Makedonya Cumhuriyeti kış ayı için iki önemli hazırlığını tamamlamdı. Birincisi kışlık turşular raflara kaldırıldı, özellikle etraftaki közlenen kırmızı biber kokuları “ayvar” oldu kavanozlara dolduruldu. Kışın kahvaltıların vazgeçilmezi olan ayvar, havanın soğumasıyla birlikte tüm endamıyla sofralarda yerini almaya başladı. İkinci önemli hazırlık ise Makedonya Cumhuriyeti’nin yeni ismi ile alâkâlı. Acaba bundan sonra “ayvar” ismi için de sorunlar çıkar mı ya da onu da sahiplenen birileri olur mu? Belli olmaz ki, sonuçta tüm Balkan ülkeleri onun ne olduğunu bilir ve hazırlar, ama en çok Makedonya ile birlikte anılır ismi. Ya da şöyle diyelim, ya ayvardan vazgeçin ya da NATO ve AB’den derlerse o zaman halk nasıl hareket eder bilmiyorum.
Ayvar’ın ne kötülüğü var demeyin, bahçelere çıkan sobalardan tüten kara dumanlar havayı kirletiyormuş, bir de o biberin kokusu yok mu, konu komşuyu imrendiriyormuş. Nasıl olsa artık marketlerde hazır yapılmışı var, onlar satılmazsa ekonomiye zararı da dokunabilir mazallah. Oysa bizler “ayvar” yaparken etraftan farklı milletlerden veya dinlerden olan ama aynı çevreyi paylaştığımız insanlar ile muhabbetimiz artıyordu. Biri sobayı yakmak için odun parçacıkları getiriyor, diğeri ateşi yakıyor, bir başkası biberleri közlüyor, diğer bir grup pişen biberleri soyuyor, birileri övütüyor, çocuklar kazanı karıştırıyor, en sonunda da herkesin elinde bir dilim ekmek tüm komşular aynı ayvarın tadına bakıyor. Bizim komşu anlayışımız bu, komşuluk bu demek aslında. Ama düşünün ki yan komşun senin “ayvarını” beğenmiyor. Sana da o ayvar değil “mayvar” aslında diyor. Ya da “senin evin kuzey cepheye doğru bakıyor, senin ayvarın tam olmamıştır olsa olsa “kuzey ayvar” olmuştur o” diyor.
Nedense hep aynı bu dönemlerde buraları ayvar kazanı gibi kaynamaya başlar. Geçenlerde 11 Ekim resmi tatildi, kızım bana bu tatilin sebebini sorduğunda ona, “ilk silahların patladığı ve İkinci Dünya Savaşının resmen başladığı gün” dedim. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı, savaşı ve bayramı nasıl bağdaştırdığımı sanırım anlamadı. İşte Ekim ayı bu yıl da tarihi anlaşmaların yapıldığı bir ay olarak karşımıza çıktı. Makedonya tüm hazırlıklarını tamamladı. Prespa gölünde atılan imzalar, ardından referandum süreci, en sonunda da Makedonya Meclisi, Anayasa değişikliklerinin başlaması ve ülkenin isim değişikliği için ilk adımları attı, meclisine sundu ve milletvekillerinden gereken üçte iki çoğunluğu sağladı.
“Hani referandum geçersizdi, hani isim değişikliği konusuna şiddetle karşı çıkan bir muhalefet vardı, boykot ediyorlardı, ne oldu şimdi?” gibi sorular diziliyordur şimdi peşpeşe biliyorum. Bundan bir yıl önce bir yazı yazmıştım. Türkiye’de referandum vardı. Orada şöyle bir cümle kullanmıştım “Biz sizin kadar güçlü değiliz çünkü sizin kadar özgür değiliz. Özgürlük böyle bir şey, Avrupalılardan da özgür olmak böyle bir şey. Onların istedikleri ülkeye gidip istedikleri kampanyaya katılmaları normal ama siz onların ülkesine gidemezsiniz” Makedonya ne Avrupa Birliğine, ne de ABD’ye, ne de komşusunun baskılarına kafa tutabilecek bir ülke değil. Makedonya içerden de çok karışık bir ülke. Tek başına bu sorunun altından kalkabilecek bir güçte değil, bu yüzden her konuda dışardan destek alması gerekiyor.
Makedonya’nın isim krizi yeni de değil. Bu kriz her ne kadar 27 yıldır sürüyor denilse de, aslında Osmanlı idaresi altından çekildikten sonra başlayan bir kriz. Üsküp aynı yüzyıl içinde türlü yönetimlerden geçti. Şimdi ise tarihi bir adım atıyor, attı daha doğrusu. Bundan sonrasını Yunanistan meclisi düşünsün. Ev ödevini gerektiği gibi yaptı. Referandum konusunda halkın katılım oranı %36,91 olduğundan geçersiz sayılmıştı, seçmenlerin yüzde 91.46’sı “evet”, yüzde 5.65’i “hayır” oyu kullanmıştı. Zaten referandum da halka “danışmak” amaçlı yapılmıştı, her şey onunla çözülmeyecekti. Her ne kadar bir taraf “geçersiz” dese de Avrupa’dan tebrik mesajları gelmeye başladı, önemli olan danışmak ve seçmenin % 91’i bunu onaylıyordu. Ardından farklı bir sorun vardı. Muhalefet boykot ettiği için “geçersiz” sayılmıştı referandum, bundan da güç alarak boykot etmeye ve bu “anlaşmayı” bozmaya çalışan inatçı bir muhalefet vardı. Bu anlaşma meclise sunulacak ve milletvekillerin üçte iki çoğunluğunu kazanması gerekecekti.
Geçen hafta meclis binasında hareketlilik vardı, işimden sebep hemen her gün meclisin önünden geçmem gerek, oradaki özel ekiplerin kalabalığından içerde önemli oylamaların yapıldığını anlayabiliyorum. Meclis binası önünde ise cadde tamamen kapanmış, bir grup boykot etmeye devam ediyor. Ancak bu grubun sayısı öyle az ki, buradan halkın nabzını ölçebiliyor insan. Halk artık her şeyden bıkmış, “ne olacaksa olsun” kafasında. Bir önceki iktidardan birçok bakan ve başbakanın mahkemede yargılanması da halkın bir taraf seçmeye yönelik motivasyonunu bozdu zaten. Özellikle Üsküp’ü tuhaf heykeller ile donatan bir zihniyetin, ekonomiyi güçlendirecek yerde bu yapılanmalara yönelmesi uzun zamandır toplumu rahatız ediyordu. Velhasıl meclis oylamasında muhalefet partisinden 8 milletvekilinin de onayı ile üçte iki çoğunluk sağlandı. Baskı altında olduklarını iddia edenler olsa da sonuçta Makedonya meclisi isim anlaşması konusunda görevini tamamladı. Şimdi top Yunanistan’da, orada da meclis oylaması yapılacak ama görünen o ki, AB ve ABD Makedonya’yı NATO üyesi yapma konusunda kararlı. Ardından ülkenin AB üyeliği de gündeme gelecek. Bizler kış ayı için hazırlığımızı tamamladık, ayvar her ne kadar artık Kuzey Makedonya’da pişecekse de, kış aylarımızın vazgeçilmezi olmaya devam edecek.