Bizler bırakın insanlarla, saksımızdaki çiçeklerle bile dertleşen bir toplumduk. İnsan yetiştirmek öyle kolay değil. Devamlı muhabbet aradaki sevgiyi de samimiyeti de artırır. Düşünün, annelerimizi evlerinde yalnız kaldıkları zaman balkondaki çiçeklerle konuşurken yakalarız bazen. Ne kadar çok muhabbet olursa o kadar güzel çiçekler yetişir. İki kişi evlendiğinde bile “Allah muhabbet versin” deriz, her şeyin başında muhabbet vardır. Günümüzde buna diyalog deniliyor, daha modern bir deyiş olduğu için pazarı da çok bu diyaloğun. Ülkeler arası olsun, kültürler arası olsun ne kadar çok diyalog o kadar çok anlaşma. Siyasette de bir işi başarmak, bir konuda anlaşmak istiyorsan, önce o diyalog sürecinden geçmen gerek.
Siyaset zor bir iş tabii, başarılı bir siyasetçi olmak ise çok daha zor. Devamlı halktan destek alman gerek, halkın isteklerine kulak vermen gerek, şehirlerinin dilinden anlaman gerek. Osmanlı dönemiyle ilgili bazı anekdotlarda, hep padişahın arada bir esnafın içine karıştığını, kimliğini gizlediğini ve onlardan biri gibi görünerek onların dertlerini dinlediğini duyarız. Yönetmek masa başında oturarak olmuyor. Ülkeni geliştirmek istiyorsan halkınla ve şehirlerinle devamlı güzel bir muhabbetin içinde olmalısın. Halktan biri gibi davranan liderler zaten her zaman kazanmıştır.
Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan en güzel örneklerden biridir günümüzde. Onun başarısını merak edenlerin halkıyla olan muhabbetine bakması lazım. Erdoğan’la ilgili aklımda kalan en güzel resim “Çay var mı?” hareketidir. Konuşmadan, sadece halka has olan o hareket, bardağı tutar gibi, kaşığı karıştırır gibi yapılan o hareket. Bırakın konuşmayı, konuşmadan anlaşmak bu olsa gerek. Bazı ülkelerde halkın içine karışmış bazı liderlerin resimlerini görürüz, medya bunu pazarlar, ama öyle bir görüntüdür ki “haberim yokmuş gibi çek” olduğu aşikârdır. Artık insanlar neyin samimi neyin samimi olmadığını görecek kadar uzmanlaştı. “Muhabbet” bizim “diyalog” onların.
Makedonya, yerel seçimlerden yeni çıktı, birkaç ay önce de yeni hükümet kurulmuştu. Peki nasıl oldu da 15 yıllık bir hükümet gitti yerine yenileri geldi? Eski hükümet neden kaybetti? Yeni hükümet neler vaat etti? Yerel seçimlerden sonra kim kazandı, kim kaybetti? Bütün bu soruları birkaç gündür soruyorum kendi kendime.
Siyasetle ilgili yazmayı sevmem ama söz konusu şehirler ve belediye olunca insan yazmadan duramıyor. Özellikle Üsküp benim gibi birinin içinde yara olan bir şehir. Parlamento seçimlerinden sonra altı ay hükümet kurulamamıştı. Eski iktidar sandıktan lider çıksa da koalisyon konusunda anlaşamadı ve ikinci parti olan Sosyal Demokratlar, Arnavut partilerinden olan milletvekili imzalarını da toplayarak hükümeti kurma yetkisini aldı. Birlik ve beraberlik çağrısıyla, hep birlikte hükümeti yönetme ve eski hükümetin yolsuzluklara karışmış isimlerini gün yüzüne çıkaracaklarını vadetmişlerdi. Sosyal Demokratlar, yani SDSM, Arnavut tarafından BDİ ve Aleanca (Arnavut İttifakı) ile koalisyonda bulunarak hükümeti kurdu. Besa Hareketi ise yolsuzluklarla suçlanan bazı siyasetçilerle bir arada bulunamayacağını açıklayarak, muhalefette kalıp bunlarla savaşacağını ilan etti. Arnavut tarafında da birilerinin muhalefette kalmasının siyaset açısından daha sağlıklı olacağını düşündüler herhalde. Yerel seçimleri de tüm partiler dört gözle bekliyordu. Yerel seçimler bir şekilde ilerde olacak parlamento seçimleri için ayna olacaktı.
Makedonya’da yeni biten yerel seçimlerin en büyük kaybedeni VMRO partisi oldu. İktidarken muhalefete düştü, ardından elinde olan birçok belediyeyi de kaybetti. Bu da Makedonların bu seçimlerde artık kimin tarafını seçtiğini gösteriyor. Halk belli ki eski seçimlerde baskı altında kaldığı için devamlı oylamış, bu sefer hükümette olanların tarafını seçmişti. Bir siyasetçi için en zor şey kendi seçmenini kaybetmektir. Halkın güveni her şeyden önemlidir.
Makedonya’yı biliyorsunuz, ortasından geçen bir nehir bulunur, Vardar; batı bölgesindeki şehirlerde çoğunlukla Arnavutlar ve Türkler yaşadığı için bu şehirlerin belediye başkanları da Arnavut partilerinden olur. Türkler geçen seçimlerde olduğu gibi merkez Jupa belediyesinde yine Türk başkanını seçti. Diğer şehirlerde Türkler dağınık bir şekilde yaşadığı (ama yine de bir oy potansiyeli olduğu) için ikinci tura kalan adaylarla ilgili yeniden bir görüşme yapılır ve yarışa kalan iki partiyi seçmeleri gerekir. Buraya kadar her şey normal, Makedonya’da üç Türk partisi var. THP, SDSM ile koalisyonda olduğu için baştan beri aynı yolda kaldı ve birçok belediyede meclis üyesi çıkardı, TDP ilk turda VMRO ile koalisyonda olduğu birçok belediyede onlar da meclis üyesi çıkardı, bu şekilde ister iktidar ister muhalefette olsunlar birçok belediyede Türk meclis üyemiz var artık. Aynı şekilde üçüncü parti olan TBMH de VMRO ile koalisyonda olduğu için kendi meclis üyeleri oldu. Partileri ne olursa olsun, bu kardeşlerimizin bizim hayrımıza çalışacaklarını umut ediyor ve yollarında başarılar diliyorum. Rekabet iyidir, “iyilikte yarışmak” ise en güzelidir. Yerel seçimlerde 35 belediye başkanını seçemedi ve iki hafta arayla tekrar bir seçim yapıldı. Daha önce yazdığım “Ayvarı karıştırma nöbeti” yani.
Müslümanların yaşadığı ve yarıştığı birçok önemli şehir ve belediye için yarış başlamıştı. En önemlileri Kalkandelen, Üsküp’ün Çayır, Gostivar, Struga, Kırçova, Debre belediyeleriydi. Birkaç yıldır yolsuzluklarla suçlanan ve aynı zamanda suçlandığı taraf ile koalisyonda olan ve yerel seçimlerde de bu birlikteliği bozmayan BDİ ve SDSM bir tarafta yer aldı, diğer adaylar ise ya Besa hareketinden ya da Aleanca (Arnavut ittifakı) partisindendi. Bu sefer bu iki parti birbirlerini destekleyecekleri anlaşmayı imzaladı. Arnavutlar açısından bu birleşme çok önemliydi, halk bunu çok sevdi.
En çok şaşırdığım konu ise TDP’nin koalisyonda olduğu VMRO’dan sonra SDSM’nin desteklediği partiyi desteklemesiydi. Duruş siyasette çok önemli, her şeyi kaybet ama duruşunu kaybetme. Halk muhabbet sever çünkü. Bu birleşme sonucu BDİ katıldığı her mitingde yanına kendi genel başkanından çok SDSM Genel Başkanını davet etti. Bu, Arnavutları biraz rahatsız etti. Eski hükümeti devirmek için çabalayan SDSM, eski hükümetin ortağıyla ortak olmuştu. Haliyle Arnavutlar da buna tepkiliydi. Özellikle 2001 yılında yaşadığımız krizin baş aktörlerinden olan ve Lübeten köyünde birçok Arnavut’un ölmesine sebebiyet veren eski bir komutan da bu mitinglere iştirak edince halk iyiden iyiye öfkelendi.
Çayır belediyesinde yaşayan biri olarak şunu söyleyebilirim: Bir gün kapı zilim çaldı, kapıyı açtım ve karşımda Başbakan Yardımcısı vardı. Kendi partisi için destek turuna çıkmıştı. Seçimlerin tansiyonunu buradan anlayabilirsiniz. Ve bu tansiyon birçok şeyin habercisiydi. Bir taraf “neye mal olursa mal olsun kazanmalıyız” mesajını verdi, diğer taraf ise halkın isteği ve desteğiyle yol aldı. Kim kazandı dersiniz?
Kazanan kıl payı kazandı, kaybeden ise belki de asıl kazanandı, bunu zaman gösterecek. Makedonya’nın siyasi arenası ilginç bir şekilde hareketlendi. Arnavutlar güçlü bir muhalefet kazandı, yıllardır sönük bir muhalefet vardı çünkü. Bütün partiler birileriyle işbirliği içinde olduğu için suçlandı. Birileri Sorosçu, birileri Erdoğancı denildi. Ya muhabbet ya diyalog, yine aynı yere geldik işte.
Allah herkese muhabbet versin, vesselam…