Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Haziran’daki seçimler öncesinde “Avrupa’nın Kudüs’ü” olarak nitelendirilen Bosna Hersek’e yapacağı ziyaret, Batılı güç odaklarını yeniden harekete geçirdi.
Türkiye’nin tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu Bosna Hersek’te ekonomiden eğitime, kültürden siyasete kadar birçok alanda günden güne artan etkisinden endişe duyan Avrupa Birliği’nin (AB), bu etkiyi azaltmak için Bosna Hersek’in entegrasyon sürecini hızlandırabileceği konuşuluyor.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türk Hava Yolları (THY), Ziraat Bankası, Anadolu Ajansı (AA), Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) gibi Türk kurumlarının faaliyetlerinin yanı sıra, her yıl gelişen ticari ilişkilerle Bosna Hersek’teki varlığını güçlendiren Türkiye, Batı’nın beslediği medya organlarının yayınlarından anlaşıldığı üzere, bazı güç merkezlerini rahatsız ediyor.
Daha önce Rusya’nın bölgedeki etkisinden duyduğu rahatsızlığı medyasında açık bir şekilde dile getiren Batılı güçler, Rusya’nın en etkin olduğu Karadağ ve Sırbistan ile ilişkilerini güçlendirerek bu etkiyi kırmayı hedeflemişti. Geçen yıl NATO’ya tam üye olan ve AB üyeliğine de çok yaklaşan Karadağ’da büyük oranda bu taktik başarılı olsa da, en başından beri Rusya’ya yaptırım uygulamayı reddeden Sırbistan, özellikle dini ve tarihi bağları nedeniyle Rusya’ya sırt çevirecek gibi durmuyor. İki cepheyle de iyi ilişkilerini korumaya devam eden Sırbistan, bir taraftan fasılları açmaya devam ederken diğer taraftan Rusya ile yakın dostluğunu geliştiriyor.
Son dönemde göze çarpan bir başka nokta ise Batılı güçlerin “beslediği” medya organlarında, Türkiye’nin Bosna Hersek’teki varlığına ilişkin yer alan, kamuoyunu provoke etmeye yönelik haberler oldu. Sık sık Türkiye’nin Bosna Hersek’teki etkisinin olumsuzluğundan bahseden haberler yaptıran Batılı güçler, “AB’nin bölgedeki etkisini artırması gerektiği”, “AB’nin bölgede genişlemesi gerektiği” yorumlarına da yer vermekten geri durmuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti endişelerini artırdı
Batı’nın, Bosna Hersek’teki Türkiye varlığından duyduğu endişe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Mayıs’ta Bosna Hersek’i ziyaret edecek olması ve burada düzenlenecek Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) kongresinde, Avrupa’dan ve bölgeden binlerce insana hitap edeceğinin açıklanmasıyla bir kez daha hortladı. Erdoğan’ın 24 Haziran’daki seçimler öncesinde “Avrupa’nın Kudüs’ü” olarak nitelendirilen Bosna Hersek’e yapacağı ziyaret, Batılı güç odaklarını yeniden harekete geçirdi. Batı’nın finanse ettiği basın organları haberleriyle kamuoyunu provoke etmemeye çalışırken, televizyon kanalları da “seçilmiş” konuklarıyla ziyaretin “olumsuz etkilerini” konuşmaktan geri durmadı. Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan Bosna Hersek hamlesiyle “birilerini” epey rahatsız etmiş.
Türkiye, Bosna Hersek’te neler yapıyor?
Bosna Hersek’te gerek resmi kurumları gerekse yatırımcılarıyla birçok alanda etkin olan Türkiye, etnik ve dini ayrım gözetmeksizin, buradaki bir arada yaşama kültürünün sürdürülmesi, barış ve istikrarın korunmasına yönelik önemli bir destekleyici rol üstleniyor. İki ülke arasındaki ticaret hacminin son 15 yılda 10 kat artması ve 700 milyon dolara ulaşması da ikili ilişkilerin güçlenmesindeki önemli bir etken olarak gösteriliyor. YEE’nin “Tercihim Türkçe” projesi kapsamında Bosna Hersek’teki ilkokul ve liselerde 8 binden fazla öğrencinin Türkçe öğrenmesi, Türkiye burslarıyla her yıl üniversite eğitimi için Türkiye’yi seçen Bosnalıların sayısının artması da iki ülke arasında güçlü kültür köprülerin kurulmasını sağlıyor.
Türkiye’nin Saraybosna Büyükelçisi Haldun Koç, Türkiye’nin birçok kurumuyla Bosna Hersek’te etkin bir şekilde yer almaya devam ettiğini belirterek, bu noktada, tarihsel perspektifle, buraya nasıl gelindiğine bakılmasının önemli olduğunu vurguladı. Türkiye-Bosna Hersek ilişkisinin kültürel bağlarının çok derin olduğu bir geçmişe dayandığına işaret eden Koç, Türkiye’de yaşayan Boşnak asıllı vatandaşlarla buradaki akrabalarının bu ilişkinin temelini oluşturduğunu ve Türkiye-Bosna Hersek ilişkilerini de bu temeller üzerine kurulmuş derin ilişkiler ağında aramak gerektiğini ifade etti.
Bosna’daki savaşın ardından Türkiye’nin bölgede kalıcı barış ve istikrarın tesisi için tüm kurumlarıyla yoğun çaba içinde olduğunu vurgulayan Koç, “Bu sadece Bosna Hersek’in değil, Türkiye’nin de çıkarına bir konu. Zira istikrarsızlıktan, krizden kimse bir fayda göremedi. Bu coğrafyada büyük dersler çıkarıldı. Bu dersler de bizi sahada ekonomik yatırımlar anlamında daha fazla katkı sağlamaya itti. Zira ekonomik anlamda siz bir ülkede ne kadar katkı sağlayabilirseniz, refah düzeyi ne kadar ilerlerse, siyasi istikrar da onunla beraber gelecektir. Türkiye’nin yaklaşımı hep bu oldu” ifadelerini kullandı. Koç, bunu Türk kurumlarının yaptığını kaydederek, ülke genelinde 32 şubesi bulunan Ziraat Bankası’nın, ayrım gözetmeksizin kalkınmaya yönelik projeler hayata geçiren TİKA’nın, Türkçe’nin yaygınlaşmasında etkin olan YEE’nin, diğer kurumların ve Türkiye’den yerel yönetimlerin Bosna Hersek’in kalkınmasına, birlik ve bütünlüğüne, barış ve istikrarına katkı sağlamayı hedeflediğini söyledi.
Türkiye-Bosna Hersek ilişkilerinde “içtenlik” olduğunu vurgulayan Koç “Art niyet, ayrı bir gündem maddesi, içişlerine müdahale, karışma veya yönlendirme asla olmadı, olmayacak” dedi. Bugün Bosna Hersek’in gelecek hedefi olarak iki ana sütunun, AB ve NATO üyelik süreçlerinin bulunduğunu anımsatan Koç, Türkiye’nin hem AB hem de NATO’ya Bosna Hersek’in üyeliğini desteklediğini kaydetti. Koç “Türkiye bir dost olarak, gerçekten kendi hedefleri gibi, Bosna Hersek’in AB perspektifini, reform sürecini yoğun bir biçimde desteklemeye devam etti. Dolayısıyla burada bir art niyet aramak, Türkiye’yi AB’ye alternatif olarak düşünmek ya da bir rekabet varmış gibi göstermek son derece yanlış bilgiler üzerine tesis edilmiş algı yönetiminden başka bir şey değil” diye konuştu. NATO üyeliği konusunda da Bosna Hersek’in destekleyicisi olduklarının altının çizen Koç, Türkiye’nin en başından beri, Bosna Hersek’in Üyelik Eylem Planı’nın (MAP) aktivasyonunu, ülkenin birliği ve bütünlüğü açısından bir sigorta olarak gördüğünü hatırlattı. Bosna Hersek’in ve Balkanların yeni bir krize ihtiyacı olmadığını söyleyen Koç, NATO ve AB üyeliklerine ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, Türkiye’nin de bu süreçleri desteklediğini ve bunun altında farklı olumsuz niyetler aramanın son derece yanlış ve mesnetsiz olduğunu ifade etti. Bunun aksini ifade eden iddiaları reddettiklerini kaydeden Koç, “Bunlar tamamen Türkiye-Bosna Hersek ilişkilerine zarar vermeye çalışan, art niyetli olarak gerçekleri çarpıtan ifadeler. Samimiyetle yapılan çalışmalarımız devam edecek. Bunlar bizi hedeflerimizden şaşırtmayacak. Mesnetsiz iddialar ise sahadaki projelerimizle, yatırımlara verdiğimiz destekle bir anlamda daha da anlamsız hale gelecek” değerlendirmesinde bulundu.
Bosna Hersek’e gelen Türk turist sayısının, komşu ülkeler Hırvatistan ve Sırbistan hesaba katılmazsa ilk sırada yer aldığını vurgulayan Koç, THY’nin de bu ülkeye çok yoğun seferleri bulunduğuna işaret etti. Bugün ilkokul ve liselerde 8 binden fazla öğrencinin Türkçe öğrendiğini hatırlatan Koç, Türkçe’nin çalışma olanaklarında da avantajlı bir konuma geldiğine dikkati çekti.
Güçlü bir Bosna Hersek nasıl Balkanlar için önemliyse, güçlü bir Türkiye’nin de Avrupa, Balkanlar ve Ortadoğu için önemli olduğunu kaydeden Koç, 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıya kucak açan Türkiye’nin hem insani anlamda örnek alınması gereken bir adım attığını hem de Avrupa’yı büyük bir krizden koruduğunu hatırlattı.
Ülke medyasında çıkan haberlerle suni gündemler yaratıldığını, yanlış bilgiler ve siyasi provokasyonlarla olumsuz bir atmosfer oluşturulduğunu vurgulayan Koç, “Bizim yaptığımız pozitif gündeme ağırlık vermek. Mesela Saraybosna-Belgrad otoyolu pozitif gündem yaratıyor. Tüm etnik kesimlerin yararına” dedi.
“Türkiye’nin Bosna Hersek’teki artan etkisi, başarısız bir Bosna Hersek resmi görmek isteyenleri rahatsız ediyor”
Bosna Hersek merkezli Balkan Analiz ve Çalışmalar Merkezi (BALANS) başkanı Kemal Obad da Türkiye’nin Bosna Hersek’in büyük bir dostu ve her şeyden öte hem ekonomik hem de siyasi anlamda Balkanlar’daki stratejik ortağı olduğunu vurguladı. Obad gerek Türk kurumlarıyla gerekse doğrudan yatırımlarla Bosna Hersek’te gerçekleştirilen projelerin, sadece ekonomik ve ticari bir bağ kurmakla kalmadığını, aynı zamanda kültürel ve tarihi işbirliğini de hızlandırdığını ifade ederek, “Burada önemli olan nokta şu: Her başarılı proje Bosna Hersek’i güçlendiriyor, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik ve stratejik konumunu iyileştiriyor” dedi.
Türkiye’nin birçok kez Bosna Hersek’in AB ve NATO üyeliği hususundaki desteğini dile getirdiğini anımsatan Obad, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye hiçbir zaman siyasi anlamda Bosna Hersek’in iç ve dış politika kararlarına karışmamıştır. Ancak bazı diğer ülkeler, Bosna Hersek üzerindeki etkileriyle ülkenin siyasetini şekillendirmeye çalışmışlardır. Türkiye’nin Bosna Hersek’teki artan etkisi, öncelikle Bosna karşıtlarını, bölgenin güç merkezlerini ve daha geniş bir coğrafyada başarısız bir Bosna Hersek resmi görmek isteyenleri rahatsız etmektedir. Bosna Hersek’in ‘Türkleşen’ bir ülke olduğu algısının oluşturulması, Bosna Hersek’in duraklama dönemine girmiş bir ülke olarak lanse edilmesi sürecinin haklı çıkarılma girişimidir. Halbuki gerçek tamamen farklıdır. Bosna Hersek hem Almanya hem Avusturya hem de diğer Avrupa ülkeleriyle hatırı sayılır bir ticaret hacmine sahiptir. Ancak bu herhangi bir sorun teşkil etmezken, yaptığı yatırımlar ve işbirlikleriyle Türkiye’nin Bosna Hersek’i ‘zimmetine geçirmeye çalışıyormuş’ gibi gösterilmesine bir sebep olamaz. Aksine, Türkiye ekonomiden ticarete ve yatırımlara, kültürel ve tarihi ilişkilerden eğitim ve toplumsal iş birliğine kadar tüm alanlarda önemli kalkınma süreçleri başlatmıştır”
Batı’nın beslediği medyada son dönemde artan ve Türkiye’nin varlığından duyulan rahatsızlığın açıkça hissedildiği haberlerde, Türkiye-Rusya yakınlaşmasının da bir etkisinin olup olmadığına ilişkin değerlendirmede bulunan Obad, Türkiye-Rusya ilişkilerinin Bosna Hersek açısından da önemli olduğunu, ancak iki ayrı ülke olan Türkiye ve Rusya’ya karşı bakış açılarının Bosna Hersek içinde farklılıklar gösterdiğini vurguladı.
Bosna Hersek’in uluslararası ilişkilerdeki konumunun, diğer Batı Balkan ülkelerine kıyasla son derece özel olduğunun altını çizen Obad, bunun ilk nedeninin uluslararası meselelerde Bosna Hersek içindeki karar alma şekli, ikincisinin ise dış politika stratejisinde Bosna Hersek’teki siyasi aktörlerin farklı bakış açıları olduğunu ifade etti.
Türkiye ne kadar Bosna Hersek’in AB ve NATO üyelik sürecini destekliyorsa, Rusya’nın da bir o kadar NATO’nun Batı Balkanlar’da, bilhassa da Bosna Hersek’te yayılmasına karşı olduğunu vurgulayan Obad, “Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Matviyenko da kısa bir süre önce Bosna Hersek’e yaptığı ziyarette, NATO üyeliğinin Bosna Hersek’te güvenlik ve istikrarı yıkacağını söyleyerek, diplomatik bir skandala yol açmıştı. Ancak, Bosna Hersekli Sırpların temsilcileri, Rusya’nın bu tutumunu desteklemektedir” dedi.
Bosna Hersek’in AB’ye üyelik sürecinin tüm bu nedenlerden dolayı hızlandırılabileceği tezine de değinen Obad, AB’nin diğer ülkelerle ilişkiler söz konusu olduğunda kendi kaideleri bulunduğunu ve hangi ülke olduğu önemli olmaksızın, ne pahasına olursa olsun bu kaidelerinden vazgeçmediğini kaydetti.
Bu durumun Bosna Hersek için de geçerli olduğunun altını çizen Obad “AB, Rusya ve Türkiye’nin Bosna Hersek’teki farklı algılarının ve Bosna Hersek’in bu ülkelerle ilişkilerinin farkında. Ancak bunlar, AB’nin bir şekilde Bosna Hersek’in üyelik sürecini hızlandırması ya da yavaşlatması için yeterli sebepler değil. Brüksel özellikle Bosna Hersek’teki anayasal reformlara ve yasamanın AB’nin tavsiyelerine uyumlulaştırılmasına odaklanmış durumda. Yine de AB gündeminde, Bosna Hersek’in entegrasyonu konusunda kendi eylemlerinin güçlendirilmesi mevcut ve AB ile müzakere sürecindeki meselelerden biri de kesinlikle dış politikanın oluşturulması ve yürütülmesi olacak. Bu, dış etkinin tam olarak ne anlama geldiğini de kapsayacak ve tanımlayacaktır. Şimdi en önemli olan, Türkiye’nin AB ile kötü ilişkilerine rağmen AB’ye potansiyel aday ülke olarak Bosna Hersek’in statüsünü desteklemesidir. Dolayısıyla AB ile ilişkilerde Bosna Hersek Türkiye’nin önemli jeo-stratejik bir ortağıdır” değerlendirmesinde bulundu.
AA