Ukrayna krizinin gölgesinde Türk-Yunan ilişkileri

Yunanistan ve Türkiye Ukrayna krizinde değerler düzeyinde aynı tarafta olsa da dış politika uygulamaları açısından farklı profiller çiziyor.

Doç. Dr. Zuhal Mert Uzuner, son dönemde Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri AA Analiz için kaleme aldı.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in Ukrayna krizinin en hararetli günlerinde Türkiye’yi ziyareti, Yunanistan’ın bölge siyasetini nasıl yorumladığına dair çeşitli ipuçları veriyor. Yunan Başbakan, Ukrayna’nın Odesa ve Mariupol kentlerinde yaşayan 150 bin civarındaki Yunan kökenli Ukraynalıları ülkesinde misafir edebileceğini, Mariupol’e bir hastane yaptırmak istediklerini söyledi. Saldırıyı uluslararası hukukun ihlali olarak tanımlayan Miçotakis, Rusya’yı açıkça karşısına almak pahasına Ukrayna’ya askeri malzeme dahi gönderiyor. Yunan siyasilerin bazılarınca eleştirilen bu tavır, Başbakan tarafından değerler açısından açık bir tercih olarak tanımlanıyor ve savunuluyor. Türkiye ise bu krizde AB ile paralel hareket etmiyor. Bir taraftan sıcak savaşın sona ermesi için taraflar arası arabuluculuk çabası sarf ediyor, diğer taraftan da uluslararası hukuk açısından işgalin kabul edilemez olduğunu hatırlatıyor.

Türkiye’nin artacak stratejik öneminin Yunanistan’a zemin kaybettireceği endişesi Yunan siyasetinde sıklıkla dile getiriliyor.

Yunanistan’ın Rusya siyaseti

Yunanistan ve Türkiye bu krizde değerler düzeyinde aynı tarafta olsa da dış politika uygulamaları açısından farklı profiller çiziyor. Türkiye stratejik anlamda otonom bir hareket alanına sahip iken, Yunanistan pek çok sebepten dolayı bazı bağlayıcı durumlarla karşı karşıya.

Türkiye karşısında ABD’yi yanına alma düşüncesiyle gerçekleştirdiği askeri ortaklıklar Yunanistan’ın manevra alanını daraltıyor.

2009 sonrası başlayan ekonomik krizde büyük oranda AB ülkeleri tarafından desteklenen Yunanistan ve GKRY, bu desteğin de etkisiyle, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası, tarihsel yakınlık duydukları Ruslara karşı açık tavır almak durumunda kaldılar. Yunan Başbakanın Ukrayna hükümetini desteklerken “tarihin doğru tarafında yer aldıklarına” dair açıklamaları, Rus yetkililerce eleştirilirken, ABD tarafından hararetle desteklendi.

Rusya’nın Atina Büyükelçiliği, “Yunan yetkililerin kendilerine gelip, Rusya karşıtı propagandaya alet olmamalarını” isterken, ABD’nin Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt, Yunanistan’ın “tarihin doğru tarafında” yer aldığı ve ABD’nin tam desteğine sahip olduğunu açıkladı. Özellikle ABD Büyükelçisi’nin beyanında yer alan Yunan dış politikasındaki temel konularda ABD’nin desteğini almak kısmı Yunanistan’ın tercihlerini de açıklar nitelikte.

Söz konusu temel konular Yunanistan açısından Türkiye “tehdidi” olarak özetlenebilir. Türkiye ve Yunanistan’ın 1960’ların başından bu yana Adalar Denizi ve Kıbrıs’ta yaşadığı anlaşmazlıklar, Yunanistan açısından en temel dış politika sorunlarının başında yer alıyor. Yunanistan açısından, özellikle 1974 Kıbrıs müdahalesi sonrası en büyük güvenlik tehdidi Türkiye olarak tanımlanıyor.

Bölgede gerçekleşen her gelişme bu bağlamda ele alınıyor ve Yunanistan iş birlikleri yaparak, güvenlik endişesini aşmaya ve çeşitli kazanımlar elde etmeye çalışıyor. Hem Soğuk Savaş’ta hem de bugün edilgen bir rol üstlenen Yunanistan, bölgedeki hakim güçler arasındaki dengeleri yöneterek dış politikasını kurguluyor. Nitekim Yunan ulusunun kurtarıcısı efsanevi “sarı ırk” olarak görülen Ruslardan hem destek alınmış hem de Ruslar, Bizans’ın mirası ve Ortodoks dünyanın liderliğine göz diktiklerinde bu kültürel alan Yunanistan tarafından korunmaya çalışılmıştır. İngilizler ve daha sonra da ABD’nin deniz alanlarının kontrolüne dayanan bölge siyasetinde Yunanistan, Rusya karşıtı politikalarda önemli bir askeri ve kültürel üs rolünü korumaya devam edegelmiştir.

Yunanistan kendi pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor

2014 sonrası Euromeydan gösterileriyle Batı yanlısı tavır belirleyen Ukrayna’da, Ukrayna Kilisesi’nin Moskova’dan kopuşu da bu bağlamda ele alınabilir. İstanbul’da bulunan ve Ortodoks halklar açısından önemli bir makam ve eşitler arası birinci (primus inter pares) olarak kabul edilen Fener Rum Patrikhanesi, Moskova Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne otosefallik yani bağımsız statü vermiştir. Ukrayna Parlamentosu tarafından da desteklenen bu karar, ulusal güvenlik için gerekli varsayılmıştır. Soğuk Savaş’ta ABD ve Sovyetler Birliği’nin Balkanlardaki nüfuz mücadelesinde Fener Rum Patrikhanesi’nin ABD tarafından desteklenmesi gibi, bugün de ABD’nin bölgede benzer bir politikası olduğundan söz edilebilir.

Küresel ve bölgesel güçlerin dengelenmesi hususunda Türkiye ile mücadelesini önceleyen Yunanistan için kendisinin Türkiye’den daha önemli atfedilmesi mühim. Türkiye’nin artacak stratejik öneminin, ABD ve Avrupa çapında Türk-Yunan anlaşmazlıklarında Yunanistan’a zemin kaybettireceği endişesi Yunan siyasetinde sıklıkla dile getiriliyor. Bu noktada toprak bütünlüğü gibi değerler üzerinden bir bakış açısı benimseyen Yunanistan, Türkiye ve Rusya arasında korelasyon kurarak, Türkiye’nin bölgedeki talep ve haklarını gayri meşru göstermeye çalışıyor.

Mevcut Yunan hükümetinin söylemine bakıldığında, Yunanistan açısından 1974 Kıbrıs müdahalesi ile Rusya’nın Ukrayna’yı işgali aynıdır. Bu söylemi Ruslar da dile getirmiştir. KKTC yetkilileri gibi Donbas’taki liderlerin de görüşmelerde masada yer alması gerektiği Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından ifade edilmiştir.

Yunanistan’ın diplomatik hamleleri

Rusya, Türkiye’yi yanına almaya ve baskı kurmaya çalışırken Yunanistan, mevcut uluslararası gelişmeleri diğer durumlarda olduğu gibi, kendi pozisyonunu güçlendirmek için kullanmaya çalışıyor. Bölge güvenliğinden ve NATO’dan bahseden pek çok Yunan gazete makalesinde Türkiye’nin NATO üyesi olduğu hususu yok sayılıyor. Bu durum özellikle son on yılda Yunanistan’ın dış politika yatırımlarının zayıflaması olasılığıyla da ilişkili. Bu dönemde, Türkiye’nin açık askeri üstünlüğünü nötralize etmek amacıyla, bozulan Türkiye-ABD ilişkileri değerlendirilerek ABD ile oldukça kapsamlı bir askeri iş birliğine gidilmiş, Yunanistan’ın her bölgesinde askeri üsler inşa edilmiş ya da var olan geliştirilmiştir.

Kıbrıs müdahalesinden sonra Yunan siyasetinde derinleşen Amerikan karşıtlığı, yerini yine aynı hedefler uğruna Amerika’yla çok kapsamlı iş birliğine bırakmıştır. Fransa da benzer bir tavırla Yunanistan ile askeri iş birliği hususunda başat ülkelerden biri olmuştur. Bütün bunlar, Türkiye’nin bölgede dengelenmesiyle ilgili hesaplar üzerine yapılmıştır. Yunanistan’ın daha eskiye dayanan AB üyelik süreci bile ABD tarafından desteklendiği düşünülen Türkiye karşısında daha büyük bir güç ile desteklenmek ve uluslararası baskı yaratarak istediklerini almak üzerine kurgulanmıştır.

Benzer şekilde Doğu Akdeniz’de yürütülen siyaset de Türkiye’yi dışlamak ve bu şekilde baskı uygulamaya çalışmak üzerine kurgulanmış ancak değişen uluslararası kaygılar ile bu bölgedeki Türkiye karşıtı cephe zayıflamıştır.

Ukrayna’da yaşanan kriz bu cepheleşmeyi zayıflatmış ve NATO ve AB üzerinden üretildiği düşünülen garantiler hususunda Yunanistan’da çeşitli endişeler ortaya çıkarmıştır. Antalya Diplomasi Forumu kapsamında çatışan tarafları bir araya getirmeyi başaran Türkiye’nin NATO üyesi önemli bir askeri ve diplomatik güç olarak Avrupa güvenlik mimarisindeki yeri konusu, Türkiye karşıtı oluşturulduğu düşünülen diplomasi cephesi algısını bertaraf etmiştir.

Yunanistan’ın Türkiye karşısında ABD’yi yanına alma düşüncesinin verdiği heyecan ile gerçekleştirdiği askeri ortaklıklar bugün Yunanistan’ın manevra alanını daraltıyor. Türkiye’nin ilgisini çekebilecek öneriler ile bölgede taraf olmasının sağlanması mümkün ise, bu durum Yunanistan aleyhine gelişebilir düşüncesi, Yunanistan açısından son on yıllık durumu tersine çevirme potansiyeline sahip.

Yunan Başbakan ve Dışişleri Bakanının Patrikhane ziyaretleri, Türkiye’nin artacak etkisine karşı, önemli bir aktör olarak kendisinin kültürel etkisini hatırlatmak şeklinde analiz edilebilir. Ancak son söz diplomasi kapasitesiyle söylenecektir. Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki taleplerinde elini güçlendirebileceği diplomatik atılımları bundan sonra Türk-Yunan sorunlarındaki çözümlerde etkili olma potansiyeli taşımaya devam edecektir.

***

[Doç. Dr. Zuhal Mert Uzuner Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

AA

Read Previous

Dünya genelinde Kovid-19’dan iyileşenlerin sayısı 400 milyonu geçti

Read Next

Arnavutluk’un asırlara meydan okuyan lezzeti: Elbasan tava