Tükiye’nin yetiştirdiği en büyük tarihçilerden olan ve “tarihçilerin kutbu” olarak bilinen Prof. Dr. Halil İnalcık dün uzun süredir tedavi gördüğü hastanede 100 yaşında vefat etti. Köprü Dergisi’nin 2006 yılında Prof. Dr. Halil İnalcık ile yaptığı söyleşiyi TİMEBALKAN okuyucuları ile paylaşıyoruz.
“Balkanlar’da Osmanlı Tarihi, Balkan tarihçileri tarafından tamamıyla ters ve çarpık bir şekilde aksettirilmiştir”
Prof. Dr. Halil inalcık’la Özel Söyleşi
Bütün tarihçilerin sevgiyle ve saygıyla andığı, ömrünü, çarpıtılmış Osmanlı tarihini düzeltmeye adamış Prof. Dr. Halil İnalcık dünyanın sayılı bilim adamları arasındadır. Makaleleri ve kitaplaryla sadece Türkiye’de değil bütün dünyada Osmanlı tarihine karşı farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Prof. Dr. Halil
İnalcık şu anda doksan yaşında olup, Bilkent Üniversitesi tarih bölümü kurucusu ve aynı zamanda orada öğretim görevlisidir. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Osmanlıyı çok iyi anlama ve anlatması onun hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet dönemini yaşamasından kaynaklanır. Prof. Mark L. Stein, Prof. Dr. Halil İnalcık hakkında “Onun çalışmalarını çıkarın, Osmanlı tarihinde hiçbir şey kalmaz” söylemi çok doğrudur çünkü o mevcut Osmanlı tarihi pastasında en büyük dilimi oluşturmuştur. Prof Dr. Halil İnalcık Osmanlıya ideolojik emellerinden dolayı önyargıyla yaklaşanlara belgeler ile cevap verip, görüşlerinin değişmesine sebep olmuştur. Osmanlı artık eskisi gibi okunmuyorsa bunu Prof. Dr. Halil İnalcık’a borçluyuz. Allah ondan razı olsun.
Köprü Dergisi: Osmanlı’nın Balkan fethi konusunda Balkan ve Dünya tarihçilerinin genel yaklaşımı ne olmuştur?
Balkanlar’ın Osmanlılar tarafından fetih problemi şimdiye kadar Balkan milli tarihçileri ve aynı zamanda onları kullanan batıdaki Balkan tarihçileri tarafından tamamıyla ters ve çarpık bir şekilde aksettirilmiştir. Şimdi bölgedeki bütün milli devletler kurulurken Osmanlı imparatorluğuna karşı düşmanlık onların milli hislerinin beslenmesi için bir vasıta olarak kullanılmıştır. Osmanlı tarihi de yakın bir zamana kadar hep bu gözle okundu. Biz Türkler bile maalesef Osmanlı’yı çarpık bilgilerle tanıdık. Mesela ben küçükken, ilk mektepten hatırlıyorum, Osmanlı’yı hep karanlık ve müşterik bir devir olarak okuduk. Çünkü Osmanlı devrini karanlık göstermek, ulvi hislerin ve milliyet politikasının normal bir neticesidir. Bunları tamamen düzeltmek lazımdır.
Köprü Dergisi: Bu konuda sizin bilimsel çalışmalarınız malumdur. Peki çalışmalarınız Balkan tarihçileri tarafından nasıl karşılandı?
Biraz önce zikrettiğim gibi Balkanlarda bilinen Osmanlı tarihini çarpıtılmışlıktan kutarmak ve düzeltmek için benim sekiz-on makalem çıktı. Bu makalelerim ümid ederim ki zamanla sizin derginizde özetlenerek yayınlanır. Bu makalelerimin başında “hristiyan tımarlar” gelir.
Ondan sonra bununla alakalı bir arşiv neşriyatımda oldu. Bu eser Balkanların bütün tarihini değiştirdi. Bu eserin Balkan tarihine yeni bir bakış kazandıracak kadar etkili olduğunu; mesela Bulgar tarih alimlerinin ifadelerinden anlayabiliyoruz. Bulgar tarihçileri ‘Balkanoloji şimdi İnalcık’ın araştırmalarıyla açılmıştır’ diyor. Ondan önce milli görüşlerle çok çarpık bir Osmanlı tarihi tanıtılmıştır. Makedonya’daki ve hatta Balkanlar’daki bütün tarihçilerin bu makaleleri okumalarını tavsiye ediyorum. Birde şundan çok büyük rahatlık ve gurur duyuyorum ki benim “Classical Age” isimli kitabım hemen hemen bütün Balkan dillerine tercüme edildi ve artık bu görüşle Balkanlarda Osmanlı devri kabul edilmeye başladı. Gerçekten bundan çok memnuniyet duymaktayım. Artık eski bağnazlıklar ve Osmanlı’ya karşı olan düşmanlıklar bertaraf edilmektedir.
Köprü Dergisi: Osmanlı’nın Balkanlar’ı fetih usulü nasıldı ve fetihten sonra buralarda neler yaptı?
Şimdi Osmanlı’nın Balkan fethinin nasıl olduğunu zikredersek, tabi şüphesiz savaş olmuştur. Osmanlı Balkanlara gittiğinde harp sırasında kan, ölümler ve katliamların olduğunu da inkar edemeyiz. Ama Osmanlı padişahları bu bölgeleri aldıktan sonra hem köylüyü hem de isyan etmemiş olan aristokrat tabakayı kendi himayesi altına aldı. Mesela reayanın, eski ufak Bulgar ve Sırp krallıklarında tabii oldukları çok ağır angaryaları Osmanlı kaldırdı veya bir tek vergiye, çift vergisini irca ederek, o köylü için çok daha uygun bir vergi sistemi getirdi. İkincisi aristokrat sınıflara ve askeri sınıflara karşı da çok ılımlı bir siyaset izledi. Eğer bu aristokrat sınıflar Osmanlı’ya karşı savaşmamış veya isyanda bulunmamış ise onları kendi timar rejimi içine aldı, yani onlara timar verdi. Mesela o dönemdeki bazı önemli senyörlere çok büyük timarlar zeametler verdi. Benim bu konuyla ilgili 1432 tarihli ‘Arvanid Sancağı’ defteri isminde bir çalışmam vardır. Bu çok önemli bir vesikadır. Burada biz yerli bir çok eski Arnavud senyörlerine timar, zeamet verildiğini görüyoruz. Ondan sonra ‘Rumeli’de Hristiyan Sipahiler’ isminde bir makale yazdım. Bu eserimde de Arnavud senyörlerinde ziyade Bulgaristan, Sırbistan ve başka bölgelerde de aynı sistemin tatbik edildiğini belirttim. Fakat Balkanlar Osmanlı idaresinde birleştirildi. Bu topraklardaki toplumlar Osmanlı’nın buraya gelmesinden önce sürekli mücadele halinde idiler. Tabi bundan halk, özellikle köylü mutazarrı oluyor. Osmanlı’nın himayesi altında Balkan köylüsü bir kere huzura kavuştu. Çok makul ödenen bir vergi ile köylü Osmanlı’nın rejimini çok kolay benimsedi. İkincisi Konstantin Yuricek’in ifadesiyle Osmanlı Devleti’nin idaresi altında Balkan birliği kurulduğu için küçük devletler arasındaki gümrük tımarları yıkıldı ve bütün Balkanlar bir ticaret bölgesi halini aldı.
Köprü Dergisi: Osmanlı’nın Balkanlar’da diğer önemli icraatlerinden bahsetmek gerekirse bize neler söyleyebilirsiniz?
Bu konuda ilk önce Balkanlar’daki şehirleşme hakkında da biraz bahsetmek gerekir. Osmanlı buraları ticaret bölgesine çevirirken aynı zamanda burada yeni şehirler kurdu. Hiç şüphesiz Osmanlı devrinde Balkanlarda şehir hayatı ve şehirlerin sayısının artması göze çarpan bir hadisedir. Bir diğer önemli husus ise emniyettir. Mesela Bulgaristan veya Makedonya üç asır hiçbir yabancı istilasına maruz kalmamıştır. Halbuki eskiden senyörler ve küçük krallıklar arasındaki mücadelelerden köylüler çok sıkıntı çekmekte idi. Yani Osmanlı Balkanlara bir barış ve refah getiren bir rejim olarak bilinmektedir. Balkanların şimdi merkezi Edirne olmuştur. Osmanlı bölgeye geldikten sonra Ortodoks klisesini bile himayeti altına almıştır. Benim neşrettiğim Arvanid defterlerinde metropolitlere timar verildiği ortaya çıkıyor. Yani düşünsenize kiliseye bile maaş veren bir devlet. Farklı dinlerin mensuplarına bu kadar ayırım yapmaksızın adil davranan bir rejime tarihte bir kez daha rastlanmamıştır.