Halihazırda Balkanlardaki en büyük problem Kosova merkezli Arnavut-Sırp gerginliği. Bu sorunun çözülmesi AB ve ABD’nin başarısı, Rusya’nın ise kaybı olarak tarihe geçecektir.
Balkanlar, Avrupa Birliği, Rusya ve Türkiye açısından dün olduğu gibi bugün de stratejik tampon bölge konumunu korumaya devam ediyor. Zira Balkanlar, AB açısından bakıldığında kıta içinde sınır güvenlik bölgesi, Rusya açısından bakıldığında Avrupa’ya, boğazlara ve doğal olarak açık denizlere girişin teminatı, Türkiye açısından ise imparatorluğun genetik dokularının oluşturulduğu coğrafya. Ama her üçünün ortak noktası olan dini değerler açısından baktığımızda, Avrupa için; İslami değerlerin ve Müslüman toplulukların kabullenilmediği, Rusya açısından; Ortodoks dünyanın birlikteliğinin sağlandığı, Türkiye açısından ise İslam’ın evrenselleştirildiği topraklardır. Bütün bu siyasi ve dini değerlerin ortak kesişme noktası ise yüzlerce yıldır İstanbul olmuştur. Bu açıdan bakıldığında hem İstanbul’un Türklerde olması hem de Balkan coğrafyasının birçok ülkesinde Türk veya akraba toplulukların bulunması, Türkiye’ye önemli bir stratejik üstünlük vermekte.
ABD ve AB, Sırp – Arnavut uzlaşmasını dayatmak için Sırbistan ve Arnavutluk merkezli toplumsal sokak hareketlerini bir süredir başarılı bir şekilde organize ediyorlar. Her iki ülkenin siyasi figürlerinin çok güçlü olmasına rağmen zayıf bir muhalefetle iktidarın yolsuzlukları bahane edilmek suretiyle insanlar bir süredir sokaklarda eylemler yapıyor.
Bugün her üç grup da bölgede kendi üstünlüklerini korumak ve geliştirmek adına politikalar geliştiriyorlar. AB ve ABD Balkan ülkelerini Avrupa Birliği ve NATO üyesi yaparak Batı bloğuna çekmekte, Rusya tarihsel bağlarını ve mezhepsel üstünlüğünü kullanmak suretiyle etkinlik korumaya çalışmakta, Türkiye ise kültürel, dini ve etnik unsurlar üzerinden mevcudiyetini sağlamlaştırmaktadır.
Uluslararası ilişkilerde bölgesel bir politika değişikliği yapmak işitiyorsanız öncelikli olarak statükoyu bozacak ve yerine yenisini getirmeye çalışacaksınız. Yugoslavya’nın dağılması bu anlamda Balkanlar için önemli bir kırılma noktası olmuştu. Parçalanmış yapıları üniter yapılara göre daha kolay yöneten Almanya, bu dağılmadan en kazançlı çıkan ülke oldu. Geldiğimiz aşama itibariyle, potansiyel yeni çatışma alanlarını ortadan kaldırmadan bu parçalanmışlıkları uzlaştırabilen ülke, Balkanlarda gücün sahibi olacaktır.
Halihazırda Balkanlardaki en büyük problemin Kosova merkezli Arnavut-Sırp gerginliği olduğu görülüyor. Bu sorunun çözülmesi AB ve ABD’nin başarısı, Rusya’nın ise kaybı olarak tarihe geçecektir.
Almanya uzun zamandır AB kartını kullanmak suretiyle Rusya bakiyesi ülke ve topluluklarda önemli ölçüde güç edindi. Günümüzde insanlar ideolojik değerler yerine ekonomik menfaatleri tercih ediyorlar. Almanya Balkan ülkelerine uyguladığı ekonomik politikalar sayesinde geniş bir Ortodoks dünyayı siyasi otoriteler pek hoşlanmasa da yanına çekmeyi başarabilmiş durumda. AB’nin Balkanlardaki kritersiz genişleme politikasının temel nedeni de budur.
Almanya Balkan ülkelerinin AB ile müzakere sürecinde sorunsuz bir süreç yönetimi arzuluyor. Bu nedenle Sırp ve Arnavutlara öncelikli olarak aralarındaki husumeti çözmelerini bir ön koşul olarak öne sürüyor. Sırplar masaya oturmak için Mitrovica bölgesindeki Sırp belediyelerin tekrar Sırbistan’a katılmasını talep etmekte, zira burası Kosova’nın tek kömür madeni olan Trepça ve en önemli hidroelektrik santrali Uyman’nın bulunduğu bölge. Yani olayın siyasi boyutunun dışında bir de ekonomik boyutu bulunuyor.
Doğal olarak Kosova bu talebe kesinlikle karşı çıkıyor. Ancak bu bölgeye karşılık olarak Sırbistan içinde Arnavutların yaşadığı Preşova bölgesinden de Kosova’ya toprak verilmesi tezleri öne sürülüyor. Bu fikre ise sadece Arnavutlar değil Almanlar da karşı çıkıyor. Zira bu etnik yapıları içeren bölge değişimleri Balkanlarda önüne geçilmez bir çatışma sürecinin de başlangıcını oluşturacaktır. Bu durumda Arnavutluk Karadağ, Makedonya ve hatta Yunanistan’dan, Hırvatlar Bosna Hersek’ten, Karadağ ve Sırbistan birbirinden, olayı biraz daha öteye götürürsek Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan’dan, Macaristan Sırbistan’dan toprak talebinde bulunmaya kalkışabilir.
Dolayısıyla Almanya taraflara toprak mübadelesi içermeyen bir uzlaşıyı telkin ediyor. Bunun gerçekleşmesi durumunda kısa zamanda vizesiz bir AB’nin kapılarının bu ülkelere açılacağı tarafların malumudur. Zaten halihazırda Sırp ve Arnavut kökenli binlerce kişi AB topraklarında çalışarak ülkelerine önemli bir döviz katkısı sağlıyorlar.
Rusya’nın bölgede sınırlanması konusunda ise ABD ile AB politikaları uyumlu bir şekilde işlemeye devam ediyor. Belki hedefe ulaşma hususunda yöntem farklılıkları ortaya çıkabilecek olsa da nihayetinde aynı amaç için mücadele ediliyor. 2019 Nisan’ında Almanya’da bu sorunların çözüme kavuşturulacağının düşünüldüğü bir toplantı gerçekleştirildi. Almanya ve Fransa’nın hiçbir Balkan ülkesini tatmin edemediği bu toplantıda Kosova tarafı ABD’nin yer almadığı bir sürecin yönetilemez olduğunu ifade etti.
Ekonomik menfaatlerin ön plana çıktığı bir dönemde Rusya her geçen gün bölgede zayıflamaya devam ediyor. Bir dönem denizlere açılma bağlamında önemsediği Karadağ’da ekonomik ve siyasi bir etkinlik kurmaya gayret etmişse de bunda pek başarılı olduğu söylenemez.
ABD ve AB, Sırp – Arnavut uzlaşmasını dayatmak için Sırbistan ve Arnavutluk merkezli toplumsal sokak hareketlerini bir süredir başarılı bir şekilde organize ediyorlar. Her iki ülkenin siyasi figürlerinin çok güçlü olmasına rağmen zayıf bir muhalefetle iktidarın yolsuzlukları bahane edilmek suretiyle insanlar bir süredir sokaklarda eylemler yapıyor. Ülkeleri uzlaşıya zorlayan bu müdahalenin dozu Sırp ve Arnavut liderlerin tavırlarına bağlı olarak artacak veya sonlanacaktır. Kendi siyasi menfaatleri için dünyanın çok farklı yerlerinde insanları sokağa dökmeye başaran ülkelerin bu konuda çok mahir olduklarını unutmamak gerekir.
Bütün bu girdileri yan yana koyup topladığımızda, orta vadede, Rus ve Türk yanlısı, Ortodoks ve Müslüman toplulukları AB ve ABD safında yer almaya ikna edecek bir süreç yaşayacağımızı söyleyebiliriz. Bu ya ülkelerin güzellikle ikna olmaları ya da tehditle terbiye olmalarıyla gerçekleştirilmesi planlanan bir süreç. Kısa ve orta vadede bir Sırp ve Arnavut uzlaşısı arzu edilen bir başarı hikayesi olarak sonuçlandırılsa bile, bu hikâyenin derinliklerinde ileriki yıllarda tekrar ortaya çıkartılabilecek bir çatışma temasının yerleştirilmiş olma gerçeğini de unutmamamız lazım.
Peki Türkiye bu sürecin neresinde yer almalı? Balkanlar, Batı ve Rusya açısından ne kadar önemliyse Türkiye açısından bir o kadar hayati bir coğrafyadır. Bu nedenle geçmişimizden gelen soyut ve somut kültürel değerlerimiz başta olmak üzere soydaş ve akraba topluluklarından oluşan insan kaynaklarımıza sahip çıkmamız lazım. Sadece bunu başarmak dahi Türkiye’nin Avrupa’daki tampon bölgesini korumuş olması anlamına gelecektir.
ABD ve AB’nin uzlaşmanın şekli ve şartlarına ilişkin net bir öneride bulunmaması tarafların daha rahat hareket etmesine neden olmaktadır. 28 Mayıs günü 200 kişilik Kosovalı güvenlik güçlerinin Mitrovica bölgesindeki dört Sırp belediyesine organize suçlarla mücadele etme gerekçesiyle müdahalede bulunmasının ardındaki neden de süreçte yaşanan belirsizliklerden kaynaklanmakta. Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi polislerin müdahalesini engellemek isteyen Rus diplomatların bulunduğunu duyururken, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç olayların bir çatışmaya dönmesi halinde Sırp polis ve askerinin müdahale edebileceğini açıkladı. Bu gelişme, şayet bir uzlaşma sağlanacaksa tarafların mevcut kazanım ve isteklerinin dışında olması durumunda yaşanabilecekleri ortaya koyması açısından önem arz etmekte. AB ve ABD menfaatleri gereği bir uzlaşı için uğraşırken Rusların bunu engellemek isteği gayet doğal kabul edilmelidir. Bu yaşananlar Rus tarafının işine gelmiş gibi görünse de ABD ve AB’nin her iki tarafa daha yoğun bir baskı uygulaması için de bir gerekçe oluşturacaktır.
Sonuç olarak, Arnavut ve Sırpların güç de olsa bir uzlaşıya zorlanacağı muhakkak. Bu uzlaşının önündeki en büyük duygusal engel olan dini ve etnik değerlerin yozlaştırılması yönündeki çalışmalar zaten yıllardır yapılmaktadır. Ekonomik sorunların AB, güvenlik sorunlarının da NATO kapsamında çözüleceği garantisi her iki tarafın taviz vermesindeki en temel etken olacaktır. Lakin bu dönemsel uzlaşının bir gün daha büyük bir çatışmayı ortaya çıkarmayacağını kimse garanti edemez. Zira her iki etnik yapının milliyetçilik duygularının temelinde biri diğeri için en önemli “öteki” durumundadır.
Sırp – Arnavut uzlaşması yakın dönemde gerçek ama uzun dönemde hayal olmaya devam edecektir.
[“Korsanlıktan Siyasal İslam’a: Cezayir’de Sosyal ve Toplumsal Değişim” kitabının yazarı olan Ali Maskan çalışmalarını sömürgecilik ve Afrika ile Balkanlar alanlarında sürdürmektedir]
AA