Sırbistan ile Kosova arasında, Avrupa Birliği (AB) arabuluculuğunda devam eden diyalog süreci kapsamında 25 Ağustos 2015 tarihinde imzalanan ve Kosova içerisinde “Sırp Belediyeler Birliği” kurulmasını öngören anlaşmanın ülkeyi Bosna’nın akıbetine sürüklemesinden endişe ediliyor.
Siyasi Bilimler Araştırmacısı Liburn Мustafa’nın, Кosova’daki son gelişmelere ilişkin AA için hazırladığı analiz haber
Bugün ülkede yoğun bir şekilde tartışılan ve muhalefetin hemen her hafta mecliste gaz bombalı eylemlerine neden olan Sırp Belediyeler Birliği, ülkede Bosna Hersek’tekine benzer bir siyasi yapılanmaya neden olacağı yorumlarına yol açıyor.
Kosova içerisindeki Sırp meselesinin kökenleri aslında bağımsızlığın ilan edildiği 17 Şubat 2008 tarihine kadar uzanıyor. Sadece 1998-1999 yıllarında yaşanan Kosova Savaşı’nda değil, savaştan sonra da özellikle Sırp nüfusun yoğun yaşadığı Kuzey Mitroviça’da ortaya çıkan bu sorunun, Sırp politikalarınca tasarlandığı ifade ediliyor. Kosov’nın kuzeyindeki etnik yapının değişimi, aslında uluslararası iradeye saygı duymayarak örgütlenen ve bölgedeki Arnavut nüfusu evlerinden çıkaran Sırp gruplarca yapılmıştı. Tüm bunlar, ülkedeki yasaların ve düzenin garantörü olarak kabul edilen Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMIK) ve Kosova Gücü’nün (KFOR) gözleri önünde gerçekleşmiş, nihayetinde, Kosova’nın kaderinin ve ülkedeki Sırp azınlığın statüsünü belirlemek üzere Sırbistan ve Kosova arasında, “ilişkileri normalleştirme süreci” başlatılmıştı.
Kosova’daki Sırpların statüsüne dair her çözüm önerisi bu kesimce reddedilirken, Sırplar Kosova’nın hala Sırbistan’ın bir parçası olduğu tezinden geri adım atmadı. Kosova ile Sırbistan arasındaki savaşın sonlandırılmasında aktif rol üstlenen eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin hazırladığı plan, çok etnikli bir Kosova çerçevesi içerisinde, ülkedeki Sırpların kendi yerel kurumları olmasına ve Sırbistan ile sürekli bağlantılı olmalarına izin veren bir formül ortaya koymuştu. Plan, Kuzey Mitroviça da dahil olmak üzere Sırp nüfusun yoğun olduğu belediyeleri kapsıyordu. Plana göre, söz konusu Sırp belediyeleri, merkezi hükümetin ve Sırbistan’ın finansmanından faydalanabilecek, ayrıca Sırp toplumuna özel bazı haklar tanınacaktı. Ahtisaari’nin planı, nüfusun çoğunluğunu Arnavutların oluşturmadığı güney kesimlerinde uygulandı ancak ülkenin kuzeyinde hiçbir zaman hayata geçirilmedi.
2008 yılında, tamamen Ahtisaari Planı’na dayanan bir sisteme sahip Kosova, bağımsızlığını ilan etti. Anayasa, azınlıkların statüsü, uluslararası toplumun Kosova’daki rolünün belirlenmesinde tamamen bu plan rehber alındı. Plan, ülkedeki Sırplara Kosova’nın gelişimini engelleyecek haklar tanıdığı için Arnavutlar tarafından kabul görmedi ancak bağımsızlık uğruna kabul edilmek zorunda kaldı.
Planın işleyişindeki aksaklıklar ve Kosova toplumunda Sırpların entegrasyonun başarısızlığı nedeniyle Arnavutlar, Sırpların Kosova toplumuna entegrasyonunu ilerletmek için Sırp Belediyeler Birliği kurulmasını kabul etmek zorunda kaldı. Bu durum ise 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşmayı “ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün satılması” olarak gören muhalefetin, ülkedeki siyasi hayatı bloke etme durumuna kadar götürdü.
Sırp Belediyeler Birliği ve devletin parçalanması
Kosova ve Sırbistan hükümetleri arasında Brüksel’de süren diyalog süreci kapsamında, 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşmayla Kosova’da bir Sırp Belediyeler Birliği kurulmasına karar verildi. Buna göre, birliğin çalışma sınırları belli, çalışanları sivil statüde olacak, yasal değişiklikler için meseleyi mahkemelere taşıyabilecek, hatta uluslararası kurumlarda temsil dahi edilebilecekti.
Kurulması kararlaştırılan birlik, yüzölçümü bakımından Kosova’nın yüzde 30’unu, nüfus bakımından ise yüzde 5’ine yakın bir bölümünü kapsıyor. Anlaşma ayrıca, birliğin sınırları içinde kalan madenleri, gölleri, hamamları ve diğer turistik mekanları da birliğin yetkisine bırakıyor.
Öte yandan Kosova’daki Sırp nüfusuna özel bir statü verilmesi, birçok siyasi analist ve özellikle muhalefet kanadı tarafından anayasa ile çelişkili olarak nitelendirildi. Başta 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşma olmak üzere Sırbistan ile imzalanan tüm anlaşmalar, Kosova devletinin kurumsal bütünlüğünü zayıflatırken, Sırbistan ise bu müzakere sürecinde en önemli zaferlerinden birini elde etti. Sırplara verilen bu statü, sadece Kosova’daki Sırpları etkili bir hale getirmiyor, aynı zamanda ülkenin toprak bütünlüğünü ve devletin egemenliğini de saf dışı bırakıyor, bir başka ifadeyle “Kosova’yı Bosnalaştırıyordu”.
Burada “Bosnalaştırmak”, Sırp Belediyeler Birliği üzerinden, Sırbistan tarafından kontrol edilebilen bir yapıya yol açtığı için olumsuz bir ifade olarak kullanılmıştır. Tıpkı Bosna Hersek’in içindeki Sırp Cumhuriyeti’nin Boşnak devletine izin vermediği gibi, Kosova’daki Sırp Belediyeler Birliği de benzer bir özel statüye sahip olacak. Kosova’daki muhalefetin ve birçok siyasi analistin tezi, Sırbistan’ın Bosna Hersek ve Kosova’da “siyasi felç” oluşturmak istediği ve bu şekilde onların yapay devletler mahiyeti taşıdığını, kendi kendilerini yönetmekten aciz olduklarını göstermek olduğunu düşünürken, Sırbistan’ın bunu bilinçli bir şekilde yaptığını, tüm bunları da Balkanlar’ın devlet sınırlarının yeniden belirlenmesine ön hazırlık olduğunu savunuyor. Tüm bu eleştiriler, muhalefet tarafından Kosova Başbakanı İsa Mustafa ve Dışişleri Bakanı Haşim Thaçi’ye yöneltilmektedir. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kosova Meclisi’nde gaz bombalı eylem yapmaya başlayan ve her fırsatta hükümeti protesto eden muhalefet, bu şekilde söz konusu anlaşmanın mecliste onaylanmasına engel olmaya çalışıyor.
Muhalefete göre anlaşma “kabul edilemez”
Muhalefetin karşı çıktığı bir diğer anlaşma ise yine aynı gün imzalanan ve Kosova ile Karadağ sınırının yeniden düzenlenmesini öngören anlaşma. Muhalefet, bu anlaşmayla Kosova’nın 9 bin hektarlık bir toprağı Karadağ’a vereceğini savunurken, “kabul edilemez” olarak nitelendirilen anlaşmanın geri çekilmesi ve ülke topraklarının “satışının” durdurulması isteniyor.
Ülkedeki siyasi krizin devam etmesindeki bir diğer etken ise savcılığın kararıyla birçok muhalif milletvekilinin ve muhalefet yanlısı eylemcinin gözaltına alınmış olması. Muhalefet kanadı, bu gözaltıları hükümetin muhalefeti bastırma politikası olarak nitelendiriyor.
Kosova’daki muhalefeti tüm bu konularda haklı kılan nokta, Sırbistan devletinin kendi sınırları içinde yaşayan Arnavutlara aynı muameleyi göstermek istememesi. Sırbistan devleti, bununla da kalmayıp Preşevo Vadisi’nde yaşayan Arnavut nüfusa yönelik ayrımcı ve baskıcı bir politika izliyor.
“Kabul edilemez” olarak nitelendirilen Sırp Belediyeler Birliği ile ilgili anlaşma, meşrulaşması durumunda, Kosova’nın tek bir devlet gibi işlemesini engellenmesinin yanı sıra diğer bölgelerde yaşayan Arnavutların konumunu da zayıflatacaktır. Böyle bir faşist politikaya boyun eğmek, Preşevo Vadisi’ni kaybetmek ve buradaki nüfusu azaltmanın yanında Kosova’nın egemenliğini de riske atacaktır. Arnavut diplomasisini zayıflatarak Sırbistan’ın daha büyük güç kazanmasını sağlayacak, Sırbistan’ı Balkanlar’da bir süper güç haline getirecektir.
Sırbistan böylece, Bosna Hersek ve Hırvatistan’dan sonra Kosova’da da bir Sırp vilayeti elde ederek, Kosova’nın egemenliğini baltalıyor ve Balkanlar’ın süper gücü olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.