“Sizin gitmediğiniz yerlere başkaları gidiyor”

Makedonya doğumlu olan, küçük yaşlarda Türkiye’nin Manisa şehrine taşınan Araştırmacı – Yazar İlber Şiyak ile Rumeli tarihi, Balkanların hafızası sayılabilecek eserlerini ve Makedonya Türklerinin durumunu konuştuk. Aynı zamanda “Makedonya Rekalar Kazasında Türk İzleri”, “Bistra Kardelenleri”, “Çıkayım Gideyim Urumeline”, “Saruhan’dan Rumeli’ye Gönül Köprüleri” kitaplarının da müellifi olan İlber Şiyak, Torbeşlerin ihmal edildiklerini işaret ederek, “Benim üzüldüğüm şu, onlar da Müslüman, onlar da Türk soyundan, onlar da Türk – İslam davasına 400 – 500 yıl sadakatle yaşamış. Onlara hiçbir şey yapamıyorsanız binin araçlarınıza herhangi bir köyde bir kahve için, hallerini hatırlarını sorun. Sizin gitmediğiniz yerlere başkaları gidiyor” şeklinde konuştu.

Seyyid EMİN, Hakan ALİ / TİMEBALKAN

Hocam okuyucularımızın sizi daha yakından tanıması adına kendinizi hakkında biraz bilgi verir misiniz. İlber Şiyak nerde yaşar, ne yapar, neyle uğraşır, kısacası İlber Şiyak kimdir?

1955 Zirovnica doğumluyum. Osmanlı döneminin en eski en büyük kaymakamlık merkezi. Osmanlı döneminde Türk yurdu. Daha sonraları Makedonlar sığınmış, orada yaşayanlar asimile edilmiş. Zirovnica köyünden Türkiye’te göç eden bir İlber Şiyak. Türkiye’de büyüdüm. Manisa’ya yerleştik. 50 senedir Trükiye’de yaşıyorum. 1980 yılında bir müzikle başladım. 1985’te TRT Türk Halk Müziği Radyo sanatçısı sınavlarını kazandım. 1999 yılına kadar müzikle ilgili çalışmalarım oldu. Halk oyunları hazırladık, kareografilerini yaptık, şarkılar, türküler okudum, yüzler binlerce şarkı derledim. Ayrıca 2000’li yıllardan sonra kültürümüzün unutulmaması için “Makedonya Rekalar Kaza’sında Türk İzleri” kitabını yazdım. Bu küçük bir kitap ama içindeki bilgiler ne Makedonya ne de Türkiye literatüründe var. Burada bir bölgenin nasıl asimile edildiğini nasıl zorla slavlaştırılmaya çalışıldığını, Osmanlı’nın, Türklüğün, nasıl unutturlmaya çalışıldığını, kültürümüzün ne olduğunu anlatmaya çalıştık. Bu kitaptan başka bir yerde bulamazsınız. Bundan sonra buralarda baya ünlenen, ses getiren “Bistra’nın Kardelenleri” kitabını yazdım. Büyükelçilik nezdinde, sivil toplum kuruluşlarından, bakanlardan saygı gören bir İlber Şiyak var. Ömrünün 37 senesini Rumeli kültürüne, tarihine adamış bir insan.

Küçük yaşlarda dönemin şartlarından dolayı Makedonya’dan göç etmek zorunda kaldınız? Bugün doğum yerinizi birçok sebeple ziyaret ediyorsunuz. Doğduğunuz topraklarda gezerken neler hissediyorsunuz?

Bizim yaşlılarımız, “başın nerde düştü ise, seni öldüğün güne kadar çekermiş”. Kolay değil. Buralardan giderken Türkiye’ye güle oynaya gitmedik. Gitme kararını da akşamdan sabaha “hadi gidelim” diye vermedik. Bistra’nın Kardelenleri kitabında daha detaylı bulabileceğiniz belli şartları vardı. O kitapta göçü, göçün sebeplerini kendi hayatım üzerinden anlatıyorum.  Bizim buradan gitmemiz benim için çok acı oldu. Annem burada bütün akrabalarını bıraktı. Teyzem kaldı, anneanem, dayım, benim büyük ablam burada kaldı. Geleceklerdi ama sonraları hasıl olan durumlardan dolayı gelemedileri. Türkiye’den bazı kişiler “gelmeyin, buralar çok zor, perişan olduk” gibisinden mektuplar yazdılar. Korktular ve vazgeçtiler. Böyle parçalanmış bir ailenin çocuğu olarak göç ettim. 1968 yılından beri her fırsatta bu topraklara geliyorum. Hatta, kendi doğup, büyüdüğüm köyde konser veren ilk sanatçıyım. Her geliş gidişimde tabi ki heyecanlanıyorum. Burada bizim mezar taşlarımız var. Geride bıraktıklarımız var. Çocukluğumun geçtiği sokaklarım var. Evler ne kadar değişmiş olsa bile, sokak aynı sokak, Zirovnica aynı Zirovnica. Mutlaka bizi çeken bir şeyler var. Burdan ayrılmak kolay olmadı. Türkiye’ye gitmek hele bir de biz Türkçe bilmeyenler için daha zordu. En büyük acı da buydu. Derdini anlatamamak, iş isteyememek. Ekmek nasıl denir bilmiyorduk. Beden diliyle anlaşıyorduk. Ne zamana kadar, okula gidip Türkçe öğreninceye kadar. Sonrası çorap söküğü gibi geldi Allah’a çok şükür. Bugünlere kadar geldik. Okuyucular Bistra’nın Kardelenleri kitabında  bu konuyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşabilir.

Eserlerinizde Rumeli’ye olan hasretinizi, sevginizi, vefa borcunuzu görüyoruz. Kitaplarınızın bazıları, Makedonya Rekalar Kazasında Türk İzleri, Bistra Kardelenler, Çıkayım Gideyim Urumeline, Saruhan’dan Rumeli’ye Gönül Köprüleri. Eserleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Ben, Makedonya Rekalar Kazasında Türk İzleri kitabını yazmaya başladığımda dedim ki söz uçar ama yazı kalır. Çocuklarımız nerden geldiğimizi, yani babaların, dedelerin, ataların nereden geldiğini, kim olduklarını, ne olduklarını bilmeleri gerekiyor. Hem Türkiye’dekiler hem de buradakiler. İlber Şiyak şu kitapları yazmadan önce burada benim bölgemde pek çok insan kendini Makedon görüyordu. Çok şükür şimdi hepsi Türk olarak yazılmaya başladı. Ne zaman kitap çıktıktan sonra. Benim vaktim Üsküp’ten çok oralarda geçiyor. Ben okul okumadığım halde Türkiye’de annemden Makedonca okuma yazmayı öğrendim. Bu kitabı yazmamdaki genel gaye insanlara kendi köklerini hatırlatmaktı. Ondan sonra bunun arkası gelmeye devam etti. Dönemin Manisa Valisi “hocam bunlar ağır şeyler araştırmaları herkes anlamıyor, hikaye, roman yazın ki öğrencilerimize dağıtalım, yaşananlardan ibret alınsın” diye rica etti. Ben de seve seve dedim. Bistra’nın Kardelenleri kitabı tamamen benim ve ailemin yaşadıkları, yüzde yüz gerçek, içinde hiçbir farazi şey barındırmıyor. Onu yazdıktan sonra yine bizim bir tarafımız eksik kalıyor dedik. Ne eksik kalıyor? Şimdi Balkanlar belli bir bölgeden, sadece Zirovnica’dan, Reka bölgesinden ibaret değil. Bu sefer “Rumeli Dedikleri”ni yazdığımda o kitap ayrı bir ses getirdi. Çünkü orada bütün Rumeli’yi istisnasız olarak, hele hele Makedonya’yı önemli olan, bizi ilgilendiren bilgileri yayınladık. Mesela Üsküp’ü o kitapta sizlerden daha iyi anlatmışımdır. Geleneklerimizi, göreneklerimizi anlattık. Manisa’da 4 ayrı gazeteye makaleler yazıyorum. Her yerde aynı şeyi söylüyorum. Biz de Slavlardan kalma hiçbir şey yok. Bizim o bölgede Slavlardan aldığımız herhangi bir gelenek yok. Gelenek ve göreneklerimizin tamamı Orta Asya, Kırgız Türklerine ait gelenekler. Ama onlar bizden çok şey aldılar. Galiçnik’te düğünlerimizi bile aldılar. Klise töreni haricinde hepisi bizim yaptığımız gelenekler. Ama ne var onlarda ek olarak klise töreni var. Halbuki Galiçnik’e özgü  hiçbir şeyleri yok. Ama tabi sen anlatamassan, sen ispatlayamassan başkaları sahip çıkarlar.

“Saruhan’dan Rumeli’ye Gönül Köprüleri”

Manisa deyince herkesin aklına gelen şehzadeler şehridir. Manisa’da 6 tane şehzadelik yapmış bunların 5’i padişahlık yapmış. Manisa, şehzadeler şehri olana kadar bunun bilinmeyen 150-200 yıllık Saruhan tarihi var. Selçuklular Orta Asya’dan geldikleri vakit Saruhan Beyliği uç boylarından biri. Bizans’tan Manisa’yı alıp ilk Türk yurdu yapan Saruhan beydir. Saruhan Beyliğinin Osmanlı’ya geçişleri 1402 yılında. Manisa sancak beyliği oluyor. Ondan sonra şehzadeler oralarda eğitim görmeye başlıyorlar. Bilineni anlatmak kola ben o bilinmeyen tarihi anlatmaya çalıştım.

“Hangi Slav eline silahı alıp, ay yıldızlı bayrak için, ortak vatan için binlerce km öteden şehit olmaya gelir”

Geçen sene Çanakkale’de bir konferansa katıldım. Konuşmamda, bakın ben size kalkıp da Çanakkaleyi anlatacak halim yok. Gazi Süleyman Paşa’nın kayıkla Gelibolu’ya geçmesini de anlatmayacağım. Çünkü onu ilkokul kitaplarında da yazıyor. Ben size farklı bir şey anlatacağım. Bize oralarda (Balkanlarda) siz kılıçla, zorla Müslüman edilmişsiniz. Türkiye’ye ilk geldiğimiz zamanlarda da Türkçe bilmediğimizden dolayı baya bir haksızlıklara uğradık. Allah’ını seven bana izah etsin, hangi Slav eline silah alıp gizli yollardan Çanakkale’ye gider. 1912’de Osmanlı balkanlardan ayrılmış, Çanakkale savaşı 1915’te. Osmanlı’nın hiçbir egemenliği hiçbir gücü kalmamış ama Kosova taburu gönüllüler ve Bosna sancak taburu gönüllüler (Boşnaklar 40 bin kadar bunlardan 11 bin üzerinde şehitleri var, Kosova taburu 6 bin üzerinde ve 4 bin üzeri şehitleri var) Çanakkale’ye gidiyor. Bunların içinde Boşnak var, Torbeş var, yörük harici hepsi var. Çünkü yörükler o dönemde Türkiye’deydi. Bu insanlar eğer onların iddia ettiği gibi Slav ırkına mensup olsaydılar Çanakkale’ye gider miydiler. Hangi slav eline silahı alıp, ay yıldızlı bayrak için, ortak vatan için binlerce km öteden şehit olmaya gelir? Bunu bana izah edin dedim. İşte Saruhan’dan Rumeli’ye Gönül Köprüleri kitabının son kısmında Çanakkale’yi yazıyorum ve şöyle bitiriyorum: “… Şanlı tarihinize ve ecdadınıza sahip çıkınız. Balkanlarda, anavatan topraklarını kaybetmiş olmanın acısını en iyi yaşamış olan biz Balkan muhacirleri bir kez daha vatansız kalmak istemiyoruz. Bu cennet vatan bu memleket bizim. Bir memleket ikinci kez kaybedilmez. Unutmayalım ki başka Türkiye yok”.

Türkiye’den Rumeli’ye ilk gelenler Saruhan’dan. Daha sonra 1400’li yıllardan sonra Karaman’dan gelenler var. Karaman’ın Osmanlı’ya katılışı İstanbul’un fethinden önce. Buralara ilk getirildikleri tarih 1370’li yıllar. Arada 40 – 50 sene fark var. Çünkü ilk gelişleri Sultan I. Murad zamanında. Timurtaş Paşa güneyden, Hacı İlbey Mihaloğlu kuzeyden ve orta koldan Yiğit Paşa Bey ordusuyla, göçerleriyle birlikte geliyor. Çok kalabalık bir yörük grubu değil 50 – 100 kişi. İlk resmi tapu kayıtları da 1400’lere ait.

Siz burada doğdunuz ve Türkiye’de yaşıyorsunuz. İçerden biri olarak dışardan Makedonya Türklerini nasıl görüyorsunuz?

Ben Makedonya Türklerini biraz parçalanmış görüyorum. Zaten bir avucuz. Toplasan 80 bin kişi çıkmaz. 80 bin kişiyi de 3 partiye bölersen siyasi olarak olmuyor, olmadığını da görüyorsunuz. Bir – iki milletvekili zorla, onların lutfetmesiyle alıyoruz. Herhangi bir başarıyla değil, koalisyonla. Bir tane bakanımız var bu neden iki olmasın? Bir de benim üzüldüğüm taraf şu, bizim o taraflar da (Zirovnica bölgesi) gördüğüm kadarıyla sizler tarafından çok ihmal edilmiş. Bakınız ben bunu bütün konferanslarımda söylüyorum, burada da söyledim. Geçen gün büyükelçimize de söyledim. İnşallah bir dahaki söyleşi ve imza günü için gelişimde birlikte Zirovnica’ya gidelim. Orası bir büyükelçi görsün. İlber Şiyak oralara sadece kitaplarla gitti ve yüzlerce binlere kişi kendini Türk yazdırdı. Bunlar çok önemli şeyler. Hatta ben “Kosova’da unutulan Türkler” makalesinde, Üsküp’te, Prizren’deki türkologlar sırça köşklerden, oturduğunuz yerlerden bir kalkın, şöyle bir gezin. Çünkü Osmanlı’ya 600 sene sırtını dönmeyen tek topluluk Boşnaklar ve Torbeşlerdir. Bu insanların tek suçu Makedonca konuşmak. Bu da onların kabahati değil. Siz 1912’de buradan ayrıldıktan sonra bir tane öğretmen gönderdin mi? Göndermedin. Zirovnica’da Türklüğün, Türkçe’nin nasıl yitirildiğini belgeleriyle kaynaklarıyla yazdığım kitapta var. Koskoca Manastır vilayetinde 13 tane Ruşdiye mektebinden biri Zirovnica’dır. Eğer oralarda Türkçe konuşulmadıysa orada Ruşdiye mektebinin ne işi var? 1927 yılında en büyük Torbeş köyünde zorla nasıl dillerinden feragat ettirildiklerini, bütün bu bilgileri meraklılar okuyabilecek. Yaptıkları ilk şey soyadlarımızı “viç”li haline getirmek. 1927’de 1960’a kadar soyadları 5 defa değişmiş. Türkiye malesef buralara sahip çıkmamış. 1927 yılında bizim köyü teslim aldıklarından itibaren Rusya’dan, Sırbistan’dan öğretmenler getirilmiş. Bizim orada ellerinde kalan ve şükrettikleri tek şey “dinimizi vermedik” olmuş. Dili bir şekilde öğrendik, TİKA tarafından Skudrinye’de, Rostuşe’de kurslar açılmış, öğreniliyor. Gençler Türkiye’deki üniversitelere gidip okuyor. Türkiye’ye, Türkçe’ye güzel bir istek var. Yunus Emre Enstitüsü’nün güzel faaliyetleri var. Sizler de heppiniz bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Benim üzüldüğüm şu, onlar da Müslüman, onlar da Türk soyundan, onlar da Türk – İslam davasına 400 – 500 yıl sadakatle yaşamış. Müslüman olmaktan gurur duyan onlarla kız ve çocuklarınızı evlendirin. Kız alıp verin. Hiçbir şey yapamıyorsanız binin araçlarınıza herhangi bir köyde bir kahve için, hallerini hatırlarını sorun. Yapacağını sohbetlere direk Türklük ile girmeyin Osmanlı’dan, dinden muhabbete başlayarak onları kendinize yakınlaştırın. Sizin gitmediğiniz yerlere başkaları gidiyor. Sizlerin derken buradaki Makedonya Türklerini kastediyorum. Buradaki Türklerin ileri gelenlerin gidemediklerine Vehabiler gidiyor, başkaları gidiyor. Onlar gideceğine sizler gidin. İster Boşnak, ister Pomak, ister Torbeş olsun kan aynı kan. Sonradan böldüler bizi. Tıpkı Türk boylarını böldükleri gibi. Bir sürü devlet çıktı.

Son olarak TİMEBALKAN aracılığıyla Balkanlarda yaşayan soydaşlara ne söylemek istersiniz?

Ben TİMEBALKAN’ı takip ediyorum. Sizlerle tanışmış olmak benim için güzel ve gurur verici birşey. Buralarda da basın yoluyla tanınmak güzel birşey. Yayın kurulu üyesi olduğum Balkan Günlüğü Gazetesi de buralarda okunuyor. Ben de haftalık olur aylık olur yazılar göndereceğim. Hem orayı hem burayı ilgilendiren makalaler göndermeye çalışacağım.

 

Read Previous

Salih Murat Avrupa Komisyonu temsilcisi Priebe’le görüştü

Read Next

“Bulgaristan ile Makedonya arasındaki anlaşma yeni bir sayfa açacak”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *