Bosna Hersek’te yayınlanan Başka Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Enes Güler’in bu sene 23.sü düzenlenen Sarajevo Film Festivalini değerlendiren yazısını siz okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
Saraybosna küçük bir bölge içerisinde çok fazla şeyi barındıran bir şehirdir. Bu nedenle Eski Yugoslavya’nın kültür ve sanat merkezi olarak anılır. Müzik grupları, şarkıcılar, yönetmenler, senaristler, şairler, ressamlar Sarajevo merkezlidir genellikle.
Bu şehirden Doğu Avrupa’nın en büyük film festivalinin çıkması şüphesiz şaşırtıcı değil tabi ki. Eğer şaşırtıcı olan bir şey varsa, o da bu festivalin 95’ yılında savaş devam ederken başlamış olması.
Saraybosna’daki Apollo sinemasında başlayan film festivalinin hikayesi bu sene 23.sü ile devam etti. Yıllardır dünyaca ünlü isimler festivale katılım sağlıyor. Bunlara örnek olarak Robert De Niro, Angelina Jolie, Brad Bitt gibi isimleri verebilirim. Bu sene ise festivalin ‘’Onur Kalbi’’ ödülü Oliver Stone ve John Clees’e verildi. Yani bu festival bir şekilde itibarı yüksek ve takip edilen bir festival. Ünlü isimleri söylediğime bakmayın, bağımsız sinemacılar, kısa filmler, insan hakları filmleri, belgeseller ve öğrenci filmleri de festivalde hatırı sayılır bir yere sahip.
Sanırım festivalin diğer film festivallerine göre en büyük avantajı; Saraybosna şehrinin bu festivale çok çabuk adapte olabilmesi. Festival dönemi her yerde bu şehirde bir şeylerin cerayan ettiğini hissediyorsunuz. Festivalle alakası olmayan insanlar bile; bir şeyleri kaçırdıklarının farkındalar. Radyolar isimlerini değiştirerek festival radyosu olarak anonslarını yapıyorlar. Tramvay durakları festivalin temasına göre yeniden düzenleniyor. Posterler, afişler, billboardlardan ziyade en büyük reklamı insanlar yapıyorlar. Adeta ders çalışır gibi festivalin programına bakıp, gidecekleri filmleri seçiyorlar. Şehrin en ucundaki Ilıca’dan en sonundaki Başçarşı’ya kadar gösterim yapan sinemalardan yerlerini ayırtıyorlar. Özellikle açıkhava sinemaları büyük ilgi görüyor ve yer bulmakta güçlük yaşayabiliyorsunuz. Ama bir gün bulamadıysanız öbür gün erken kalkıp başka bir filmin açık hava gösterimi için yer bulabilirsiniz. Bunun dışında yönetmenlerin workshopları ve halka açık kahve sohbetleri de ilginizi çekiyor.
23.sü düzenlendiği için organizasyon artık neredeyse kusursuz olarak işliyor. Dünyanın bir çok yerinden gönüllü olarak çalışan onlarca insan var. Bunun dışında Mirsad Purivatra ve Almir Plata festival için en ince detayları bile düşünüp olası aksaklıkların önlemlerini almışlar. Mesela açık hava gösterimlerinde eğer yağmur yağarsa, izleyiciler hemen başka bir sinema salonuna aktarılıyor. Tercümanlar görevlerini kusursuz şekilde yerine getiriyor. Çalışanlar sürekli güler yüzlü ve yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Açıkçası festival yönetimi insanları memnun etmek için her şeyi düşünmüş.
Bu sene en iyi ödülü ‘’Scary Mother’’ filmiyle Gürcü yönetmen Ana Urushadze aldı. Türkiye’den Semih Kaplanoğlu’nun yıllardır beklenen filmi ‘’Grain’’ ise ödül alamadı. Açıkçası Grain filmi beklentilerin altında kaldı. Ama ödül alamaması bizleri şaşırttı. Çünkü festivalde Türk filmleri defalarca ödül aldılar hatta öyle ki son üç senedir en iyi film ödülü Türk filmlerine gidiyordu. Açıkçası burada festivale yönelik ilk eleştirimi yapabilirim. Geçtiğimiz üç senede üst üste ödül alan Türk filmlerine baktığımız zaman ortada bir lobicilik faaliyetinin, politikanın ve sponsor anlaşmalarının etkili olduğunu görebiliyoruz. Annemin Şarkısı, Mustang ve Albüm filmleri son üç senede ödül alan Türk filmleri olmuştu. Mustang filmi Türk filmi olarak en iyi film ödülünü alırken aynı dönemde Fransa’nın yabancı film Oscar adayı da olmuştu. Kısacası ağır feminizm propagandası yapan ve ağır muhafazakarlık nefreti içeren Mustang filminin parlatılma projesi ilk olarak Sarajevo Film Festivalinde başlamıştı. Maalesef festival bu tarz şeylere alet olabiliyor. Bu sene yarışmaya katılan filmler arasında Grain filmi, belki de son üç senedir bu ödülü kazanan Türk filmlerinden daha iyi olmasına rağmen ödülü alamadı. Sanıyorum ki bunda jürinin olduğu kadar festivalle sıkıntı yaşayan ve sponsorluk anlaşmalarını iptal eden Türk kurumlarının da etkisi vardı.
Bana kalırsa savaşta başlayan ve imkansızlıklarla kurulup dünyaca ünlü bir festivale dönüşen Sarajevo Film Festivali ilk günkü samimiyetinden hiç bir şey kaybetmemeli ve saf kalmalıydı. Maalesef o da sistemin içinde yıllar geçtikçe dönüşüme uğruyor.
Her şeye rağmen bu festivale sadece Bosna ve Balkan filmlerinin ilk gösterimleri için bile gidilir. Malum bu filmler ülkemizde vizyona giremiyor, Dvdleri ise uzun zamanlar geçtikten sonra bulunabiliyor. Kaldı ki festival Balkan filmlerinden çok daha fazlasını sunuyor sizlere. Bu sene onlarca farklı ülkeden 253 farklı film gösterime girmiş mesela…
Hiç bir şey yoksa, bu işlerden hiç haz etmiyor olsanız bile sırf ortamı için bile bu festivale katılmak gerekiyor. Zira festival döneminde Saraybosna şehri hiç uyumuyor.
2 Comments
Thanks on your marvelous posting! I definitely enjoyed reading it, you’re
a great author.I will ensure that I bookmark your blog and will eventually come back
someday. I want to encourage yourself to continue your
great work, have a nice weekend!
Hi there! Do you use Twitter? I’d like to follow you if that would be okay.
I’m definitely enjoying your blog and look forward to
new updates.