İnsan var olduğundan bu yana elindekinden hep fazlasını arzu eder, istediğini elde edemeyince de hemen şikâyet etmeye, eleştirmeye koyulur. Zira bu hâl sorumluluktan kaçmanın en kolay yoludur.
Meryem Murat Yazdı…
Aslında şikâyet fıtrî dir. İnsan, bir durumun akıbetini şerden hayra çevirmesi için evvela bir girişimde bulunması gerekir. Şayet bunun için bir argümanı yoksa, şikâyet ettikleri sadece laf israfına dönüşür.
Şikâyet ve eleştiri bir erdem işidir. Ve ikisi birbirinin aynısı gibi gelir ama birbirinden ayrıdır. Eleştiri bizde genelde olumsuz şeyleri çağrıştırır. Ancak “müspet, yapıcı, düzeltici, fikir alışverişi ve yön vermenin” diğer bir adı da eleştirmektir. Zaten eleştirinin asıl amacı eleştirilen şeyin düzelmesini sağlamaktır. Bu bilginin bizde olmaması bizi eleştirmenden çok şikâyetçi yapar. Toplum olarak en çok becerdiğimiz şey konuşmaktır. Yâni bir nevi şikâyet; “olayların aslı astarını bilmeden yorum yapmak ve olumsuz senaryoyu hemen kurgulamaktır.”
Eğer yaptığımız eleştiriler yıkıcı olursa bu kimseye bir fayda sağlamaz hatta kötü olan durumu iyice kötüleştirir. Eğer yaptığımız eleştiriler insanlara fayda sağlıyor ve onların düzelmesine yardımcı oluyorsa bu yaptığımız eleştirilerin iyi olduğunu gösterir.
Ailemizden, çocuğumuzdan, işimizden, iktisattan, ziraattan, en çok da milli eğitiminden ve devletten şikâyet ederiz.
Kabul etmeliyiz ki insanlar memnuniyetsizliğini dillendirmeye başlamışsa orada bir sorun var demektir. Fakat bizim asıl ilgilenmemiz gereken şey olmuş ve ölmüş ile uğraşmak değil, kabul ettiğimiz olana bir şey ekleyebilmektir.
Nitekim bir şey inşa etme fikri insanı diri ve canlı tutar. Karşılaştığı herhangi menfi bir hadise karşısında hemen ye’se kapılmaz. Önce durur, düşünür ve hareket eder. Hareket de insanı kendine getiren en önemli özelliktir. Bu sayede insan, hem fiziksel hem zihinsel hem de ruhsal sağlığını koruma altında tutar.
Bir şey inşa etme fikri sadece bireysel sağlığımız ve rahatlığımız için olmamalı. Çünkü insan bir yönüyle ferdî diğer yönüyle içtimaî bir varlıktır. Dolayısıyla yaşadığı çevrenin ve içinde bulunduğu toplumun maruz kaldığı olaylardan da mükelleftir. Mesela bir öğretmen, milli eğitim bakanlığından memnun olmayabilir. Ama bu milliği eğitim bakanlığından her gün şikâyet edeceği anlamına gelmez. Çünkü milli eğitimden her gün şikâyet etmek “eğitime” bir şey katmaz, sadece bizi eğitimden soğutur. Eğitime bir şey katmak için önce bir fikir inşa etmek, daha sonra o fikri fiile dönüştürmek ve etki gücü oluşturmak gerekir.
Bu durumda bizlere düşen görev eleştirilerimizin yıkıcı değil yapıcı olmasıdır. İyi eleştirilerden sonra inşa edilecek fikir ve filler ile de toplumun gelişmesi, güçlenmesi ve değişmesi arzulanmalıdır.