Hep Makedonya Türk meselelerini tartışmak, ağızlarda hep Makedonya Türk meseleleri, siyasetçilerimiz hep Makedonya Türklerinin sorunları hakkında ahkam kesiyor. Tamam da icraat nerde? Sadece şifai muhabbetler. Tek-tük istisna hariç, milli sorunlarımız hakkında çıt çıkmıyor. Bazıları sorabilir: Neymiş o Makedonya Türk meseleleri? Çok var. Mesela sadece bir misal: Merkez Jupa’da uluslararası hukukla garantilenmiş anadilinde eğitim sorunu… TMBH orada henüz şube açtı. THP’nin bu konuda açıklık getirmesine şahit olmadım şimdiye kadar. TDP uzun zamandır ilgi gösteriyor gibi, ama mesele çözümlenmedi hala.
SDSM iktidar cenahı bu mesele hakkında gayri müspet tutumuyla okulu açtırtmadı. Oysa VMRO-DPMNE idaresi zamanında bu konuda daha toleranslı ve esnekli bir tutum sergilendi. Ancak, ister iktidar partisi, ister muhalefet olsun, hiç fark etmez. Manipüle edilmiş resmi istatistiklere göre 70.000 (şahsi tahminime göre ise 100 000 binin üzerinde) olan biz yerli Makedonya Türklerinin, tarafsız kalmamızda fayda görüyorum. Herkese el uzatalım, Türk hoşgörüsünün enginliğine layık olduğumuzu bariz bir şekilde gösterelim. Lakin, hoşgörünün üst mertebesi olan alicenaplık göstermek biraz zor. Bu, pek nadir zatlara has bir özelliktir. Neden zor? Çünkü, post-modern bir üçüncü dünya savaşının içinde bulunuyoruz. Ne yazık ki, bunun farkında olmayanlar, şuuru dar ufuklu olanlar, bazı son derece mühim hakikatleri es geçiyor.
An itibariyle vaziyet pek iç açıcı değil. Üç partimizin birleşmesi ütopist bakışa yol açar. Mevcut durumda mümkünatı yok. Lakin, “her umuttan sonra, yeni umut doğar”. Üçlü bir müşterek koordinasyon yolu açılabilir ümidindeyim. Siyasi tavrımızın nasıl olması gerekiyor sorusunun cevabı, hemşerimiz Gazi Mustafa Kemal’in “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünün manasına ve sırrına ermekte bulunacaktır. Atamızın ortaya koyduğu bu tarz düşünce incileri, tasavvufa beslediği merakı ve yakın ilgisinin sonucudur ve neticesinde büyük ölçüde nadir bir deha rubasını giymesine sebep ve vesile olmuştur. Manastır (Bitola) İdadiyesi’ndeki tahsili esnasında hocalarından bazıları yüksek manevi terbiyesine son derece dikkat etmeleri, önderimizi henüz daha toylu yıllarında iken derinden etkilemiş olsa gerek.
Gelgelelim, bugüne ve coğrafyamıza inelim ve bu yazımızı bütünlemeyi çalışalım. Gerçekçi bakmak gerek. Biz bir avuç Makedonya Türk’ü, şimdilik hiçbir ciddi strateji belirleyemedik. Onun için evvela, olmazsa olmaz kırmızı çizgimizi belirleyelim. O da şu: Asimilasyona Hayır, Entegre Olmaya evet! Osmanlı hoşgörüsü ile toleranslığının varisleri olmayı hak ettiğimizi gösterebilmek için taraf tutmayalım, hem aramızdaki anlaşmazlıkları müşterek noktalarda durarak aşalım ve ondan sonra da komşularımızın, yani Makedonya’da mevcut diğer milli ve dini unsur ile faktörlerin arasında bir nevi medyatör, yani barışçıl ve birleştirici ile uzlaştırıcı bir röle bürünmeye çalışalım. Gerektiğinde, azim de gösterelim.
Biz Makedonya Türkleri, aramızdaki her türlü husumeti, menfaatçiliği, anlaşmazlıkları, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler salonunda “Dünya beşten büyüktür” dediği gibi bizler de, Makedonya Türklüğü üçten büyüktür diyebilmek için gayret sarf edelim.
Benim şahsi düşünce ve tavrımı merak edenlere cevabım kısa ve net: Bu zor ve ağır çalkantılı zamanlarda apolitik kalmayı yeğliyorum. Milli kültürümüze sarılıp onu yaşatmayı üzerime borç ediniyorum. Alternatifimizin bundan yana olduğuna inancım tam.
Yakın geçmişimizde Güneydoğu Makedonya’da cereyan etmiş olan yepyeni bir İslam tasavvuf hareketinin büyükleri bu topraklarda çok sayıda hikmetler parlattırmış. Bunlardan biri de “Gir de gör!”. (Bu tasavvuf hareketi hakkında bildiklerimi daha geniş bir şekilde ayrı bir makalemde ele alacağım). Biz, vatanımız Makedonya’ya entegre olup, gireceğiz ve göreceğiz Allah’ın izniyle.