Yunanistan ve Arnavutluk arasında ‘Deniz Sınırı’ Anlaşması ve Türkiye

Yunanistan-Arnavutluk İlişkilerinde ‘Deniz Sınırı’ Anlaşması hazırlıkları, Türkiye’nin Afrin harekatına başladığı günlere denk gelmesi, Erdoğan’ın Lozan hatırlatmasını haklı çıkarttı.

Omer Jashari / Dünya Bülteni

Yunanistan-Arnavutluk ilişkilerini en genel tabir ile tarihi rekabet ve gerginliklerle tanımlamak mümkün. Yunanistan Arnavutluk toprakları üzerindeki emellerini tarih boyunca olduğu gibi modern dönemde de sürdürmektedir. Bunun için iki ülke arasında sıcak çatışma olmasa da kültürel ve siyasal olarak gerginlik her zaman devam etmektedir.

2014 ve 2015 yılında yayınlanan videolardaki Yunan askerlerinin söyledikleri marşlarda ‘Arnavutların kanını içeceğiz’ şeklinde sözler yer alıyordu. İki ülke arasında büyük bir krize neden olan bu skandallar aslında Yunan ordusunda Arnavut düşmanlığıınn bir devamı olarak yorumlanmıştı.

2006 yılından itibaren Yunanistan’a çalışma amacıyla giden binlerce Arnavutluk vatandaşı Yunan hapishanelerine düştü. Zaman zaman Yunan gardiyanların söz konusu Arnavut mahkumları döverek öldürmesi iki ülke arasında var olan güncel sorunların en başlarında yer almakta.

Bunun ötesinde Yunanistan’ın hukuk sisteminde, kuruluşundan itibaren ‘savaş yasası’ diye bilinen özel bir yasa mevcuttur ki, buna göre Yunanistan her zaman Arnavutluk ile savaş hakkını hukuki olarak saklı tutmaktadır. Bunun yanında Yunanistan, Arnavutluğun özellikle Güney bölgelerinde Yunan azınlığını ve Yunan Ortodoks kilisesini kullanarak kültürel faaliyetlerde bulunmaktadır. Yunanistan’ın fiili olarak bu bölgeye hakim olmak istediğini ve Yunan azınlığı üzerinde tamamen nüfuz sahibi olduğunu belirtmek gerek.

Bunun için 1998 yılı Arnavutluk sivil savaşı ve iç kriz olarak bilinen krizde Yunanistan fiili ateşleyerek Güney’deki isyancılara destek vermek suretiyle Arnavutluğun toprak bütünlüğünü tehdit etmiştir. Söz konusu problem hala ciddi anlamda devam ediyor ve iki ülke arasında önemli sorunların en başında yer alıyor.

İki ülke arasında var olan güncel önemli sorunlardan bir diğeri de Yunanistan’da çalışmakta olan bir milyondan fazla ekonomik mültecinin varlığıdır.

Bu ve buna benzer örnekler iki ülke arasındaki ilişkileri şekillendirmede önemli faktörler olmakla birlikte, aslında iki ülke arasındaki tarihi ihtilaflar daha da derinlerdedir.

Mesela bunlar arasında Yunanistan’ın Arnavutluğun bazı bölgelerini hala işgal altında tutması başlıca krizlerin arasında gösterilmektedir. Yunanistan’ın Kuzeyinde yer alan ve nüfusu ezici çoğunlukta Arnavutlardan oluşan Çamerya bölgesi iki ülke arasında önemli bir anlaşmazlık sorunudur. Yunanistan bu bölgeyi işgal etmiş ve kültürel asimilasyon politikalarıyla bölgeyi başta Müslümanların aleyhine olmak üzere etnik olarak büyük ölçüde dönüştürmüştür.

İki ülke arasında diğer önemli bir sorun da, Yunanistan’ın fiili olarak işgal altında tuttuğu bölgelerde Arnavutların topraklarının gasp edilmesidir. İsrail’in Filistinlilere yönelik uyguladıkları mülkiyet gasbı, Yunanistan tarafından İkinci dünya savaşı ile birlikte fiili olarak Arnavutların topraklarında da benzer şekilde vuku bulmaktadır.

Arnavutluk-Yunanistan Görüşmelerin Mahiyeti

Bugünlerde Arnavutluk ve Yunanistan kamuoyunu meşgul eden en önemli konu iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesidir. İki yılı aşkın gizli olarak tutulan müzakerelerin varlığı Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın, Yunanistan’da katıldığı bir televizyon programında gazetecilerle yaptığı bir sohbette kamuoyuna yansıdı. Kotzias Arnavutluk ile müzakere içinde olduklarını ve gerek deniz sınırı gerekse de kara sınırına dair anlaşmaya vardıklarını ifade etti. Bu anlaşmaya göre Arnavutluk tarafının Yunanistan’ın deniz egemenliğini 6 mil’den 12 mil’e (22,22 km) çıkarmasını kabul ettiklerini belirtti.. Üstelik Yunan bakana göre söz konusu bölgede Yunanistan ve Arnavutluk arasında münhasır bir ekonomik bölgenin de oluşmasına karar verildi. Yunan bakanın sözkonusu sözlerini Arnavutluk Dışişleri Bakanı Ditmir Bushati de teyit etti.

Yunanistan-Arnavutluk sınırı hukuki (dejure) olarak her ne kadar düzenlenmemişse de fiili olarak iki ülke arasında 1925 yılında Firence anlaşması olarak bilinen bir mutabakatla bu güne kadar devam etmiştir. Modern dönemde Yunanistan-Arnavutluk deniz sınırı anlaşması tarihi aslında 2009 yılında eski Arnavutluk Başbakanı Sali Berisha döneminde başlamıştır. Berisha hükümeti Yunanistan hükümeti ile anlaşmaya varmasına rağmen Arnavutluk Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’na danışılmadığını gerekçe göstererek, hem usul hatası yapıldığı hem de bizzat anlaşmanın Arnavutluk açısından toprak kaybına yol açtığı gerekçesiyle, anlaşmayı iptal etmişti. Bu sebepten iki devlet arasında varıldığı belirtilen antlaşma yürürlüğe girememişti.

İki ülke arasında müzakereler aşağıdaki maddeler üzerinde yoğunlaşmış durumunda:

1. Yunanistan’ın özel yasa ile çıkarttığı ‘savaş kanununun’ ilga edilmesi
2. Karşılıklı olarak apostil mührün tanınması
3. Yunanistan’ın Arnavutluk şöfor kullanım lisansını tanıması
4. Yunanistan’da çalışanların emekli maaşlarının tanınması
5. İlgili ülkelerdeki azınlıkların ders kitaplarının kendi dillerinde yazılımı
6. Yunanistan’daki Arnavut azınlığın durumu
7. Arnavutluk topraklarında Yunan askerlerinin mezarlıkları
8. Deniz sınırı anlaşması
9. İki ülke arasında kara sınırının belirlenmesi
10. Sınır hatlarındaki kazaların önlenmesi ve bu konuda çözüm yolları bulunması
11. Yunanistan’da Arnavutlara ait toprakların hukuki olarak aranması hakkı talebinin imkan dahilinde olması

Yukarıdaki maddelere bakıldığı zaman iki ülkenin egemenliklerini ilgilendiren meseleler olduğu gibi, kültürel birkaç maddenin de müzakere edildiği görülüyor. Şüphesiz müzakerelerin en önemli maddesi deniz sınırının belirlenmesi meselesidir. Sırasıyla Yunanistan’ın Arnavutluğa karşı vereceği taviz kapsamında ‘savaş kanununun’ ilga edilmesi gerekmektedir.. Kültürel olarak bakıldığında

Yunanistan’ın Arnavutluk topraklarında Yunan askerleri için mezarlıklar oluşturmak suretiyle uzun vadeli bir strateji takip ettiği anlaşılmakta. Aynı şekilde ders kitaplarındaki metinlerin oluşumuna bakıldığında, Yunanistan’ın Arnavutluk’taki kültürel etkinliğini arttırma peşinde olduğunu açık bir şekilde görmek mümkün.

Diğer yandan maddeler arasında yazılı olarak yer almayan ancak uzun dönem itibariyle iki ülke arasında krize sebep olan, Arnavutluk topraklarında Yunanistan tarafından tayin edilen Ortodoks kilisesinin baş hahamı meselesidir. Arnavutluğun bugüne kadarki Cumhurbaşkanları tarafından vatandaşlığı verilmeyen Yunan hahama yeni cumhurbaşkanı İlir Meta ilk defa Arnavutluk vatandaşlığı vermiş durumunda. Metinde yazılmamış diğer önemli bir madde ise Yunanistan topraklarında yaşayan ve asimilasyona uğrayan Çameria Arnavutlarının geleceğidir. Yunanistan’ın bir iç mesele olarak gördüğü ve tartışmaya açık olmadığını ifade ettiği Çameria Arnavutlarının yasal statüsünün müzakere bile edilmemesi, buna karşın Yunan hahama vatandaşlık verilmesi Arnavutluk hükümeti tarafından verilmiş büyük tavizler olarak yorumlanmaktadır.

Müzakerelerde öne çıkan ‘Yunan askerlerine mezarlıklar’ meselesinin de çok kritik bir anlamı bulunuyor. Zira Kosova’da olduğu gibi manastırların ve dini kurumların Sırbistan devletine verilmesi sürecinde olduğu gibi benzer bir durum olarak Arnavutlukta da bu tip alanların Yunanistan egemenliğine verilebileceği endişesi taşınmaktadır..

Anlaşma müzakerelerinin iki ülkedeki yansımalarına bakıldığında, Yunan hükümetinin ve muhalefetinin tam bir mutabakat içinde oldukları görülüyor. Çipras hükümeti hem Arnavutluk’la hem de Makedonya ile isim sorununun çözümüne dair anlaşmaya varmak üzere olduklarını belirtti. Atina’nın siyasi çevreleri ve merkezleri özellikle Türkiye’den dolayı milli mutabakatın var olduğunu ve dış politikada Yunanistan’ın bölgesel bir güç olma yolunda desteklendiğine dair sinyallerin alınmakta olduğunu belirtiyorlar

Diğer yandan Arnavutluk tarafına bakıldığında hükümetle muhalefet arasında tam bir zıtlaşma mevcut. Arnavutluğun eski Başbakanı Sali Berisha anlaşmayı kast ederek ‘hükümetin önce bedenlerimiz üzerinden geçip gitmesi gerek’ diye bir demeç verdi. Muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının sert bir şekilde eleştirdiği anlaşmanın Arnavutluk iç siyasetinde ciddi etkiler oluşturacağı muhakkak.

Yine anlaşmaya göre 12 mil deniz hakimiyeti ifadesi, şimdiki yerleşim yerlerini değil, 1913 yılındaki denize en yakın yerleşim yerini esas alacaktır. Böylece fiili olarak aslında Arnavutluk büyük deniz alanları kaybetmektedir.

Söz konusu müzakereler AB kriterleri kapsamında gerçekleştirmekte olup Balkanlarda halihazırda neredeyse bütün ülkelerin müzakere sürecinden geçtiği ve bunların birbirleriyle ilişkili olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.. Buna göre Yunanistan-Arnavutluk arasında görüşmeler dışında Yunanistan-Makedonya arasında isim krizi ile ilgili görüşmeler, Kosova ve Sırbistan’ın tarihi bir anlaşmanın eşiğine gelmesi ve Bosna Hersek-Sırbistan arasında farklı aktörlerin farklı müzakereler gerçekleştirdikleri süreçler bu cümle içinde değerlendirilmelidir.

Anlaşmada Yunanistan’ın ‘Türkiye Faktörü’ Motivasyonu

Arnavutluk-Yunanistan anlaşmasının en can alıcı maddesini şüphesiz deniz sınırı oluşturmaktadır. Uluslararası anlaşmalara göre gerek Yunanistan gerekse Arnavutluğun egemenliği kara topraklardan başlayarak 6 mil açıklarına kadar tanınmaktadır. Yunanistan Türkiye de dahil olmak üzere komşusu olan her bir ülke ile bu ilkeye göre deniz hakimiyeti sağlamaktadır. Bu anlaşma sayesinde ise ilk defa 12 mil hakimiyet alanı sağlayabilecektir.

Her ne kadar anlaşmada ‘12 mil’ detayı fiili olarak karşılıklı olarak tanınsa da aslında iki ülke arasındaki deniz sınırına baktığımızda toplam 24 milin varlığı bulunmamaktadır.. Ksamil tarafında en güneyde minimum 3 mil ve en kuzeyinde Yunanistan’ın Erikusa adası ile Arnavutluğun Saranda kenti arasında var olan maksimum 13 millik bu sınır hattı aslında Yunanistan’ın esas amacının farklı olduğunu göstermektedir.. Daha açık bir ifade ile, Yunanistan’ın orta noktası Ege’de ‘12 adaya’ benzer sınırlarından çok daha kuzeyinde merkez alınırken, Arnavutluğun merkezi noktası toprakları olacaktır. Bu da doğal olarak Yunanistan’ın Akdeniz’de kara topraklarından uzak komşu ülkelerin kıyılarında bulunan küçük adalara sahip olmasının mantığının bir sonucudur.

Eğer iki ülkenin de meclislerinden söz konusu anlaşma geçerse o zaman deniz havzalarında Arnavutluğun küçük bir kazanımına karşın, Yunanistan’ın bir yarım ada olması ve birçok adaya sahip olmasından dolayı büyük avantajlar sağlayacaktır. Zira uluslararası hukuka göre 12 mil egemenliğinden sonra 200 mil mesafede münhasır ekonomik bölge ilan edilebilir. Bunun manası da Yunanistan’ın son zamanlarda da yoğunlaştığı ve Norveç’ten de aldığı sondaj gemilerle uzun zamandır Ege ve İyon denizlerinde ciddi araştırmalar sayesinde enerji bölgelerin belirlenmesidir. Üstelik Yunanistan ve aynı şekilde Güney Kıbrıs başta İsrail olmak üzere çeşitli Akdeniz ülkelerle diplomatik ve siyasi girişimlerde bulunmaktadır.

Şüphesiz Yunanistan-Arnavutluk anlaşması Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Zira yapılan analizlere göre Yunanistan’ın Arnavutlukla anlaşmasının en büyük sebebi olarak Türkiye gösterilmektedir. Türkiye’nin başta 12 ada olmak üzere Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’deki deniz hakimiyeti iddiaları ve Lozan anlaşmasındaki pürüz konuları için Yunanistan’ın uluslararası arenada elini güçlendirme girişimi olarak yorumlanıyor. Daha sonra Türkiye’ye karşı kullanılacak bu tür argümanlar Yunanistan’ın asıl amacı olarak gösterilmektedir.

AFRİN HAREKATI SIRASINDA LOZAN’DAN NEDEN BAHSEDİLDİ?

Bunun için Türkiye’nin özellikle Güney sınırlarıyla meşgul olduğu bir süreçte Yunanistan, bu durumu değerlendirip mümkün olduğu kadar hızlı davranarak bu konuyu halletmeye çalışmaktadır. Onun için Afrin operasyonun başlamasından birkaç gün sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan’ı tartışmaya açmasının bununla irtibatlı olduğunu belirtmek gerek. Hiç şüphesiz halihazırda Balkanlarda ciddi bir geçiş süreci içine girildiği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eleştirilen bu tür çıkışlarının hiç de yersiz ve alakasız olmadığının altını çizmek gerekir.

Erdoğan’ın açıklamaları şüphesiz Yunanistan’ın bölgesel vizyonu ile doğrudan bağlantılıdır. Zira Yunanistan özellikle Akdeniz havzasını kullanarak Ortadoğu ülkeleri ile ilişkiler geliştirmeye yönelik bir strateji izlemektedir. Şubat ayının başında Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’un Lübnan’ı ziyaret etmesi ve 2013 yılında Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Akdeniz mutabakatı Türkiye açısından önemli bir risk teşkil etmektedir. Yunanistan’ın başta 12 ada sorunu olmak üzere İsrail’le de geliştirdiği ilişkiler gözönüne alınırsa Erdoğan’ın Lozan çıkışının da bu minvalde okunması gerek. Zira Türkiye Güney sınırlarında giriştiği askeri müdahalenin yanında özellikle Doğu Akdeniz etrafında başta enerji kaynakları olmak üzere ciddi bir hareketlilik ve yeniden belirleme süreci yaşanmaktadır.

Yunanistan ile Arnavutluk arasındaki müzakerelerde Mart ayında somut bir şekilde anlaşmaya varılması bekleniyor.

Sonuç olarak müzakerelerin anlaşmaya dönüşmesi halinde Türkiye’nin hem Yunanistan hem de Arnavutlukla ilişkileri ciddi anlamda etkilenme potansiyeline sahip. Özellikle 1998 yılında iç savaş esnasında Yunanistan’ın Arnavutluğun güneyini işgal etme belirtilerinde Türkiye gerek askeri olarak gerekse siyasi olarak Yunan işgalini engelleyen dost ülke konumundadır.

Diğer yandan Balkanlarda her türlü diplomatik ve barış görüşmelerin desteklenmesi gerekirken, Yunanistan sınırları dahilinde kalan Çamerya bölgesinin siyasi ve kültürel statüsü çözülmeden Yunanistan’la imzalanacak her türlü anlaşma bölgeyi tamamen Yunanistan’a hediye anlamına gelecektir.

Read Previous

Kosova Bayrağı İlk Kez Kış Olimpiyat Oyunlarında Dalgalanacak

Read Next

TARİHTE BUGÜN: Balkan Antantı imzalandı

4 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *