Oturdum, düşündüm. Sonra da geçmişe yolculuk yaptım. Nereden nereye dedim kendi kendime. Üniversite döneminde yazdıklarıma göz attım, koskocaman bir “AH” çıktı karşıma. Neden mi diye soracak olursanız yanıtlayayım. Üniversite dönemimde benimle birlikte farklı fakültelerde eğitim alan arkadaşlarımın (özellikle Doğu Makedonya’dan Üsküp’e eğitim için gelen birkaç kız öğrenci) zorluklarla mücadelelerine şahid oldum. Sonra da bugünün şartlarında eğitim almak amacıyla farklı şehirlerden gelen genç nesillere bir baktım. Ve “Ah, bizler nasıl da değiştik, değiştirildik” demekten kendimi alamadım. Nasıl da eğitim ve ahlakı aynı düzeyde götüremedik. Umutsuz olmayı sevmem, ama hem eğitimli hem de ahlaklı gençlere nasıl da ihtiyacımız var. Eğitimde ahlağı ilke edinenlere ne mutlu. Parlak nesiller ancak güzel ahlaklı gençler sayesinde ortaya çıkar, hani diyor ya Yüce Peygamber: “Hiçbir anne – baba çocuğuna güzel ahlaktan daha büyük bir miras brakamaz” diye…
Üniversite dönemi, yolu sevgiden geçen insanları tanımak ve arkadaş edinmek için iyi bir fırsat. Duygularını paylaşabileceğin arkadaş çevresi oluşturmak için güzel bir ortam. Duyguların gönüllerde açan çiçekleri olan şiirleri paylaşmak. Sevginin evrenselliğini, umut etmeyi, bekleyişin ardından gelen mutluluğu öğrenmeye çalışırdık birbirimizden, şimdilerde acaba neleri öğrenmek için yarışıyoruz. Moda dergileri, show programları mı, face arkadaşlıklarını mı… Bizler gerçekleşmesi imkansız gibi görünen, fakat gerçekleşen hayaller tutmayı, hedefler belirlemeyi… Susarken konuşmayı, konuşurken bağırmamayı ahlak örneği olmayı hedefleyelim.
Yoksa şimdilerde tören yarışları yapmayı adet haline getirdik, adeta yarışır haldeyiz. Törenlerin kişiler üzerinde önemli psikolojik etkilerinin olduğu bir gerçektir. Öncelikle bu törenler sırasında kişinin duyguları yoğunluk kazanmakta, çoşkunluk yaşanmaktadır. Daha çeyrek asır önce pek bilmediğimiz, şimdilerde normal gördüğümüz hangi değerin yerine geldiğini bile düşünmeye zahmet etmediğimiz yeni kutsallarımız olmaya başladı. Bazı ahlaki niteliklerimizin, dinden kaynaklanan geleneklerimizin yok olmasına alışıyoruz. Lakin bir takım bizden olmayan hayat tarzlarına rahatça “Hoşgeldin” deyip hemen uygulamakta zorluk yaşamıyoruz. Bizler adeta bir kabuk değişimi süreci geçirmekteyiz. Bir taraftan değişim istemezken diğer taraftan değiştiğimizin farkına varmak istemiyor gibiyiz.
Çocuklarımız aşağılık kompleksine kapılmasın diye abartılı “Doğum günü” kutlamalarına giriştik. Arkasından, son günlerde olduğu gibi ilkokul, lise, üniversite mezuniyet günlerini de büyük coşkularla kutlamaya başladık. İşsizlikten, yoksulluktan yakınan bizler mezuniyet törenleri için şaşalı hazırlıklara giriştik. Sevgililer günü de olmazsa olmazımız! Sizce değiştik mi, değiştirildik mi? Cevabı size bırakıyorum. Ramazan öncesi böyle bir muhasebenin de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tüm bunlar kendini gösterme çabası ve duyguların sahte gıdalarla doyurulmasıdır. Oysa Kur’an bu konuda bize Nasr Suresi gibi mucize bir kutlama yöntemi sunmaktadır. Bu Sure’nin verdiği mesaj şudur: Allah bir nimet verirse (bir başarı elde edilirse, bir muvaffakiyete nail olunursa) hamd ile Allah’a yönelmeli, O’nu tesbih etmelidir. Ramazan ayı öncesinde kendimizi yeniden inşa gayretine girelim. “Oku” ilahi emrinin gereğini yerine getirmekten uzaklaştıysak ona yaklaşmayı, bilincimiz kaybolduysa bilincimizi, davranışlarımız değiştiyse davranışlarımızı Yaradan’ın istediği kıvamda yerleştirmemiz lazım.
Manevi bereket mevsiminde, onbir ayın sultanı Ramazan ayı öncesinde kendimizi ahlaki yönden inşa etmeye, değiştik mi değiştirldik mi kavramlarının muhasebesini yaparak yeni bir inşa sürecine Bismillah diyelim.
Dua ile…