2017 yılının Ekim ayında, Küçük Kuyu beldesinde Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılma fırsatını yakalamıştım. Törenler dâhilinde, Araştırmacı Yazar İlber Şiyak Bey’in sunumunu da izleme imkânım oldu. Göçmenlerle dolup taşan bir salonda, İlber Şiyak Beyefendi’yi izlemeye gelenler arasında bulunmam ayrı bir mutluluğu yaşattı. O güne kadar göçmenler hakkında duymadıklarımı ve yüreği güzel izleyiciler arasında olduğum anları yazılarımdan birinde anlatmıştım. Ancak bugünkü yazıma, İlber Şiyak Bey’in, 1960,larda Türkiye göçü esnasında İstanbul’un Sirkeci garına vardıklarında bir askeri Bando’nun müzikli şöleni göçmenler için olduğunu düşünmesi, çocuk dünyasında Türkiye’ye gelmek özel bir yaşantı olduğunun hayallerini de ortaya atması hayli ilginçti. …Bundan hareketle benim de Türkiye Cumhuriyetine Babamla birlikte 1959 yılındaki yolculuğumdan hatıralarımı anlatmaya çalışacağım…
1950,lerden sonra o dönem Yugoslavya, sının Makedonya ve Kosova’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne göçler başlıyor. Üsküp Tren İstasyonundaki ayrılıkların ne kadar da acı- üzücü olduğunu ben de çok sevdiğim Babamın kuzenini gönderirken hissetmiştim. Çocuk yaşımda Amcam ve Annom’u ( çocukları olmadığından yengeme öyle hitap ederdim ) Üsküp Tren İstasyonunda gönderirken içimin nasıl parçalandığını şimdi bu yaşta bile hissediyorum. Biz Türkiye sevdasıyla büyüdük, geliştik. Güzelim ve eşi benzeri olmayan Türkçemizle hayat yolumuza başladık. Evimizde nesiller boyu sürekli Türkiye sevdası vardı. Bu yüzden de akrabalarımızın çoğu 1950-60 yılları arasında Türkiye’ye göç ettiler. Çok sevdiğim Amcam ve Annom ben de 1956 yılında Üsküp Tren garında yolcu ettim. Yukarıda dediğim gibi orada gördüklerim, ayrılık çığlıkları, ağlamalar, sarılmalar bugüne kadar hiç gözümün önünden gitmedi…
Memleketlerinden Türkiye’ye göçün en büyük hedefi Türk topraklarında Ana Vatan’a gelmek yaşamın tüm güzelliklerine sarılmaktı… Ancak göç düşünüldüğü kadar pek de kolay değildi. Göç eden her ailenin Anavatan’da kendine özgü yaşam hikâyesi vardır…
Amcam ve Annom Bursa’ya yerleştiler. Aslında Ana Vatan’a göç edenlerin çoğu Bursa, İzmir, Manisa, İstanbul, Çanakkale, Gelibolu’ya yerleşmişlerdi. Ankara ülkenin başkenti olmasına rağmen göçmenlerin yerleşim merkezi olamamıştır. Elime geçen bazı bilgilere göre Ankara’ya Ohri ve Üsküp’ten parmaklarda sayılacak kadar aile yerleşmiş… Amcamın yerleştiği Bursa şehrine babamla birlikte 1959 yılında gelmeye hazırlandık. Ben Annom ve Amcamın hasretine dayanamadığımdan dolayı Babam beni de Bursa’ya götürmeye kararlıydı. Belki de Bursa’da yaşamıma devam ederim diye, kafamda hayal etmiştim. Çocuktum hayaller de peş peşe geliyordu. Öyle ki yaşamım sevdiğim, özlemini çektiğim bir dünyada geçecek diye düşünmüştüm…
Yolculuk günümüz geldi çattı. Üsküp Tren istasyonundan hareket ettik. Yunanistan üzerinden ve iki günlük bir zamanda gerçekleşiyordu yolculuğumuz. Hatırlıyorum Tren vagonları yolcularla dopdoluydu. Alman, Fransız, benim ülkem Yugoslavya’dan İstanbul’a yolculuk yapanlar vardı. Bizimle birlikte okul arkadaşım Yıldız’ın babası da vardı. Kendileri de Ablalarının ziyaretine geliyorlardı… Yolculuğumuz uzun ve ilginç geçti. Trenle yolculuk yapmak benim için özel duyguyu yaşattı. Üsküp –Ferzoviç tren yolculuğu yapmıştım ancak böyle uzun bir yolculuğa ilk defa çıkıyordum. Heyecanlıydım, sevdiğim Amcam eşi Annomu görecektim… İstanbul’a ikinci günün sabahında vardık. Sirkeci garına iner inmez arkadaşımın babası Türkiye toprağını öpmeye başladı…
O zaman bunun ne anlama geldiğini anlayamamıştım, ancak sonraları Türk Topraklarına hasretin nasıl duygusal olduğunu çözebildim…
…Neyse fazla uzatmadan İstanbul’dan Bursa’ya vardık. Sevdiklerime kavuştum. Mutluydum. Ancak Amcamın rahatsızlığına üzüldüm… Burada yanlarında kalamayacağımın bir işaretiydi bu hastalık… Güzel anlar yaşadım. Babamın eş dost ve akrabalarını gezdik. Babaannemin Türkiye kökenli olmasından dolayı hiç tanımadığım akrabalarımla da karşılaşma fırsatım oldu. Hepsini de çok sevdim. Ancak Babamın bazı arkadaşlarının kızlarıyla karşılaştığımda üzüntü de yaşadım. Benimle yaşıt iki kızı olan Babamın bir arkadaşına gittik. Aynı zaman Amerika’dan gelen bir arkadaşı daha vardı ev sahibinin, Amerikalı Beyefendinin de bir kızı vardı. Ev sahibinin kızlarının Amerika’dan gelen kıza olan ilgileri beni fazlasıyla üzmüştü. Benimle hiç ama hiç ilgilenmeyen bu kıza içimde öyle bir duygu uyandı ki, insanlar arasında neden böyle farkların yapıldığı sorusuna günümüze kadar yanıtını bulamadım… Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde de bizim oralardan gelenlere bazı ortamlarda böyle tepeden bakmalar var. Ancak Bizler çalışkan, dürüst, insancıl davranışlarımızla böyle tepeden bakmaların üstesinden gelip kendi çizdiğimiz başarılı yolumuza devam edip dünyaya açılmayı başarabildik…
… Türkiye yolculuğumuz, Bursa, ve İstanbul’da geçti. İstanbul’a geldiğimizde, Emrullah ve Münevver Balaban ailelerinin ve kardeşleri Selami Amcamızın bize bir sürprizi olmuştu. Bizleri İstanbul’un Tepebeşı gazinosuna götürdüler. Yemeğimizi yedikten sonra, inanılmaz bir sürprizle karşılaştım. Sahnede ünlü müzisyen Zeki Müren göründü… Ay bu ne, düşünebilirsiniz çocuk yaşımda Türkiye’de o dönemin en ünlü müzik üstadı Zeki Müren’in güzel müziğini canlı dinliyordum… Dünyalar benim olmuştu. Çocukluğumda böylesi güzel duyguları bana yaşatan bugün aramızda olmayan akrabalarıma minettarım. Mekanınız cennet olsun Nurlar içinde yatın sevgili, Selami Amca, Münevver Ablam ve Emrullah Abim… Bana o zaman en güzel ve bütün hayatımda unutulmayan anları yaşattığınız için teşekkürler…
Yazıma, araştırmacı yazar İlber Şiyak Bey’in İstanbul, a vardığında Askeri Bandosunun onları karşılamaya geldikleri anısıyla başladım… Bando falan gelen göçmenler için olmadığını sonradan anlayan çocuk yaştaki İlber, bugün kendi çabasıyla hiç kimseden yardım almadan nasıl da güzel ve tarihe damgasını vuracak kitaplar yazmış ve hala da yazıyor… Demem o ki Sirkeci İstasyonundaki Askeri Bando aslında göçmenlere uğur getirdiği apaçık ki, Balkan Göçmenlerinin, çalışkan ve dürüstlükleriyle başarı yolunu açarak değerlerini dünyaya tanıtmak kapılarının açılmasına neden olmuştur. Böylece Balkan Göçmenleri hiç kimseye el uzatmadan kendi yollarını çizmiş, kazanarak yaşamlarını sürdürmekteler. Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘ TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR ÇALIŞKANDIR…’ Tam da böyle Balkan Göçmenleri zeki ve çalışkandır. Göç ettikleri dönemde ne gibi güçlüklerle karşılaştıysalar tümünü aşarak günümüzde övgüye değer çalışmalarla başları dik kayda değer izler bırakmış ve bırakmaktalar. Böylece günümüzde Göçmenlerin Kendi Dernekleri, çalışma şirketleri, fabrikaları, eğitmenleri, yazarları, daha nice nice iş yerleri kimseden yardım almadan kurmayı başarmış yollarına devam etmekteler. Bugün yaptıkları üretim ve faaliyetleriyle ülkeleri dışında da değerlerini kaydetmekteler.
Yukarıda anlattığım insanlar arasında farkı günümüzde de görebiliyor muyuz? Tabii ki birçok kesimde insanlar Avrupa ve Amerika ve Biz Balkanlardan gelenler arasında hem de nasıl fark yapıyor, ancak bu fark bizim lehimize oluyor, Bizler Balkanlardan göç edenler insani değerlerimiz yanı sıra, çalışkan, emeklerimizle kendilerimizi hangi ortamda olursak olalım tanıtmaya başardık. Balkan Göçmenleri kendi yağlarında kavrularak doğru bereketli yolda özünü bulmuş bugünkü değerlerine ulaşmayı görev bilmişlerdir.
Balkan Göçmenleri çalışkan ve dürüstlükleriyle günümüz Türkiye’sinin en yüksek kademelerine ulaşmayı hem de nasıl başarmışlardır… Dediğim gibi, Göçmenler Türkiye’nin hemen de her yerinde kendilerine özgü yeri almış gıpta edilecek yolunu çizmişlerdir. Dernek, şirket, topluluk, müzik şölenleri yanı sıra, radyo, tv kanallarının faaliyetleri dışında BALKAN GÜNLÜĞÜ gazetesini de yıllarca çıkarmaktalar. BALKAN GÜNLÜĞÜ gazetesinden söz ederken şunu da belirteyim, TİME BALKAN’dan benim de iki yazımı alıntı olarak yayınlamışlar. Bugünkü yazımda iki yazımı sayfalarına almayı uygun buldukları için BALKAN GÜNLÜĞÜ’NE TEŞEKKÜRLERİMİ sunarım…
İşte böyle Sevgili TİME BALKAN Okurlarım, anılarımda ilk Türkiye yolculuğumu anlatırken Bir çocuğun Türkiye Cumhuriyeti’ne ilk ayak bastığında Askeri Bando ile karşılaşıp kendilerine ve de tüm Balkan Göçmenlerine uğur getirdiğine inanarak bugün başları dik yürüyen Balkan Göçmenlerine – çalışmalarınızda yolunuz açık bereketli nice başarılar dilerim-. Sizlerin her başarınız memleketinizdeki Hemşerilerinizin gururudur. Sizlerin mutluluğunuz tümümüzün mutluluğudur. Şimdiye kadar başınız dik yürüdüğünüz yolunuz hep açık olsun, dünya kapılarınız sürekli açık olsun… Sizinle gurur duyuyoruz sevgili Balkan Göçmenleri…