Özbilen: Çevreye, insana, tarihe, doğaya saygılı robotlar üretmemiz ve çok çalışmamız lazım

Türkiye’nin önde gelen savunma sanayi firmalarından PAVOTEK Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alper Özbilen ile Türkiye’nin “Milli Teknoloji Hamlesi” ile savunma sanayisindeki başarısını, küresel şirketlerin devletler ve hukukla olan ilişkilerini, Türkiye’nin K. Makedonya ve Balkanlarda savunma alanındaki çalışmaları ve teknoloji ve mühendislik ile ilgilenen gençlerin gelecek perspektifini konuştuk. Savunma sanayinde Türkiye’nin beşeri sermaye alanında son derece zengin, akıllı, dinamik, enerjisi yüksek bir genç nüfusu olduğuna dikkati çeken Özbilen, “Çevreye, insana, tarihe, doğaya saygılı robotlar üretmemiz lazım ve çok çalışmamız lazım.” diye konuştu.

Seyyid EMİN / TIMEBALKAN ÖZEL

2003 yılında kurulan PAVOTEK ve teknoloji firması InterProbe ile ilgili okuyucularımızı biraz bilgilendirelim? Pavotek nedir, çalışma alanları nelerdir?

PAVOTEK olarak 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında bizde inşallah 20’nci yılımıza gelmiş olacağız. Şu an 20 yıla yakın geçmişi olan bir firmamız var. Oldukça yetenekli, disiplinli, kültürüne sahip çıkan bir mühendis kadromuz var. Çoğunlukla elektrik, elektronik ve bilgisayar mühendislerinden ve mekanik mühendislerinden oluşan aynı zamanda üretim varlığımızda da yine teknisyen arkadaşlarımızla beraber birçok konuda önce ARGE’sini yapan daha sonra da bunu ürün olarak ilgiye sunan bir firmayız. Sahada an itibariyle çok farklı alanlarda hava, kara, deniz platformlarında çalışan ürünlerimiz var.

Burada özellikle yine Türkiye’nin önemli mühendis, sanayi firmalarıyla çok uzun yıllara dayalı iş birliklerimiz var. ASELSAN, HAVELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN başta olmak üzere diğer firmalarla da çok ciddi iş birliklerimiz var, ortak ürünleşme süreçlerimiz var. Bizim tabi sayısal elektronik, sayısal haberleşme başta olmak üzere aslında elektroniğin her alanında buna güç elektroniği de dahil olmak üzere çalışmalarımız var, ürünlerimiz var. Aslında şirketimiz başlangıçta, ilk 5 yıl daha çok sivil endüstriyel alanında iş yaparken mühendislik kabiliyetinin keşfedilmesi üzerine bir davet yoluyla savunma sektörüne girdi. 2008 yılının başından bu yana bu alanda faaliyet gösteriyor ve burada sahip olduğu bilgi ve birikimle de son 2 buçuk yıl içerisinde yine elde edilen bu birikimin sivil ve endüstriyel alanlara taşınmasıyla ilgili birçok faaliyet sürdürüyoruz. Şu anda ağır ekipmanları, siber güvenlik donanımları olmak üzere endüstriyel alanda ürünlerimiz var. Hatta bunların ihracatına bile geçen sene itibariyle başlamış durumdayız. İnterprobe bizim daha genç bir firmamız.

Türkiye özellikle son dönemde “Milli Teknoloji Hamlesi” ile birlikte savunma ve teknoloji sanayi bir çığır atladığını görüyoruz. Yerli otomobil TOGG üretime başlanması, İHA, SİHA, TB2’nin yanı sıra yerli tank, helikopter ve diğer savunma silahları olmak üzere milli ve yerli üretim artırıldı. Türkiye’nin bu alandaki başarısını ve gelecek perspektifini nasıl yorumlarsınız?

Başarı konusuyla ilgili öncelikle şunu söylemem gerekir. Başarı için bir sebep gerekir, sebep niyete döner, niyeti fiili hale taşıyacak aslında gayrettir. Gayretle beraber emek gerekir, kafa yorma gerekir, terlemek gerekir. Bunların hepsinin arkasında da aslında bir iradeye ihtiyaç vardır, bir iradenin olması gerekir ve bu iradenin bir stratejiyle şekillenmesi gerekir. Burada aslında Türkiye’nin devlet ve millet olarak bu iradeye sahip olduğunu görüyoruz. Çünkü bulunduğumuz coğrafya itibariyle de maalesef öyle ama bir ateş çemberi içerisinde. Tarihi süreçte de öyle. Neredeyse rahat geçen bir zaman olmamış. Bu tabi Türkiye’yi bu anlamda diri tutuyor, ayakta tutuyor.

İlk başlangıç anlamında bir soğuk savaş dönemi sürecinde aslında burada bir dışarıya bağımlılığın çok çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Sonrasında işte Kıbrıs çıkarmasıyla beraber gerçek bir yüzleşme konusu var ve yüzleşilen gerçeğin çok ağır olduğu görünüyor. 70’lerin ikinci ortası ve 80’lerle beraber aslında bir kurumsallaşma süreci başlıyor, orada vakıf şirketleri hayata geçiyor. 1980’lerle beraber o zaman savunma tarafında sivil inisiyatifinde devreye girmesi, bu konudaki sivil alanındaki birikimden de faydalanması yönünde o zamanki ismiyle Savunma Sanayi Müşteşarlığı şimdiki adıyla SSB’nin teşekkülü konusu var. Bilhassa yine son 20 yıl içerisinde bakıldığında da bu konuda çok ciddi bir hükümet ve devlet iradesinin ortada olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar iradeden sonra ortaya birşeyin çıkabilmesi için ihtiyaç duyduğunuz şey sizin beşeri sermayeniz. Türkiye bu anlamda hakikaten beşeri sermaye alanında son derece zengin, akıllı, dinamik, enerjisi yüksek bir genç nüfusu var ve bunlara bir hedef verildiği andan itibaren gerçekleştirmeme ihtimallerinin çok zor olduğunu söyleyebiliriz. Bu nüfusun değerini şöyle de anlatabiliriz.  Bugün Türkiye’deki birçok insan dünyanın en iyi şirketleri, en iyi üniversitelerinde eğitim görüyorlar, oradaki laboratuvarların ya da ilgili birimlerin başına geçiyorlar, çünkü böyle bir kaynağımız var. Bu kaynağa da şu an Türkiye’de ürünleşme noktasında bir şekil aldığını, bir forma girdiğini düşünürsek aslında çıkan sonuç sürpriz değil.

Bugün bizim birçok konuda sizin de ifade ettiğiniz gibi kendi platformlarımız var, kendi araçlarımız var, kendi bilgisayarlarımız var, kendi yazılımlarımız var. Alınan ciddi bir yol var, mesafe var ama bununla beraber de şunu unutmamak lazım gidilmesi gereken yol alınan yoldan çok daha fazla. Burada da bu hızı kesmemek lazım, devam etmek lazım. Tarihe baktığınızda da bu ilk değil. Türklerin ilk atı kullanması, oku kullanmasından başlayın, ben tarihçi değilim ama tarihçilerimle sohbet ettiğimizde, okuduğumuzda aslında harp sanayinin nüvesini atan milletin Türk milleti olduğunu biliyoruz. Bunun birçok anlamda şahidi tarih. Daha sonraki dönemde bir takım kopmalar oluyor sonra yine geliyoruz İstanbul’un fethine. Orada güçlü bir ordu var, inanan bir millet var, ama aynı zamanda akıla, bilime yatırım yapan, işte o dönemin en iyi ustalarını, en iyi bilim insanlarını bulan eden şekillendiren bir akıl da var yani bakıldığı zaman. Aslında bunu bir devam olarak görmek lazım. Arada kopukluklar olmuş olabilir yani bu başarının ilk nüvesi ne sorarsanız ben bunu Türk milletinin geninde olduğunu söyleyebilirim size.

Dr. Alper Özbilen

Geleceğe ilişkin dediniz. Geleceğe ilişkin de şunu söylemek isterim. İnşallah bu tempo düşmez. Herhangi bir sebeple aksaklığa uğramaz, uğratılmaz ve şu an tarihin ve teknolojinin getirdiği bir takım fırsatlar var. Yeni bir takım alanlar var. Yeni alanlar aslında orada önde olabilmek için de bir fırsattır. Bugün bizim işte “yıkıcı” teknolojiler alanında çok ciddi kafa yormamız lazım. Gelecekte bütün mücadele aslında robotlar üzerinden yapılacak. Yürüyen robotlar, yüzen robotlar ve şu anda aslında gördüğünüz uçan robotlar üstünden bunların hangisi daha akıllıysa onların kazanacağı bir dünyaya gidiyoruz. Bizim de bu kendi ürettiğimiz her türlü platforma bu aklı ziyadesiyle vermemiz lazım. Ben bir de akıl verirken kendi vicdanımızda da bazı şeyleri kodlamamız lazım, onu da koymamız lazım. Geleceğe ilişkin çevreye, insana, tarihe, doğaya saygılı robotlar üretmemiz lazım ve çok çalışmamız lazım.

(Yapay duygusallık da katılması lazım): Öyle. Neticede herkesin içindeki dışındakine taşar. Bizim de içimizde ne varsa yaptığımızda da ondan bir parça olması lazım. Bu kaçınılmaz.

(Türk mühendislerden diğer özelliklerin yanı sıra vicdanlı robotlar beklenir): Öyle de olmalı. Vicdandan evvel bir defa değerinin olması gerekir. Çünkü sen bugün otonom sistemlerden bahsediyorsun, otonom sistemin başıboş sistem olmaması gerekiyor. Sizin insan olarak olmasına müsaade etmeyeceğiniz, istemeyeceğiniz kendinizle sahip olduğunuz değerlerle çelişecek şeyleri orada yapacağınıza da yansıtmamanız gerekir. Eğer bunu siz yapmazsanız da “elin oğlu” yaparsa, bunu bambaşka bir anlayışla yapar ve dünya, insanlık ona maruz kalır. Demek istediğim şey bu.

Küresel güçteki teknoloji şirketleri kendilerini devletlerin ve dolayısıyla hukukun üstünde görerek hareket ediyor. ABD Başkanı Trump’ın hesabını kapatan bu güçlü teknoloji şirketlerinin kendi çıkarları doğrultusunda çifte standart uyguladıkları su götürmez bir gerçek. Ellerinde toplanan güç ile kendilerini devletlerin ve hukukun üstünde gören küresel şirketlerle ilgili yorumunuz nedir, gelecekte bu şirketlerle ilişkilerin nasıl gelişmesini bekliyorsunuz?

Bu, an itibariyle bir gerçeğimiz. Bugün aslında birçok şirketin dünyadaki birçok devletin toplamından bile daha fazla güce sahip olduğunu görüyoruz. Finansal açıdan sahip oldukları güç, sahip oldukları veri itibariyle, o veriden hareketle yapabilecekleri şekillendirebilme, yönetebilme kapasite itibariyle aslında biz şirketlerin defacto olarak devletleşme sürecine şahit oluyoruz. Bu sadece eskisi gibi bir finansal güç olmanın ötesinde toplumu ve toplulukları arzu ettiği istikamate, istediği zaman da çevirebilme gücü şeklinde karşımıza çıkıyor. Öteki taraftan da birçok devletin de bunlar karşısında etkisiz hale geldiğini görüyoruz. Yani şöyle söyleyelim. Yetkisiz güçlerin, etkisiz devletlere ve toplumlara çok ciddi bir tahakkümünün başladığı bir döneme girmiş durumdayız. Bu sürecin de maalesef bu şekilde devam edeceğini düşünüyorum, değerlendiriyorum.

AB bile kendi içerisinde bakıldığı zaman bu dev şirketlere en fazla ceza kesme, kestiği cezayı da ne kadarını tahsil edip edemediği bir tartışma konusu. Bırakalım diğer tarafı onların bile çok ciddi bir zorluk içerisinde olduğunu görüyoruz. Burada tabi şunu da söylemek gerekir. Bunu komplocu bir şeyle değil de bu şekillendirme sürecinin de sadece birkaç CEO’nun, Genel Müdür’ün falan vereceği bir kararla olduğunu ben düşünmüyorum. Onun arkasında da başka bir siyasetin olduğunu söylemek mümkün. Demin verdiğiniz örnekten hareketle bir Amerikan başkanına bir şirketin bunu yapabilmesi, başka bir siyasi gücün ya da oradaki devlet içerisindeki başka bir gücün desteğini almadan şu an için çok da mümkün görünmüyor bana. Ki diğerleri ne yapsın. Hakikaten sözünü anlatmak isteyen, kendini ifade etmek isteyen birçok insan için, toplum için çok daha zorlu ve sıkıntılı bir sürece doğru gidildiğini söyleyebilirim. Burada ilaveten bir de bizim bazı konularda bazı anlayışları kabullenmememiz lazım. Toplumlara öyle anlatmak lazım diye düşünüyorum. Evet bugün sosyal medya çok önemli bir güçtür. Bugün elektronik ortam ile fiziki ortam aslında birçok anlamda birbirine girmiş durumdalar. Önceden sanal ortam gibi bir ifade kullanılıyordu, kullanıldığı zaman da karşı çıkıyordum. Sanal diye bir şey yok burada yaptığın bir şey öbür tarafta bir fiile dönüyorsa bunu bu şekilde ifade etmemek lazım diye düşünüyorum. Bizim biraz sosyal medyaya bakışımızla ilgili de başka bir farkındalığa ihtiyaç var. Yoksa tamamen yönetilen olmaya evrilebiliriz diye korkuyorum açıkçası. 

17 Ağustos tarihinde Türkiye ile Kuzey Makedonya Savunma Bakanları arasında Askeri Mali İşbirliği Anlaşması ve Nakdi Yardım Uygulama Protokolü imzalandı. Bunun öncesinde Türk savunma sanayisinin yerli ve milli olanaklarla geliştirdiği tank taşıyıcı Kuzey Makedonya Ordusu’na teslim edildi. Türkiye’nin bu hamleleri başta Yunanistan olmak üzere belirli ülkeleri rahatsız etti. Türkiye’nin başta Kuzey Makedonya olmak üzere bölgedeki savunma alanındaki hamlelerini nasıl değerlendirirsiniz?

Son derece normal olduğunu değerlendiriyorum. Bizim burada Balkanlarla Makedonya’yla tarihi bağlarımız var, ortak değerlerimiz var, yurttaşımız dindaşımız var. Şimdi burası bizim için herhangi bir yer değil. Bizim için Balkanlar Güney Amerika’nın bilmem bir tarafı değil ve bu tarz ilişkilerin gelişmesi desteklerin olması bunların daha ileri bir noktaya taşınması olması gerekendir. Belki daha fazla olması gerektiğini düşünüyor ve değerlendiriyorum. Beraberinde bunun aslında biraz böyle Türkiye’nin hasımları tarafından köpürtüldüğüne şahitlik ediyoruz. En ufak bir şeyden eyvah Osmanlı geldi yani bu da aslında kendi iç piyasalarında, kendi siyasetlerinde de satılabilir bir meta haline gelmiş. Neredeyse selam verseniz aa işte o geldi şu gitti. Eskiye döndük gibi bir korku içerisindeler. Ben bunu bu şekilde yorumluyorum. İlişkiler çok daha iyiye gitmeli. Bu kadar ortak bağ ve değer varken bugün Balkanlar, bugün Makedonya, bugün oralar bizim için el değildir. Orası bizim bir parçamızdır ben öyle görüyorum, daha ileriye gitmesi gerektiğini düşünüyorum.

Orda aslında ucuz bir siyaset görüyorlar kendi içini bir tutabilmek aslında bir düşman gösterme ve en ufak bir şeyde aslında böyle büyüterek hareket etme bana inen meseleyi ben böyle okuyorum. Korkmaları için sebep var ama yani korkulacak bir şey yaptığımız yok onu söylemek istiyorum.

PAVOTEK Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alper Özbilen

Kuzey Makedonya’da yaşayan başta Türk gençleri olmak üzere diğer milletlerden gençlerin savunma sanayii/teknoloji alanına ilgisi olsa da çok istenilen düzeyde değil. Bu işlerin içindeki biri olarak hem kararsız gençlere hem de bu alanlara ilgi duyan gençlere ne tür tavsiyelere bulunursunuz?

Ben evvela çalışmalarını, kendilerine Allah’ın verdiği zekayı aklı sonuna kadar kullanmalarını ve üretmenin tadına varmalarını istiyorum. Bugün dünyada şöyle bir şey pompalanıyor yani bütün kimlik inşası tüketim üzerinden yapılıyor. İşte hangi markayı giydiğin, neyi yediğin, neye bindiğin üzerinden yapılıyor. Tüketim üzerinden bir kimlik inşası yoktur. O aslında insanları bir şekilde materyalize eden, materyal haline getiren ve istediği kalıba koymak isteyen anlayışın sonucudur. İnsan olmak üretmekle çok daha güzel, o yüzden gençlerin üretime yani birbirlerine hava atacaklarsa üretmek üzerine hava atsınlar. Ben şunu daha iyi yaptım desinler, oradan övünsünler, oradan kimliklerini ifade etsinler. Yeni nesil de şu anki 16-22 yaş grubu vesaire artık bunlar bilgisayarla beraber doğan, teknolojiyle beraber doğan, sonradan buna adapte olmayan nesil olması sebebiyle, iç içeler oraya girmekle orda derinleşmekle ilgili bir bariyerleri de yok. Teknolojinin de tüketicisi olmasınlar üreticisi olsunlar. Bugün çok önemli konular var artık şeyin de çok anlamı yok yani illa kendini geliştirebilmek için Amerika’da şu üniversiteye gitmek falan değil. Önünde internet var iyiye kullanırsan çok iyi, kötüye kullanırsan çok kötü.

Salgın belki 10 seneyi öne çekti bu anlamda, yapılabilecek tek başına bile o kadar çok şey var ki zaten belli bir noktaya geldikten sonra su akacak yolunu bulacak, çok kıymetli bir değere dönecek diye düşünüyorum. Türkiye’de de birçok anlamda birçok imkan var buradan da bence istifade etmeyi ama istifade ettikten sonra bulundukları yerleri terk etmemeyi, sizlerin de yaptığı gibi bunu da ben çok kıymetli görüyorum açıkçası, Türkiye’de herkese yer var ama biraz da olmayan yerde kalmak lazım diye düşünüyorum.

Gidilse de ben mesela gitmeyi bana sorulduğunda teşvik eden biriyim ama geri gelmek kaydıyla. İnsanın dışarıya gidip kendi ufkunu, birikimini arttırması son derece doğal ve güzel ama sonra dönüp kendi vatanına su olmak lazım biraz, öteki tarafları sulamamak lazım.

Katkılarınız ve ufuk açıcı bilgiler için teşekkür ederken son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Teşekkür ederim böyle düşündüğünüze. Ben birkaç konuda yani şunu diyebilirim bütün meslekler önemli ve kıymetli ama kendine yol arayan arkadaşların bu sayacağım alanların önünün çok açık olduğunu ve buralara o gözle bakmalarına, özellikle bilişim alanında bakıldığı zaman siber güvenlik alanında, yapay zeka alanında, veri anartri gibi alanlarda dünyanın çok ciddi bir uzman açığına gireceğini değerlendiriyorum. Şimdiden geleceğini inşa edecek arkadaşların bu konuları da dikkate almalarını ve burada meslek sahibi olmanın, illa meslek sahibi olmak için formal bir işte şu okulda şu bölüm okunacak anlamına gelmiyor, buralara da odaklanmalarının gerektiğini düşünüyorum.

Eğer sevdikleri odaklandıkları başka bir şey varsa kesinlikle onu bırakmamalılar. Çünkü insan sevdiği işi yapmalı. Meslek seçimiyle ilgili insanlar hata da yapabiliyorlar farklı okullar da okuyabiliyorlar siz gönlünüzden geçeni okumuşsunuz devam ettirmişsiniz herkes böyle olmayadabilir. Bana sorulduğunda diyorum ki, yani o arkadaşımız mühendis ama mühendislik yapmak istemiyor, ben ona yapma diyorum kendini de artık böyle tanımlamazsın. Anandan insan diye doğdun insansın. İnsan her türlü bilgi birikimiyle iş yapabilir. Kendini burada daraltma çünkü yaşanacak da bir ömür var. Bunu da istemediğin bir işte yapmamak lazım diye düşünüyorum.

Ben sizlere başarılar diliyorum, Balkan coğrafyasında yaptığınız işin çok önemli bir misyon olduğunu da düşünüyorum ve değerlendiriyorum. Orada farklı bir ses olmak orda bize ait bir sesi de gündeme getirebilmek son derece kıymetli, sizlere kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

Read Previous

“TEKNOFEST yılmadan azimle çalışan milletimizin asil ruhudur”

Read Next

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda konuştu