İnsanın ömründe zor anlar olduğu gibi, toplumların, milletlerin, ülkelerin hayatlarında da zor anlar vardır. Doğada da her varlığın zor ve kolay anları varmış. Her zorluğun yanında bir de kolaylık var. Varlık sahnesinde oyuncular değişiyor, canlı, cansız, bireysel ve toplumsal düzeydeki oyuncular, bu kural olduğu gibi kalıyor. Peki, kendimizi zorluklar içinde bulduğumuz anlarda nasıl davranıyoruz. Biz insanlar arasında kimimiz kendi kendine acıyor, yalvarıp yakarıyoruz. Kimimiz ise kendine acırken etrafta suç kimde diye arıyor, mağduriyet edebiyatına dalıp zorluğun içerisinde kalıp duruyoruz. Her zorluğun yanında kolaylığın da olduğuna ait kuralı unutuyor, kendimizi toparlayıp bu kolaylığı keşfetmeye, zorluğu yenmeye mücadele etmiyoruz.
Bu kısır döngü acımalarla boğuşurken, zorluklarımızın asıl suçlusu olarak falan soydan, falan aileden, falan ırktan, falan milletten, falan dinden olduğumuzdan dolayı bize nefret besleyen birilerini ilan ediyoruz. İçimizde zorluklarla mücadele gücümüzü yitirmeye sebep olan nefret tohumları filizlenmeye başlıyor o zaman. Ve kolaylığın da orada, hemen yanı başımızda vadedilmiş olduğunu unutuyoruz. Yalan söylemeyen, sözünde duran, adil olan tarafından vadedilmiş bu kolaylık. Mağduriyet edebiyatına dalmışken O’nun sözünü göz ardı ediyoruz.
Göz ardı etmek inkara yakın bir şey. Evet, Müslüman olduğumuzu iddia ediyoruz. Hatta bazı zor durumlarımızı ötekilerin İslamofobisiyle açıklamaya çalışıyoruz. Yüce Hakk’ın Vaad’ını unutan, göz ardı eden Müslümanız… Suçlu kim? Suçlu benim demek önemli mi? Vadedilen kolaylığı görmediğim, O’nun sözüne inanmadığım için… İnsanın gücü sınırlı, ya zorluğuyla mücadele edecek, ya zorluğuna sebep olanla… Sebeple mücadele ettiğinde, zor durum olduğu gibi kalır… Yoksa zorluklarla karşı karşıya gelirken, bir an önce toparlayıp vaadedilen kolaylık peşinden koşsak, zorlukları yenip içinden çıksak, bize kötülük yapanı düşünmektense doğrudan içinde bulunduğumuz zorluklarla mücadele etsek… Sonra, zorluğun içinden çıktığımızda kolaylık verene şükretsek, bize kötülük yapandan intikam almayı düşünmeye bile vakit ayırmadan bir sonraki zaferi nasıl elde edeceğimizi düşünsek. Bir sonraki başarıyı, bu geçici aleme gelip gidenlere iyiliği miras bırakmayı, hayatlarına güzellik katmayı planlasak daha güzel olmaz mı?
Zorluklarımızın içerisinde çürüyeceğimize onları yenebiliriz. Zorluklardan yorulmuş başkalarına ışık tutup, daima hakikat söyleyen, her zorluğun yanında kolaylıkları vadedenin yardımına şahit olduğumuzu gösterebiliriz. Zorluklar içerisinde olanın elinden tutarak, bizzat vadedilen kolaylık olmaya gayret göstersek kötü mü olur? Kendini, bilgi birikimini, zihnini, bedenini, sağlığını güçlendirip, bir adım öteye gitsek kim bize ne yapabilir? Herkes kendi ülkesini, ilkesini geliştirse, beka için fani alemi güzelleştirmiş olmaz mıyız? Madem vadedilen kolaylık var, işte, tünelin öbür ucunda beliren ışık… Zorluklarda bir olup, zorluk içindekilerin yanında olabilir, kolaylıkları aramalarına yardımcı olabiliriz mesela. Birlik’ten yana olup, birliğin içinde olduğumuzu bir an için göz ardı etmeden…
Peki, zorluklarımızın müsebbibini ne yapalım dersiniz? Herkese, zerre kadar yaptığı iyiliği de, kötülüğü de gösterene havale edelim. Canımız, zihnimiz ve bedenimiz bize emanettir. Bulunduğumuz toprak parçası, vatan dediğimiz yer bize emanettir. Evlatlarımız bize emanettir. Komşularımız, yakınlarımız bize emanettir. Onlara iyilik yapalım, koruyalım, sahip çıkalım diye. Bu yeryüzü bize emanettir, bir sonraki nesillere güzel ve temiz bırakmamız için uğraşmamız gerekiyor. Zorluklarımız ve yanlarındaki kolaylıklarımız bize emanettir. Ömür dediğimiz bu imtihanlar süreci emanettir, hedefimiz başarılı olmaktır. Emanetlerimiz için hesap veririz, bize kötülük yapanların, nefret edenlerin, komplo yapanların hesabını değil. Mağduriyet edebiyatına, intikamlara, kendine acımaya ne vaktimiz ne de gücümüz var. Bizden sonra birileri dönemimizi araştıracak, tarih iyilik ve kötülük yapanlardan söz edecek. Fenada ve bekada kimin nasıl olduğu ortaya çıkacak.
Zalimden, kötülük yapandan, komplocudan, nefret edenden bana ne? Yeter ki her zorlukla mücadelem Bedir Savaşı’yla yazılsın. Yeter ki bu mücadelelerimde ganimet peşinden koşup Fahr-i Alem’in emrini unutmayayım. Yeter ki alnım açık kalsın. Yeter ki torunlarım benden utanmasın. Birey olarak benden, millet olarak benden, ümmet olarak benden utanmasın. Tarihte ismim zulüm rengine boyanmasın.