Bahar tamamen kendini hissettirmeye başladı. Özellikle erguvan çiçekleri kokularını yaymaya başlayınca, ağaçlarda ötüşen kuşların sesi gelince insan ister istemez baharın etkisine kaptırıyor kendini. Çiçekçilerin önünde buldum ben de kendimi, biraz gübreli toprak birkaç yeni saksı almanın tam vakti. Şöyle pencere kenarlarına birkaç yeni çiçek de koyduk mu tamamdır. Sonra düşünmeye başladım, ben ne zamandan beri böyle çiçeklere merak saldım. Eskiden tek tük çiçek alırdım ama birkaç hafta geçince solar giderlerdi, ya çok sulardım ya da unuturdum. Çiçekler de hissediyor demek samimiyeti, gayreti, muhabbeti. Çiçekler hisseder de insanlar hissetmez mi, belirli bir yaştan sonra hangi gülüşün gerçek hangisinin yapma olduğunu anlamıyor muyuz, pekâlâ anlıyoruz.
Bahar bütün canlılığıyla “ben geldim” dese de kendi yorgunluğunu da getiriyor yanında, ne demiş şair, “yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe”. Öyle güzelmiş ki şu orta yaşlar, mesela hangi çiçek hangi ayda açar diye de öğretiyormuş insana, hangisini fazla su soldurur hangisini yeşertir de öğreniyormuşsun. Bu mevsimde her taraf cıvıl cıvıl iken aslında insanların da bir yorgunluğu olduğunu anlıyormuşsun. Bakıyorum etrafıma, kimisi baş ağrısı şikâyetinde, kimisi tansiyondan şikâyetçi. Baş dönmeleri, sırt ağrıları, alerjiler, nezleler, çoğu kimse de “bir ağırlık var üzerimde” demekle yetiniyor. Kimi sorsan hasta değil aslında ama iyi de değil. Toplum olarak bir cevap vermek zorunda hissediyoruz: “Hava değişikliği, havadandır ya hû”. İşe gidiyorum, asansörde insanlar somurtkan, “selam, nasılsın?” dediklerimiz “eh, idare eder” diye cevap veriyor. Ardından da bilindik cevap “havadandır, havadan”. Oysa bahar gelmişti hani, güzel kokan çiçekler, yemyeşil ağaçlar vs.
Eskiden, yaklaşık yirmi ya da otuz yıl öncesine kadar Makedonya’da sağlık sektöründe çok fazla Müslüman doktor ya da cerrah, hemşire yahut eczacı yoktu. Hastane kapılarında beklerken, biraz daha uzun beklesek ya da hemşireler ters cevap verse, bilirdik ki sağlık karnemizde adımızı görmüş, Müslüman olduğumuzu anlamış, bize de kötü muamele ediyor. Kaşlarını çatan doktorlar, sanki yaşlı ninelerimize “hasta olmak için şu saati mi seçtin” der gibi bakışlar atıyordu. Bu yüzden, o dönemin velileri çocuklarını okutup doktor olmaları için ellerinden geleni yaptılar. Tarlalarını satmış olanlar, yemeyip içmeyip çocuklarını okutanlar az değildi. Hatta “para her kapıyı açar” diyenler de vardı, doktorlara gözü gibi bakarlardı, o doktoru da buna alıştırmışlardı. Sonraları herkes bu yolu denemeye başladı. “Paran yoksa sana iyi bakmazlar.” Bu cümle de buralarda çok kullanılır mesela. Yavaş yavaş insanların din, dil, millet farklılığından çok, cebine göre saygı göstermeye başladılar.
Tabii bunları yazarken de genelleme yapamam, elbette hipokrat yeminine sadık kalan nice doktor vardı. Hatta çok iyi doktorlar da vardı, onları bulmak için şehir şehir gezdirirlerdi de. Özellikle ciddi hastalıkları olanlar daha büyük şehirlerdeki daha tecrübeli doktorlara yönlendirildi. Mesela Yugoslavya döneminde “Belgrad’a ameliyat olmak için gitti” cümlesi efsaneydi. Tabi Yugoslavya dağıldıktan sonra her ülke kendi başına kalınca, savaşlar her alanda olduğu gibi sağlıkta da ilerlemeyi engelledi. Bu yüzdendir ki şu anda Balkanlar’da savaş görmüş ülkeler çok geriden geliyor. Bu kırılma noktasında bir şekilde okuyup doktor olanlar oldu elbette, buralarda gelecek göremeyenler de farklı ülkelere göç etti. Bugün ister sağlığı ister eğitimi eleştirirken bunu da göze alarak yapmak gerek. Civar ülkeler gelişirken buralarda kan dökülüyordu, şimdi barışın bu bahar mevsiminde atılan adımlar yavaş olabilir. Sistem eskimiş, yenilenmesi için de daha çok zaman gerekiyor galiba.
Bir ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu anlamak isterseniz ya eğitimine bakacaksınız ya hastanelerini gezeceksiniz. Özel hastane ya da özel okulları değil tabi, devlet hastanelerini.
Gelelim bizde durum nedir sorusuna… İster Arnavut ister Türk olsun devlet hastanelerinde şimdi birçok doktor var. Hastaların karşılaştığı muamele eskisine göre değişti mi? İstisnaları ayrı tutarak pek bir şey değiştiğini söyleyemem. Ancak biz şunu gördük; sistem değişmedikçe eski hamama yeni tas almak çare olmuyor. Ne bileyim, yıllardır heykellere harcanan bütçe sağlığa harcansaydı çok daha farklı olurdu. Şimdi farklı bir rekabet de var, “özel” diye bir şey var. Empati kurmaya çalışıyorum, çok iyi bir doktorum mesela, günde otuza yakın hastam var, devletin verdiği maaşın yarısından fazlasını kiraya veriyorum, karşımda özel bir hastane var, oradaki doktor günde on hasta kabul ediyor, aldığı maaş benim maaşımın on kat fazlası, bu motivasyonla nasıl çalışabilirim? Elbette zor, hastanelerin çoğu eski, şartlar kısıtlı, düşünsenize yazın sıcak aylarında ameliyat olmuş hastaların odalarında klima bile yok, insan yakınını ziyaret etmekten korkuyor, hastaneden çıkarken yüz kere dezenfekte olmaya çalışıyorsun. Doktorlar asabi, insan hasta olmaktan korkuyor. Müslümansın, Hristiyansın, Türk, Arnavut ya da Makedon fark etmiyor, yine aynı yere dönüyoruz: Bütçene göre muayene edileceksin. Sigortalı olmanın da çok anlamı kalmıyor, reçeteyle satılan ilaçların bazıları var bazıları yok.
Eskiden efsaneleşen “Belgrad’da ameliyat oldu” cümlesi değişiyor artık. Şimdilerde Balkanlarda “Türkiye’ye gönderelim” cümlesi moda. Bu nedenle birçok özel hastane Türkiye ile işbirliği yolunda. Türkiye’ye gidip seminerler gören doktorlardan tutun, burada özel hastane açanlara kadar uzun bir yol. Dışardan bakınca Türkiye epey yol kat etmiş durumda. Hatta burada devlet hastanesinin bazı bölümlerini yenilemek için TİKA’nın kapısı çalınıyor. Özellikle yoğun bakım ve pediatri kliniğinin tadilatı ve yenilenmesi yıllar önce TİKA tarafından yapıldı, en azından çocuklar hastaneye gidince korkup kaçmıyor. Tıbbi ekipman ve cihazlarla birçok bölümler rahat bir nefes aldı. Bunun dışında, geçen yıl Makedonya’da çocuk ve bebek ölümlerinin azalması için sağlık personeline yönelik düzenlenen eğitimde birçok personel sertifika aldı. En önemlisi, Makedonya vatandaşıysanız sigorta mevzuatına göre sağlık hakkımız var Türkiye’de. Orada bulunup bir rahatsızlık söz konusu olduğunda sağlık hizmetlerinden yararlanabilme gibi bir kanun var. Oradaysak sıkıntı yok. Devlet ve sistem var çünkü.
Keşke yaşadığımız ülke biraz daha fazla çaba sarf etse sağlık kurumlarına. Doktorlar uzun yıllar okuyor, hayat boyu okumak zorundalar, onlara biraz daha ilgi gösterse keşke. Halk neden bunu düşünsün, devlet düşünsün bunu. Bizler hâlâ çocuklarımızın aldıkları aşıların kalitelerini düşünelim, oluruna olmazına bakalım; çocuklar acıdan biz de o aşıdan korkmaya devam edelim. İnsan yaşadığı ülkede hasta olmaktan korkuyorsa daha çok “havadandır, havadan” der durur. Bahar gelince “havadan”, yaz gelince “suyundan”. sonbaharda “doğadan”, kışın da “soğuktan” der işte…
3 Comments
Your way of explaining the whole thing in this post is actually nice, all can simply be aware of
it, Thanks a lot.
I have been exploring for a little bit for any
high quality articles or weblog posts on this sort of house .
Exploring in Yahoo I ultimately stumbled upon this site. Studying this info So i’m happy to
convey that I’ve a very just right uncanny feeling I found out
just what I needed. I so much indubitably will make sure to do not forget
this web site and give it a look regularly.
Hey there! This is kind of off topic but I need some guidance from an established blog.
Is it very hard to set up your own blog? I’m not very techincal
but I can figure things out pretty quick. I’m thinking about making my own but I’m not sure where to start.
Do you have any tips or suggestions? Many thanks