Dostluk Üzerine

“Dostluk” nedir diye sorulduğunda, binlerce örnek verilip bir türlü tanımlanamayan bir kavram diyesi geliyor insanın. Dostluk üzerine bir tanım ararken her daim örneklere kaçmamız dostluğun o çok sevdiğimiz “anlatılmaz yaşanır”a dayatılmasından kaynaklanabilir.

Peki ama Dostluk nedir? TDK (Türk Dil Kurumu) dostluğa: “seçilen, güvenilen, yakın arkadaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı” demiş. Bu virgüllerin yanına örneklerin çeşitliliğiyle bir o kadarı daha eklenebilir. “Dost, göze sezdirmeden gözyaşı silendir”; “Dost, kalk gidiyoruz deyince nereye diye sormayandır”; “Dost, acı(yı) (tatlı) söyleyendir”; Dost, katlandığımız değil, razı olduğumuz insandır”; Dost, her zaman taze olandır”… Bunlar gibi daha yüzlerce dostluk neşidesi sayılabilir. Dostluğu tam anlamıyla tanımlamak için yaşanan bütün dostluk örneklerindeki “farklı/değişik” muhtevaları bir tanım içinde toplamamız gerek. Bunun imkânsız oluşu “dostluk” kelimesinin tanımının insanlık tarihi boyunca açık kalacağını gösteriyor. Hâl böyle iken “dostluğu” kavramsallaştırmak yerine dostluk üzerine “yeni” ve “farklı” örnekler yaşamak ve yaşatmak daha doyurucu olacaktır.

Dostluk olmadan yaşayabilir mi bir insan? Kimileri bu soruya düşünmeden “tabi ki evet” cevabını verecek. “Sonuçta dostluk “bir ekmek” “bir su” değil, bugün dost dediğimiz yarın bir anda düşmanımıza dönüşebiliyor” gibi bir taassuba kapılabiliyoruz. Yukarıdaki soruya düşünmeden “evet” cevabını verenler bu konuda kafa yormaya ve gönüllerini açmaya başladıklarında “dostluğun değerini” biraz olsun hissetmeye başlarlar. Dost fiziki olarak yanında olmasa da her zaman seninle birlikte olandır. Başına birşey geldiğinde veya birşeye sevindiğinde bilinçaltın olayı dostuna hangi kelimelerle anlatacağını kurgulamaya başlamıştır bile. “Yalnız insan güçlü insandır” deniliyor. Güçlülerin yaptığı bu kadar zulümden sonra neden hala güçlü olmayı isteyelim ki? Varsın sevdiklerimiz zaafımız olsun, varsın dostlarımız güçsüzlüğümüz olsun.

Dostluktan bahsedip Fethi Gemuhluoğlu abimizi yâd etmemek yakışık almaz: “Önce kendimize dost olmalıyız, çünkü hakikate giden yolculuk kendinden kendinedir” diyor Fethi Gemuhluoğlu ve devam ediyor: “ fikre dost olmalı, tarihe, coğrafyaya, ormana, ağaca, komşuya, kurda, kuşa… Vakte de dost olunmalı. Çünkü vakit de mahluktur. Tüm bunlara dost olmalı ki, insan olmanın şerefinin tadına bakılsın”. Hakikat yoluna girdikten yani kendimize dost olduktan sonra insan olma şerefine layık oluyoruz. Dostluğu anlamak biraz da Fethi abiyi anlamaktan geçiyor sanki.

İbrahim Tenekeci ise “kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır” diyor. Buradaki ince ayrıntı herhalde zorluk, yokluk ve imtihan dönemlerinden en az sarsıntıyla çıkmayı başarabilmekte. Bu sıkıntıları atlatan bireyler daha sonraki artçı sarsıntıları hissetmeyeceklerdir. Dostluklarda ortaya çıkan sıkıntıları, dostlukları bitirmek için değil bireylerin birbirine daha sıkı ve daha özel duygularla bağlanmasını sağlayan nimetler olarak görürsek olaylar karşısında sabrımız artacaktır. Dostluğun mihenk taşlarından biri de fedakârlık. Taraflardan biri “feda” derken diğeri “kâr” diyorsa burada dostluk değil çıkar ilişkisi vardır.

Dostluk… Dostluğun fedakârlık, zorluk, yokluk, imtihan, karşılıklı anlayış gibi meşakkatli yollardan geçerek inşa edildiğini söyledik. Bu değerlerle yükselen bir dostluğun yıkılması kolay olmaz, olmamalı. Dostluk üzerine yazılacak/anlatılacak/yaşanacak daha çok şey varken şu hadis-i şerifle bitirelim: “Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır”.

Read Previous

Ali Ahmeti: Arnavutça dilinden vazgeçmeyeceğiz

Read Next

Enes İbrahim’den Gruevski’ye çağrı: “Gerçeklerle yüzleş ve Makedonya’ya zarar verme”

30 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *