‘Ud’um ile bütün derdimi anlatabilirim’

Konya Belediyesi Türk Müziği Korosu kurucusu, “YASEMİN” ve “SÛZİDİL” albümleri bulunan, T.C Kültür Bakanlığı tarafından “Klasik Sazlar Üçlüsü” ve “Ud-Kanun İkilisi” adıyla iki ayrı CD’si bulunan Türkiye’nin dünyaca ünlü Ud sanatçısı Necati Çelik ile, sanatı, muziği, Türk sanat muzikisini konuştuğumuz ropörtajı ilgilerinize sunuyoruz.

Eymen İsmaili / TİMEBALKAN ÖZEL

Müziğe karşı ilginizin sebebi-hikmeti nedir?

Tabii sebebi-hikmetini henüz bilemiyoruz, ama ben çok küçük yaşlarda, yani 7-8 yaşında başladım. Benim bir Necati amcam varmış, ben doğmadan önce ölmüş, onun adını da bana vermişler, o da Ud çalarmış, belki ondandır. Babamı da çok iyi bilemiyorum çünkü ben yedi yaşındayken ölmüş, o çalarmıydı bilemiyorum. Ama genetik olsa gerek, çok küçük yaşlarda başladım, ama hiç zorluk çekmeden, enstrümanı elime aldım ve çalmaya başladım, bu kadar basit. Bunu çok samimi söylüyorum, izah etmek, anlatmak zor ama bağlamayı böyle çalmaya başladım.

Sonra Konya’da, cumartesi günleri evlerde toplantılar olurdu, müzikle beraber, onlara katılırdım, orada Konya türküleri çalmaya başladım. Okul işim yarım kaldı, ama sonra liseyi dışardan bitirdim. Sonra da Selçuk Üniversitesi’nde hocalığa başladım. Rahmetli hocam Cinuçen Tanrıkorur ile Müzik bölümünü kurduk, orada biraz okutmanlık yaptık, sonrada 1985 yılında İzmir devlet korosuna imtihanla kazandım, orada üç yıl çalıştıktan sonra İstanbul’a Devlet Türk Müziği Topluluğu adı altında Kültür Bakanlığı devlet korosuna girdim. Necdet Yaşar ile orada uzun müddet çalıştım. Necdet Yaşar önemli büyük bir usta idi, ama benim bu yetişmemde en önemli mekteb diyebiliriz. Konya’da Mevlana Hazretleri törenleri olurdu, her sene halen de olur. Oraya Türkiye’nin büyük üstadları gelir giderdi, aklınıza kim gelirse; Aka Gündüz Kutbay, Necdet Yaşar, Cinuçen Tanrıkorur, Kani Karaca, bizde delikanlıyız, onların peşinden koştururken, sohbetlerinde olurken, çok şey öğrendim. Esas klasik müziğe yönenmemin sebebi budur, yani Mevlevi ayini çalmakla başladı.

Daha sonra devlet korolarında klasik müzik çaldık, halen de devlet korosundaki vazifem devam ediyor. Kısacası, Cenabı Allah böyle istemiş diyebiliriz, sebebi-hikmeti tam kavrayamış değiliz.

Hocam, Ud çalarken hakiketi haykırıyormuş gibi çalıyordunuz?

EyvAllah, onu şöyle izah edebilirim; rahmetli hocam Cinuçen bey öyle derdi, müzik bir dildir, lisandır. Hatta latince musica, perice demektir, işte mus-peri, ica ise ce/ca gibi bir ek, işte bu da bir lisandır demek istiyorum. İşte lisan dediğimiz zaman, bu lisan ile bir şey anlatman gerekiyor. Ben birşey anlatmak istersem, kalbimde bir şey olması lazım. Dolayısıyla, ben bunu kendimde keşfettim diyebilirim, bu lisanla insanlara birşeyler anlatabiliyorum. Hatta ben iyi bir konuşmacı sayılmam, büyük bir laf etmek de istemem, ama Ud’um ile bütün derdimi anlatabilirim. Amerika’da bir konser yaptım, bir kadın yazar vardı orda, konserin girişinede defter koymuş, insanlar girip çıkınca duygularını yazıyorlar, ne hissetiklerini, bir göz attım ve ne demek istediğimi herkez anlamıştı zaten. Bu benim için tabiki önemli birşey. Ben birde müziğin çok kutsal birşey olduğunu inanıyorum, Cenabı Allahın, insanlara bahşettiği en önemli hediyelerinden olduğunu inanıyorum. Mesela düşünmek de öyledir, başka mahlukat hayvanlar, hatta melekler bile düşünemezler, onlar verilen görevi yapmakla mükelleftirler. Ama insanlara Allah düşünme hediyesini vermiş, konuşma, bilgi edinme, inanıyorumki bunların en başında müzik geliyor. Bazı büyüklerimizde bunu söylerler…

Aslında müziği yere düşürmek, kötüye kullanmak hiç iyi değildir, müziğin önemi insanlara güzelikleri aktarabilmek. Ben çalarken, bu fikriyat ile çaldığım için çok samimi bir şekide, her notanın her hissimin anlaşıldığımı düşünüyorum. Müzik yalnızca notayı çalmak, onu icra etmek değildir. Mesela şöyle diyelim, herkes okuma-yazma bilir, türkçede bilir, arnavutçada bilir, ingizicede bilir, ama birisinin eline bir şiir verdiğin zaman, o şiiri çok güzel okumaya bilir, yani demem o ki duyguyu kavrayıp, ifade etmek başka birşeydir. Bende öyle düşünüyorum, notayı iyi çalabilirsiniz, ama bu yetmiyor duygularını ifade etmeye, ona sen kendin duygularını katmak zorundasın.

Müzik ile kendilerini ifade etmek isteyenlerin ‘Elif-Ba’sı, kimdir, nedir, ne yapmalalılar?

Unutmamalı, bir çiçekle bahar olmaz. Hangi enstrümanı çalmak istiyorsan, Ud, Kanun, Tambur, Piyano, Gitar, herneyse, önce sazını yenmen lazım, tam bitirmen lazım, müzik yapabilmek için, ondan sonra, müzik işi başlar. Yani sen türkçeyi böyle öğrenemseydin, bu konuşmayı senle yapamazdık, ne sen istediklerini sorabilirdin, ne de ben senle konuşurken duygularımı katabilirdim, dolayısıyla ne tür enstrüman olursa, müzik yapmak için enstrümanını çok iyi öğrenmeli. Yani, söyleyecek lafın olmalı…

Kimden dersen, bir tane yoktur, usta çoktur. Mesela tarikatlarda aynı şeydir, bütün tarikatlar aynı şeyleri söylerler, ama farklı yöntemleri vardır, ama hepsi aynı doğru yola götürmek içindir. Yani kim olursa olsun, ama birisini bulmalı, bundan sonra ise çok müzik dinlemeli, hangi müzik olursa olsun, hangi tür olursa olsun, eskiler ne demiş, nasıl yapmış çok iyi bilmek lazım.

Peki hocam, müzik artık kötüye kullanılıyor gibi, ünlü olmak için ya da farklı birşey için, sizce hakiki müzik diyelim, insanlar ne zaman bu müziği dinleyecekler?

Günümüzde medyaya yaratmak, ulaşmak çok kolay olduğundan,  olur olmaz herkes, affedersiniz ama, yatağına pijamasıyla oturup bir alet çalmış, bu bir saygısızlıktır, böyle bir şey olmaz olamaz. Yaptığın bir iş, kutsal bir iş, kıymetli bir iş, bunun böyle lavbaliğ biçimde yayınlanmasına bende karşıyım. Başkalarına içinse, ünlü olmak için her yol mübahtır diyenler için, yaptıkları işi güzel yapsınlar, sonra insanlara takdim edsinler. Bizde meşhur bir söz vardır, sarraflar pazarlama yapmazlar! İnsanlar zaten bilir altının kıymetli olduğunu, isteyen gider alır. Kıymetli bir işi, farkına varıldığında o yerini buluyor, vereceğiniz mesaj yerine gidiyor. İnsanları kandırarak, olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek, hiç hoş birşey değil. Tabii, müzikle ünlü oluyorlar, iyi de para kazanıyorlar, ama müziği bu kadar aşağa çekmelerine gönlüm razı olmuyor.

Müziğe olan ilginiz, ailenize de yansımış. Oğlunuzda, kızınızda çalıyor, bunu siz mi istediniz yoksa bu ruh kendiliğinden onlarada mı geçti?

Bizim evimizde müzik devamlı var olan bir şeydi, yerli yabancı müzisyenlerde çok gelirlerdi evime, çocuklar o müziğin içinde büyüdüler normal olarak, onlar için önçe oyundu, sonra sanat olduğunu anladılar, dolayısıyla ben ‘gelin şunu öğreteyim’ diye uğraşmadım. Biraz da bu işin genetik olduğunu düşünürüm, kızım da Ud çalar, oğlum tambur çok iyi çalar, birde her enstrümanı çalıyor. Bunlar kendiliğinden oluşan şeyler.

Son olarak bizlere emanetiniz nedir?

Dünyada doğu-batı müziği, türk, hint, arap, muziği ayrımı yapmak ikinci planda kalsın. Dünyada iki çeşit müzik vardır, iyi müzik ve kötü müzik. İnsanların iyi müziği bulmasını çok isterim, iyi müzik nedir, onuda herkes zaman içinde femhedebilir. Güzelin açıklaması yoktur, çünkü güzeldir. Müzikte yasak-tabular yoktur, yalnız güzel olma şartı vardır.

Necati Çelik kimdir?

1955 yılında Konya’da doğan Necati Çelik, 7 yaşında kendi kendine bağlama çalmayı öğrendi, 1970’li yıllarda Ud çalmaya başladı. 1973 yılında ilk kez udî olarak görev aldığı Hz. Mevlâna’yı anma törenlerinde Saadettin Heper, Aka Gündüz Kutbay, Kadri Şençalar, Cinuçen Tanrıkorur gibi Türkiye’nin önde gelen müzik ustalarıyla tanıştı.

1975 yılında Konya’da kendi özel okulunu kurarak burada yüzlerce öğrenciye Ud dersleri verdi. 1983 yılında Konya Belediyesi Türk Müziği Korosu’nu kurdu. Yine bu yıllarda verdiği ilk resitali, Şerif Muhiddin Targan’dan sonra Türkiye’de yapılan ilk Ud resitali olması bakımından önemlidir.

1985 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Müzik Bölümü’nde Ud hocalığı yapan ve 1986 yılında Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’na udî olarak katılan Çelik, aynı zamanda Ege Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Ud hocalığı yaptı. 1987 yılında İzmir Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu ile Tunus’ta 8 konser verdi. 1989 yılında geçtiği Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nda Necdet Yaşar’la birlikte, İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin birçok ilinde her ay bir konser, ayrıca sürekli Radyo ve TV programları yaptı.

Fransa, Hollanda, Almanya, Avusturya, Ürdün, İsrail, Suriye, Cezayir, Fas, Tunus, Danimarka, İsviçre, Malezya, Yunanistan ve Amerika’nın birçok üniversitesinde resitaller veren ve konserlere katılan Çelik, Zakir Hussain, Mickey Hart, Ross Daly, Christopher Carnes, Ali Akbar Khan, Habib Khan ve dünya müziğinin daha birçok önemli ismiyle birlikte konser ve stüdyo çalışmaları yaptı.

1993 yılında, bir davet üzerine Amerika’ya giderek California ve New Mexico’da Ud dersleri ve resitaller verdi. Ayrıca Mendecino’da her yıl Ağustos ayında düzenlenen Middle Eastern Music Camp’ta Ud dersleri ve Türk müziği dersleri vermektedir. Aralık 1997 ve 1998’de Kudüs’te İsrail Üniversitesi’nin davetlisi olarak Türk Müziği ve Ud dersleri verdi.

İlk kişisel albümü “YASEMİN”i 1996 yılında ABD’de, ikinci kişisel albümü “SÛZİDİL”i ise 2010 yılında Belçika’da kaydetti. Ayrıca Halil Karaduman, Sadreddin Özçimi ve Göksel Baktagir ile yaptıkları canlı konser kayıtları, T.C Kültür Bakanlığı tarafından “Klasik Sazlar Üçlüsü” ve “Ud-Kanun İkilisi” adıyla iki ayrı CD olarak yayınlanmıştır.

Evli ve iki çocuk babası olan Necati Çelik, halen Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nda Ud sanatçısı olarak görev yapmaktadır.

Read Previous

“Desteğin iptali için tüm mekanizmalarımızı kullanacağız”

Read Next

Üsküp YEE’den Makedonya Cumhurbaşkanlığı Personeline Türkçe kurs

136 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *