
Sırbistan, kitlesel protestolar ve siyasi krizle sarsılırken yıllardır sürdürdüğü Batı-Rusya dengesini korumakta zorlanıyor. Novi Sad’daki trajik tren kazasının tetiklediği öfke, Vučić yönetimine karşı güçlü bir muhalefet dalgası yaratırken bu iç çalkantılar ülkenin dış politikasını da etkiliyor. Peki, Belgrad Batı’ya mı yaklaşacak, yoksa Moskova ile bağlarını koruyarak yeni bir kriz mi tetikleyecek? USKAM Başkanı Prof. Dr. İsmail Şahin’in bu analizinde, Sırbistan’ın geleceğini şekillendirecek dinamikler ele alınıyor.
Sırbistan, son aylarda kitlesel protestolar ve siyasi çalkantılarla sarsılıyor. 1 Kasım 2024’te Novi Sad’daki tren istasyonunun çatısının çökmesi sonucu 15 kişinin hayatını kaybetmesi, ülkede büyük bir öfkeye yol açtı. Bu trajedi, uzun süredir devam eden yolsuzluk, kamu kaynaklarının kötü yönetimi ve altyapıdaki ihmallerin sembolü haline geldi. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić liderliğindeki hükümet, otoriterleşme, ekonomik kriz ve kamu yönetimindeki başarısızlıklar nedeniyle halkın artan tepkisiyle karşı karşıya.
Özellikle öğrencilerin öncülük ettiği protestolar, hükümete karşı yaygın bir hoşnutsuzluk hareketine dönüşerek istifa çağrılarını gündeme getirdi. Bu gelişmeler, Sırbistan’ın iç siyasetinde bir kırılma noktasına işaret ederken ülkenin uluslararası konumunu da etkileyebilir. Bu analiz, mevcut krizin boyutlarını, Vucic’in iktidarının geleceğini ve Avrupa Birliği’nin (AB) bu süreçte oynayabileceği rolü değerlendirecektir.
Yolsuzluk, Protestolar ve Vučić’in İktidarının Sarsılması
Aleksandar Vučić liderliğinde Batı ile Rusya arasında denge politikası izlemeye çalışan ülke, iç siyasette yolsuzluk, medya üzerindeki baskılar ve hukukun üstünlüğüne yönelik endişeler nedeniyle halkın artan tepkisiyle karşı karşıya. Gar kazası sonrası öğrencilerin öncülüğünde büyüyen yolsuzluk karşıtı protestolar, Başbakan Miloš Vučević ve bazı üst düzey hükümet yetkililerinin istifasına yol açarak ülkedeki siyasi belirsizliği daha da derinleştirdi.
Sırbistan’da protestolar yeni değil. 2017-2023 yılları arasında neredeyse her yıl hükümet karşıtı geniş çaplı halk hareketleri yaşandı. Ancak bu defa durum çok daha farklı. Sırbistan’da bu ölçekte ve derinlikte bir protesto en son, 2000 yılında Slobodan Milošević’in devrilmesine yol açan gösterilerde yaşanmıştı. Başlangıçta protestoları küçümseyen Vučić, muhalefeti “yabancı ajanlar” olarak suçlayarak hareketi bastırmaya çalışsa da halkın öfkesi dinmek bilmedi. Vučić’in otoriter yönetim tarzı ve yolsuzluk iddiaları, halkın sabrını taşırarak iktidarının sarsılmasına neden oldu. Ancak yakın zamana kadar protestocuları itibarsızlaştırma, tutuklamalar, polis gücü ve korkutma yöntemleri işe yarıyordu; fakat bu defa halkın öfkesi karşısında tüm bunlar etkisiz kaldı.
Sırbistan’ın “A La Carte” Dış Politika Yaklaşımı
Vučić’in iç siyasetteki sorunları, dış politikada da kendini gösteriyor. Sırbistan, son yıllarda dış politikasında “a la carte” bir yaklaşım benimseyerek Batı, özellikle AB ve Rusya arasında bir denge politikası izleyip her iki taraftan da ekonomik ve siyasi avantajlar sağlamaya çalıştı. Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsünü korurken reform süreçlerinde yavaş ilerlemekte ve Kosova meselesi gibi konularda AB’nin taleplerini tam olarak karşılamaktan kaçınmaktadır. Aynı zamanda Rusya ile tarihi bağlarını sürdürerek Ukrayna Savaşı sonrası yaptırım uygulamaktan kaçınmış, Çin ile de altyapı ve teknoloji alanında güçlü iş birlikleri geliştirmiştir.
Balkanlar’da ise Kosova, Bosna-Hersek ve Karadağ ile ilişkilerinde hassas bir denge politikası yürütmektedir. Bu esnek strateji kısa vadede Sırbistan’a manevra alanı sağlasa da Batı’nın artan baskıları karşısında artık sürdürülebilir görünmüyor. Zira hem AB hem de Rusya, Belgrad’tan net bir taraf seçmesini talep ediyor.
Sırbistan, 2007 yılında tarafsız bir ülke olduğunu ilan etmesine rağmen NATO ile yakın ilişkilerini sürdürmektedir. Ancak tam üyelikten kaçınarak askeri tarafsızlık politikasına bağlı kalmaktadır. Dış politikasında denge gözeten Sırbistan, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamış ancak Moskova’ya yaptırım uygulamayı reddetmiştir. Benzer şekilde, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi karşısında da yaptırımlara katılmamış, ancak Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Öte yandan, AB üyeliği hedefini koruyan Sırbistan, bu tutarsız duruşu nedeniyle Batı ile ilişkilerinde zaman zaman gerginlikler yaşamaktadır.
AB, Sırbistan’ın demokratik standartlara uymaması, medya özgürlüğünün kısıtlanması ve hukuk devleti konusundaki eksiklikleri nedeniyle katılım müzakerelerinde ilerleme kaydedemiyor. Ayrıca, özellikle Ukrayna savaşı bağlamında, Sırbistan’ın Rusya ile olan yakın ilişkileri hem Brüksel’in hem de Washington’un endişelerini artırdı.
NIS Krizi ve Moskova’yla Kopuşun Ayak Sesleri
Belgrad’ın Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayı reddetmesine bir noktaya kadar müsamaha gösterildi. Ancak, ABD’nin 10 Ocak’ta Rusya’nın petrol sektörüne yönelik yaptırımları Sırbistan’ın Naftna Industrija Srbije (NIS) şirketini de kapsayacak şekilde genişletmesi, Belgrad ve Moskova’da çanların çalmasına neden oldu. Böylece Sırbistan’ın Rusya ile işlem yapmaya devam etmesi halinde ülkenin gaz ve petrol endüstrisinin ikincil yaptırımlarla karşı karşıya kalma riski ortaya çıktı.
Günümüzde NIS’in çoğunluk hissesi Rus şirketlerine ait olup, Gazprom Neft yüzde 50, Gazprom yüzde 6,15 hisseye sahipken, Sırp hükümetinin payı yüzde 29,87’dir. Washington, Sırbistan’ın Rus sermayesini ve çıkarlarını NIS’ten tamamen çıkarmasını talep ederken, bu sürecin tamamlanması için 45 günlük bir süre tanındı. Bu gelişme, Sırbistan’ın Rusya ve Çin ile güçlü bağlarını sürdürdüğü hassas jeopolitik dengeye doğrudan bir tehdit olarak görülüyor. Sırp hükümetinin öncelikli hedefi, ABD Hazine Bakanlığı’nın söz konusu yaptırımları ertelemesi.
Şurası çok açık ki, AB’ye aday ülke olan Sırbistan, uzun yıllardır Rusya’nın Avrupa’daki en sadık müttefiklerinden biri olarak görülürken, Ukrayna’nın işgalinden bu yana Batı’ya daha fazla yönelmesi ve dış politikasını Avrupa ile uyumlu hale getirmesi konusunda artan bir baskı altında. Bu doğrultuda Belgrad, son yıllarda Rusya’nın askeri ve siyasi etkisinden uzaklaşmak adına bazı önemli adımlar atıyor. Örneğin hava kuvvetleri filosunu Rus uçakları yerine, Fransız Rafale uçaklarıyla doldurmaya başladı.
Diğer taraftan 2025 yılı başında Sırbistan Genelkurmay Başkanı Milan Mojsilović’in Times’a verdiği demeçte, Batı’nın Moskova’ya uyguladığı yaptırımlar nedeniyle ülkenin Sovyet döneminden bu yana ordusuna tedarik ettiği Rus silahlarına ilişkin sözleşmeleri iptal ettiğini söylemesi, Moskova’nın Batı Balkanlar’daki en önemli nüfuz kollarından birini kaybedeceği anlamına geliyor.
Bu aşamada Moskova, iç ve dış baskılar karşısında Batı’ya yeşil ışık yakmak zorunda kalan Vučić’i desteklemek yerine, Sırbistan’daki Rusya yanlısı nüfusu harekete geçirebilir ve hatta Kosova kartını diplomatik bir silah olarak masaya yatırabilir. Ya da Sırbistan’daki bu belirsizliği kullanarak bölgesel güvenliği tehdit edebilir.
Bu doğrultuda Sırbistan’daki milliyetçi gruplar, Kosova’da gerginliği artırabilir ve Bosna-Hersek’te Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık taleplerini güçlendirebilir. Bu sayede, bölgede yeni çatışmaları tetikleyebilir.
Nitekim, Sırbistan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Sosyalist Hareket lideri Aleksandar Vulin yaptığı açıklamada, Sırbistan’ı karıştıranların Aleksandar Vučić’in devrilmesi karşılığında Voyvodina’nın ayrılmasını bir bedel olarak ödemeye hazır olduklarını iddia etti. Konuşmasında, “her yardımın, her desteğin bir bedeli olduğunu unutmayalım. Slobodan Milošević’i devirmenin bedeli Karadağ ve Kosova’nın ayrılmasıydı. Aleksandar Vučić’i devirmenin bedeli ise Voyvodina’nın ayrılmasıdır” ifadelerine yer vermesi, Sırp milliyetçileri arasında büyük yankı uyandırdı. Bu tür söylemler, Sırbistan’ı iç siyasi çatışmaların yanı sıra bölgesel gerilimlerin de merkezine yerleştirirken, ülkeyi Rusya ile Batı arasında bir düellonun içine sürükleyebilir.
Sonuç olarak Rusya, Suriye’de jeopolitik bir kayıp yaşarken Ukrayna’da askeri ve ekonomik olarak ciddi şekilde yıpranıyor, şimdi ise Sırbistan üzerindeki etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Balkanlar, Rusya için tarihsel ve stratejik bir nüfuz alanı olduğundan, burada gerileyen gücünü dengelemek için daha agresif politikalar izleyebilir.
Analizin tamamı için tıklayın:
http://uskam.org.tr/makaleler/standard/sirbistanin-a-la-carte-dis-politika-yaklasiminin-sonu