Sevgili okurlar, öyle menfur bir olay ki insan düşünmeye bile cesaret edemiyor. olayın üzerinden daha bir hafta bile geçmedi acılarımız yüreğimizde tap taze, böyle bir yazıyı bile yazmaya cesaret edemiyor insan, kelimeler boğazımızda tıkanıp kalıyor. başta cesaret edemedim ancak daha sonra Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır sözleri çınladı kulağıma.
Elbete bunları yazıya dökerek anlatabilemk mümkün değil. ancak susmak, yazmamak, vurdum duymazlık, yapmakta bize göre değil.
Öncelikle Yeni Zelanda’da yapılan insanlık dışı bu olayı lanetliyorum, kim olursa olsun ister müslüman ister hristiyan ister yahudi, suçun dini, ırkı olamaz böyle bir eylemde bulunan her kim olursa olsun suç işlemiştir ve bir teröristtir. ancak şu da bir gerçektir ki Son zamanlarda çok fazla duyduğumuz İslamofobi kelimesi , İslam dinine Müslümanlara karşı duyulan nefret ve ayrımcılık en üst Safaya çıktı.
Bunların bu eylemleri yeni değil tarihe baktığımızda değişik zamanlarda değişik eylemlerle Müslümanları yok etmeye çalıştılar, akıl almaz katliamlar yaptılar, bunu Srebrenitsa’ da yine 1912 de Hocalı Katliamı, Afganistan’da Hafızlık töreninde 100 tane çocuk hafızı ve Balkanların göç yıllarında gerek köylerde, şehirlerde ve yollarda binlerce Türk Müslümanın katledildiğini görürüz. Burada tek tek sayamayacak kadar çok katliamlar yaptılar , hepsinin de temelinde İslam dinini yok etme yer yüzünden kaldırma amacı taşımakta olduğunu görürüz.,
bunların müslümanlara karşı olan nefretlerini bir kez daha silahın üzerine 500 yıl önceki olayları hatırlamalarından görüyoruz. bunların İnsan yüzüne bakamayacak suçları var, fakat her defasında örtbas ederek geçiştirmeye çalıştılar . Fakat tarih doğruları yazdı ve yazmaya devam edecek.
Şunu çok açık ve net bilmeliyiz ki Haç ile hilalin savaşı halen devam ediyor.
Bu ideoloji bundan bin yıl öncede böyleydi şimdide böyle. Çok uzağa gitmeden bundan tam bir asır evvel 1919 da istiklalimizin bülbülü M. Akif Ersoy şöyle diyor;
Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Bu menfur olayı gerçekleştiren ve gerçekleşmesinde parmağı olan idoloji bundan yüz yıl öncede müslümanlarla uraşıyordu.Biliyorsunuz 1919- 1922 yılları Milli Mücadelenin yaşandığı Türk milletini en fazla uğraştı yıllardır, gerek yunanla ilişkiler gerekse Anadolu’da Türk ve Rum halkı Arasındaki İlişkilerin Bozulması, zor bir süreç, 5 kasım 1919, Gaziantep, Fransızlar tarafından işgal edilmesi, 14 mart 1919 Yunanlıların İzmir’e çıkma Pilanı, 16 mart İtilaf devletleri, İstanbul’u resmen işgal etmesi gibi ve başka değişik sıkıntılar M.Akif bu süreci mahşere benzetmekte.
Osmanlı devleti dönemine baktığımızda insanlar 600 yıl kardeşçe yaşadı, daha sonra ne oldu da bize dağılmaya, parçalanmaya yüz tuttuk bunun birçok sebebi var fakat biz burada sadece bir tanesini söyleyelim. İmanımızı yitirdik kendimize çeki düzen vermeliyiz. Sevgili okurlar zaman birlik ve beraber olma zamanı, bir vücudun azaları gibi olmalyız işte o zman bizi bölemezler.
Onlar ağızlarıyla, eylemleriyle islamın nurunu söndürmeye çalışıyorlar ancak başaramayacaklar. Ümitsizlik bize yakışmaz yeise düşmeyeceğiz.
M.Akif bize çıkış yolunu şöyle gösteriyor:
Mazideki hicranları susturmaya başla
Evladına sağlam bir emel mayesi aşıla
ALLAH a dayan sa’ ye sarıl, hikmete ram ol
yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Selam ve dua ile…