Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Yusuf Kaplan, İHH’nın ramazan programı kapsamında Kosova ziyareti sonrası “Türkiye’nin küresel güç olmasının yolu Suriye’den değil Balkanlar’dan geçer” isimli bir yazı yazdı. Takdirlerinize sunuyoruz.
Balkanlar’ı ihmal ettiğimizi görüyorum. Oysa Balkanlar, ihmale gelmez aslâ. Balkanlar’ı ihmal ederseniz, tarihten sürülmeniz, imha edilmeniz mukadderdir. Mukadderdir; çünkü Balkanlar, Balkanlar’dan daha büyüktür: Tampon bölgedir Balkanlar. Avrupa’nın geleceğini de, Rusya’nın geleceğini de, Türkiye’nin geleceğini de belirler Balkanlar’da yaşanan büyük ölçekli dönüşümler, krizler veya savaşlar.
O yüzden Balkanlar’ın, Balkan ülkelerinin, huzuru ve güvenliği, Balkanların aynı ortak hedefler çerçevesinde bütünleşebilmesine bağlıdır.
Balkanlar’ın, ancak bir kıtaya sığabilecek ölçüde etnik farklılığa sahip olması, kolaylıkla karıştırılmasını da, huzur ve istikrar sağlanabildiğindeyse örnek gösterilecek zengin, renkli, güzel bir hayat inşa edilmesini de kolaylaştırıyor.
SURİYE DEĞİL BALKANLARA DİKKAT!
Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olmasının yolu Suriye’den veya Irak’tan değil Balkanlar’dan geçiyor.
Elbette, Türkiye, Suriye’den çekilemez. Suriye’nin parçalanmasına da, Türkiye’den habersiz şekillendirilmesine de seyirci kalamaz.
Ancak stratejik önceliklerimiz, Esed rejiminin ne olacağı değil, Türkiye’nin güvenliğinin ne olacağı, nasıl teminat altına alınacağı ilkesi ekseninde belirlenmelidir.
Ayrıca Balkanlar’da elde edeceğimiz stratejik kazanımlar, Suriye ve Irak dâhil güneyimizdeki stratejik manevra alanlarımızı genişletecektir.
Yayı Balkanlar’dan gerersek, atacağımız ok, Asya’nın içlerine, Arabistan yarımadasının dış çeperlerine kadar uzanır; geniş bir alandaki hedefleri böyle “vurabiliriz”.
DEMOGRAFİ VE TÜRKİYE’NİN
ALTINI OYAN HÂRİCİYECİLERİ
Balkanlar’da, demografiler / nüfus yapıları belirliyor her şeyi. O yüzden bütün güçler, Balkanlar’ın demografisiyle oynayarak hâkim olma savaşı verdiler Balkanlar’a.
Demografinin hem etnik hem de dinî demografi ekseninde patlatılması, stratejik bir silah olarak kullanılması Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra Balkanlar’ın bir anda karıştırılmasıyla gerçeğe dönüştü son kez.
Sırplar, bağımsızlıklarını ilan ettiler: Almanlar, bağımsız Sırbistan’ı tanıdılar ve böylelikle Balkanlar’da çeyrek asırdan bu yana Balkanlar’ı perişan eden soykırım savaşlarının yaşanmasının tohumlarını ektiler.
Soykırıma uğrayanlar, elbette ki, Müslümanlar’dı. Büyük katliamlar yaşandı, Müslümanlar kitleler hâlinde imha edildi -özellikle Bosna’da.
Yüzyıl önceki oyun yeniden sahnelendi: Yüzyıl önce Balkan Savaşları sırasında yüzbinlerde Müslümanın nasıl katledildiğini yazmıyor tarihler de, tarihçiler de, tarih kitapları da!
Bazı Balkan ülkelerinin patlamaya hazır bombayı andırdığını hatırlatmak isterim: Bosna ve Makedonya bu ülkelerin başında geliyor…
Türkiye’nin Balkanlara stratejik olarak müdahil olması gerekiyor. Hem yoğun Türk nüfus var hem de daha önemlisi de Balkanlar neredeyse kahir ekseriyetle Müslüman.
Türkiye, Osmanlı tecrübesiyle, Balkanlar’ın tarihinde farklı dinleri, etnisiteleri ve kültürleri bir arada yaşatabilecek aşılamamış tek formulü, evrensel modeli geliştirmiş bir ülke.
Balkan ülkelerine gönderdiğimiz elçiler, bu gerçeği (anlamak ve) anlatmak, buradan Avrupa’ya filan ortak yaşama modeli sunmak yerine, Türkiye’nin laik, Avrupalı bir ülke olduğunu anlatıp durdular bir asırdır.
Kendi kuyusunu kazan aşağılık kompleksinin böylesi görülmedi.
Türkiye devleti de ülkenin çıkarlarını buharlaştıran, Türkiye’nin altını oyan bu laik, monşer hâriciyecileri baştacı etti: Böyle bir akıl tutulması da hiç bir yerde görülmedi.
FETÖ’yu bunlar hâriciyeye yerleştirdi, başımıza belâ etti.
Son yıllarda hariciyede önemli değişiklikler yaşanıyor. Bunu görüyorum ama şu gerçek değişmedi hâlâ: Türkiye’de her şeye dokunabilirsiniz ama monşer hâriciyecilere aslâ!
“BİZİ AÇ KURTLARA BIRAKMAYIN!”
Oysa Balkanlar’ı toparlayacak, Türkiye’nin küresel güç olmasını sağlayacak yapıtaşlarını döşeyecek yegâne kaynak: İslâm.
Bütün Balkan ülkelerini yalnızca İslâm jeo-kültürel ve jeo-ekonomik stratejisi bir araya getirebilir.
Bu gerçeği Balkanlardaki herkes görüyor ve dillendiriyor. Her kesim. Her kesimin önde gelen isimleri, temsilcileri.
Priştine’de evinde görüştüğümüz -Kosova’da laik-dindar bütün kesimlerin bağrına bastığı, Müslüman gençliğin mimarı, Ehl-i Sünnet’in kalesi, Türkiye âşığı- Şevket Hoca bu gerçeği çarpıcı bir dille dile getirdi:
“Doğu Bloku çökünce, Batılıların ilk hedefleri, Balkanları İslâm’dan temizlemek oldu. Bosna’da Müslümanlar katledildi. Diğer ülkelerde yapay gerilimler icat edildi. Kosova’da dâhil Balkanlar’dan İslâm’ı temizlemek istediler ama başaramadılar. 300’den fazla Alman STK Kosova’da cirit atıyor şu anda. Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için papaz okulları açtılar. Sonra FETÖ geldi, onların yapamadığını yapmaya çalışıyor. İçerden teslim almak istiyor.”
“Bizi aç kurtlara bırakmayın,” diyor Şevket Hoca, defalarca.
Kosova’da gelecek hafta seçimler var. Almanya, ABD, Rusya burada. Türkiye burada değil. Binlerce Kosovalı öğrenci var Türkiye’de ama Türkiye burada yok.
Sadece Türklerle ilgileniyor Türkiye -burada da diğer Balkan ülkelerinde de. Türklerin şehri Prizren’den başka bir yerle ilgilenmiyor.
Stratejik intihar bu!
Balkanlar’da genelde İslâm jeo-politiği, özelde daha noktasal / lokal sorunlar veya gerçeklikler ekseninde iki farklı strateji izlemeliTürkiye ve şimdiye kadar ilişkide bulunduğu kişilerin, grupların, kuruluşların hepsini gözden geçirmeli. Bu çok önemli. Güvenilir kurumlarla, parlak insanlarla köklü stratejik yol haritaları çizilmeli.
Tekrar ediyorum: Türkiye’nin küresel güç olabilmesinin yolu, Suriye’den değil Balkanlar’dan geçer.