Şehr-i Üsküp

Tam olarak Üsküp’te kaç yerli Türk yaşadığını bilmiyorum. Önemli değil. Bir tek Türk dahi yaşasa kafi, bir Türk dünyaya bedel. “Resmi istatistiklere” hiç güvenım yok. Bu kurumun verilerine inanmamak için o kadar neden var ki bu konuda haklı olduğuma Allah’ın şahitliği fazlasıyla yeter.

Üsküp bir Türk için ne kadar ve neden önemli? Sebebiyet çok. Mesela  en fazla bilinen bir nokta-Yahya Kemal Beyatlı’nın doğum yeri, bir de ilk aşkını yaşadığı şehir. Bugün Arnavut Tiyatrosunun arkasında doğduğu yer hala, harab halde bile olsa, evi, 20 küsür yıl önce hala yerinde duruyordu. Bugün hangi halde olduğunu ve o evle ne oldu bilmiyorum. Edebiyatımızda çağ açıp çağ kapatan güzel sözün üstadı Yahya Kemal, eskiyi yeniye bağlayanlar arasında en büyük başarı gösterenlerdendi. Allah rahmet eylesin, el-Fatiha. Yeni çağ modern Türk şiirinin kilometre taşlarından, Batı’da cereyan eden yenilikçi-deneyci edebiyata ayak uydurarnlardan biri.

Gelgelelim Üskübümüze. Rahmetli babam İlhami Emin’in iki en yakın arkadaşı vardı. Onlardan biri, Salaeddin Emin (akrabalık bağımız yoktu), bana Üsküp “Tefeyyüz” ilk öğretim okulunda (ki bugun tüm baskılara rağmen hala ayakta ve faal) Türkçe dersi öğretmenimdi. Belki sanatçı ruhlu değil idi, ama edebiyatla meslek icabı bir ilgisi yok değildi. Ayrıca babamla ara-sıra neşeli muhabbetlerinin de geçtiğine tanıklık ediyordum. Babası bir Osmanlı alt rütbeli bir subay imiş. Askeri kıyafetler içindeki siyah-beyaz fotoğrafını son nefese kadar salonlarında duvarını süslüyordu.

Babamın ikinci en yakın dostu Fadil Nebi idi. Kendisi Ohri’de doğmuş, ama aslen Atamızın babası Ali Rıza Efendinin doğduğu köyü olan Debre’nin Kocacık (Koca Cenk) Yörüğü idi. Bu muhterem zat hem sedefkar ile ince tahta oymacılığına hakim bir zanaatkar, hem de “Tefeyyüz” Türkçe ilk öğretim okulunda Teknik dersi veren bir hocaydı. Banim de öğretmenimdi. Edebiyatla olan haşıneşirliği babamla samimi arkadaşlık kurmasına sebep olmuştu. Onun babasından kalma bir defteri vardı. O defterde eski Üsküp Türk mahalleleri en küçük ayrıntılara kadar anlatılıyordu. O defterin kaderi ne oldu, onu bilmiyordum.

Babam, geçen yüzyılın 50-li ve 60-lı yıllarında büyük göçlerde bütün ailesiyle İstanbula yerleşen babası dedem Rif’at Sipahi’nin son görüşmelerine geçeyim.

Babamın en yakın Makedon dostlarından biri Gevgeli’li İliya Cacev idi. Bu adam babama gelip demiş ki “Hemen İstanbul’a git ve babanla görüş”. Babam da ilk otobüsle İstanbula yetişiyor ve ne gorsün?! Dedem ölüm döşeğinde. Dedem hafif gülümseyerek halalarıma demiş: “İlhami’nin geleceğini demedim mi?”. Sonra da babamla dertleşmeye başlamışlar. Dedem babama “Kaç dostun var” diye sormuş. Babam da “İki buçuk demiş”. “Aaaaaaa, senin çok dostların varmış” diye cevaplamış derviş Rif’at. “Demek mektubumu aldın” demiş sonra dedem. “Elime hiçbir mektup geçmedi” diye şaşakalmış babam… İliya Cacev bir muamma kalarak, 15-20 yıl önceleri uyurken ahirete göç etmiş.

Aile sırlarımızdan ufak bir kısım paylaşmaya cesaret ettim saygıdeğer okuyucularım. Bunu, Üsküb’ün, dolayısıyla Makedonya’nın anavatanımızla bağlarının ne kadar güçlü olduğunu vurgulamak istedim. Üsküp ki firuze kubbeleriyle ve akıncıların ser-azad’lığıyla asırlar boyu, bugün de olduğu gibi, birçok açıdan son derece önemli bir şehirdir. Mesela, İstanbul hala Doğu Roma’nın başkenti iken, yani Fetih’ten önce, Çarşımızdaki Hacı Balaban Camii bir ubudiyet merkezi, hatim indirme mekanı ve makbulu pek ala olan bir duagâh idi. Macar bir usta tarafından yapılan ve bugün hala dimdik ayakta duran Hünkar (Sultan Murad) Camii Saat Kulesi, tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk Saat Kule’si olma niteliğini taşımakta. Üsküp Çifte Hamamı, hem kadınların, hem erkeklerin aynı zamanda kullandıkları pek nadir rastlanan, belki Devlet-i Aliye’de bu özelliğiyle tek örneği olan bir hamamdır.

Biz Üsküp Türkleri, bu şehrin sakinleri olarak gurur, şeref ve kıvanç duymamız pek tabii. Ancak, şehrimizin Türk ruhunu taşıyan nişaneleri koruma gibi ağır ve son derece ciddi bir sorumluluğumuzun da mevcudiyetini göz ardı etmemek için, vatanımız Makedonya’nın ve başta Makedon ulusu olarak, burada yaşayan tüm halkların çıkarlarını ve sorunlarını, kendi çıkarlarımız ile sorumluluklarımız haline getirmeliyiz. Bunu başarmak için, damarlarımızda akan asil kan yeterlidir, diyor Koca Atatütk.


Üskübü mahalle mahalle dolaşan Evliya Çelebi’ye sormuşlar: “Kelime manası olarak Üsküp ne anlama gelir?” O da “Üstü küp” demiş…

Read Previous

Prizren’de Geleneksel Türk Okçuluğu “Kosova Kupası” yarışması düzenlenecek

Read Next

Arnavut sazı “çiftelia” asırlardır sembol enstrüman olarak öne çıkıyor