını bilmemiz gerekir. Yaşadığımız her zorluk bize birşey katarak güçlendirip, daha güzel günümüzün değerini bilmemizi sağlar.
Küçücük şeylerden mutlu olmayı, sevmeyi ve şükretmeyi bildiğimiz sürece tebessüm her zaman yüzümüzde olacaktır. Yeter ki inancımızı ve umudumuzu kaybetmeyelim!