Hayatın akışında insan, karşılaştığı her tecrübeden bir iz taşır. Bu izler kimi zaman ferahlık, kimi zaman sızı bırakır; ama her biri, bir sonraki adımda nasıl ilerlemeniz gerektiğine dair sessiz bir rehber olur. Zamanla anlarız ki; her hedef, doğru usulü talep eder. Usullerin toplamı ise bir nizam, yani düzen, yani bugün kurumların ve toplumların “sistem” diye adlandırdığı yapının ta kendisini oluşturur.
İnsan yaş aldıkça çocukluk çağında kulağına fısıldanan nasihatlerin ne kadar yerinde olduğunu idrak ediyor. Benim zihnimde de hep çınlayan bir cümle vardı: “Ne yaparsan usulle yap.” Yaş ilerledikçe bu sözün altındaki hikmeti daha açık gördüm. Çünkü bir yerde nizam varsa, o nizama giden yol mutlaka doğru usullerden geçer. Usul bozuldu mu, nizam dağılır; nizam çökerse hedefler anlamsızlaşır.
Bu bakış açısını yıllar önce yaşadığım bir hatıra daha da pekiştirdi. T.C. Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamız, başkanlık görevini tamamladıktan sonra İslam Düşünce Enstitüsü’nü kurmuş ve ilmi çalışmalarına burada devam etmeye başlamıştı. Enstitüyü ziyarete gittiğimizde yapılacak faaliyetleri sorarken doğal olarak şunu bekliyorduk: Fıkıh, Kelâm, Tefsir ve diğer İslami ilimlerin klasik alanlarında talebe yetiştirilecek bir yüksek lisans–doktora programı… Hocamıza “Herhalde Fıkıh, Kelâm, Tefsir gibi ilimlerde talebe yetiştirilecek değil mi?” diye sorunca aldığım cevap tüm düşüncemi değiştirdi:
“Hayır Hüsrevciğim, biz burada ilmin kendisinden önce usulünü öğretmek istiyoruz. Fıkıh değil, Fıkıh usulü; Hadis değil, Hadis usulü… Çünkü dünyada her şey usule bağlıdır. Doğru bilgiyi yanlış usulle öğrenirsen, o doğru bilgi bile insanı felakete sürükleyebilir.” Bu söz, zihnimde yeni bir kapı daha açtı. Meğer her adım, her yöntem, büyük bir düzenin parçasıymış. Usul zayıfladığında nizamın çökeceğini tarih bize defalarca göstermiş. Nitekim 1912’de Osmanlı’nın bölgeden çekilmesiyle oluşan devlet yapıları, usulü ve nizamı koruyamadıkları için uzun ömürlü olamadı. Tarihte hangi topluma bakarsanız bakın:
Geleneksel ya da modern fark etmeksizin, nizamı güçlü olan ayakta kalmış; nizamı bozulan ise zamanın tozlu raflarına karışmıştır. Bugün yaşadığımız ülkede de benzer bir tabloyu her gün gözlemliyoruz. Elbette bir devlet yapısı var; fakat usuller işlemeyince nizamın aksadığına hepimiz şahit oluyoruz. Yönetmeye talip olanlar yeni yöntemler vaat ediyorlar ama uygulamada sürekli kör noktalar ortaya çıkıyor.
Son örnek ülkemiz Makedonya’da uygulanmaya başlayan “Safe City” adlı yeni bir trafik uygulaması… Trafik ihlallerini azaltmayı hedefleyen bu sistem toplum tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Aslında sözkonusu uygulama doğru bir adım gibi görünse de, altyapının ve ekonomik gerçekliğin buna hazır olup olmadığı ciddi bir soru işareti. Trafik kültürü yalnızca para cezalarıyla şekillenmez; bilinç, farkındalık ve toplumsal eğitimle kurumsallaşır. Caydırıcılık tek başına nizam kurmaz; usul olmadan kural da yerleşmez. Ama bunların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de ayrı bir muamma…
Bu haftalık yazıyı Tapduk Emre’nin yüzyılları aşan o hikmetli cümlesiyle noktalayalım:
“Usulsüz vusûl olmaz; yöntemsiz hedefe varılmaz.”
Haftaya yeniden buluşmak dileğiyle…
Allah’a emanet olun.






