İnsan hayatla kelimelere verdiği anlamla bağ kurar.
Fuzuli, Peygamber (s.a.v)’e duyduğu sevgiyi anlatmak için Su Kasidesi’nde:
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
demiştir. Daha önce Mevlâna Celâleddîn Rûmi’nin sözü devraldığını görürüz. O, suyla ilgili farklı benzetmeler yaparak: “Hadi… Sen şimdi “su olduğunu” düşün ve kendini “su gibi” hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı… Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa… Ve yine su gibi “bir küçük bardağın içine” sığdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Yaşam ver… Vazgeçilmez ol.”
Kültürümüzde su veren kişilere: “Su gibi aziz ol” deriz. Su gibi aziz olsun, diye. Suyu sırtında taşıyarak evimize kadar getirenlere “Allah razı olsun” deriz. Yükümüzü biraz hafifletti, hayat suyunu evimize getirdi, diye. Su, hayatta kalmamızın ilk şartı. Vücudumuzun yüzde doksanını oluşturan madde. Ruhumuzu olmasa da bedenimizi temizlememizi sağlayan “bereket” kelimesinin somut hâli.
Diğer yandan su, acının dışa vurumu gözyaşıyla… Yeri gelir sel felaketiyle hayatları yerle bir eden bir kâbus oluverir. Ama tarlaları sulayan yağmur nimettir. Kışın ortasında evin tavanından damlayan su, fakirliği acı bir tokat gibi insanın yüzüne vurur. Şemsiyesiz çıkılan bir yolculukta sağnak yağmur altında ıslanış, yolda yaşamak zorunda kalanların yalnızlığın soğukluğunu hissetirir.
İnsan, anlamlar dünyasıyla yaşar. Doğru anlamlandırma kurarsa heybesine kattığı güzelliklerle dolu bir hayat yaşar. Atfettiği değerler sağlam bir zemine dayanmıyorsa bomboş bir sermaye kalır geriye. İnsan; hayatı boyunca etrafındaki çemberi aşmaya çalışıp takılan, tökezleyen varlık…
Gözünü, gönülünü açanlar şanslı çıkıyor bu çemberden. Fark ediyorlar etrafta olan biteni ve bir su gibi esnek, hiç katı taşlara takılmadan ilerliyorlar. Eğilmekse geçici bir süre hayat veren olmak için boyun eğiyorlar. Ancak varmak istedikleri istikametten caymayıp heyecanını kaybetmeden varıyorlar durağa. Diğer taraftan su gibi berrak olamayanlar, tökezliyor her badirede. Oyalanıyor yola çıkan taşı yontmakla. Taş, hiç kolay teslim olur mu? O da kendi direncini gösteriyor. Suyun sonunda kazanacağı çok malum. Ancak oradaki ehhemmiyet şu: O kadar zaman kaybedilecek bir durak mı orası? Sabır ve direnç gösterilmesi gereken yer burası mı? Taş dedik, su dedik ancak anlatmak istediğimiz hep sensin ve senin hâllerin ey insan:
“Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.”der İsmet Özel.