Yaşları 14 ila 17 arasında değişen ve birçoğunun kötü muamele ve istismara maruz kaldığına inanılan kayıp mülteci çocukların sayısının bu senenin başından itibaren ikiye katlandığı bildirildi.
Savaşın yıkıma uğrattığı ülkelerden gelen mültecileri barındırma gibi muazzam bir vazifede başı çeken Almanların, konuyla ilgili gösterdiği iyi niyet ve acıyı paylaşma halinin misli görülmemiş bir seviyede seyrettiği ifade ediliyor. Ancak, Almanya’nın bu ‘iyi’ tarafının yanında bir de ‘kötü’ tarafı var. Bu karanlık tarafı ise ırkçıdır ve hep ırkçı olacaktır.
Almanya’daki Almanlara güvenmeyip neticede ülkeden ayrılmak isteyenlerle empati kuruyorum. Alman yetkililerin sekiz Müslüman’ın öldürülmesinden sorumlu olan NSU’ya (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) destek verdiği haberinden beri ben de toparlanmış bavullarımın üstünde oturuyorum. Almanların geçmişlerinden ders alıp almadığı konusu su götürür. Almanya’daki Müslümanlar için korku duyan ve onların başına kötü şeylerin gelebileceği endişesi taşıyan insanların kaygılarını tamamen anlayabiliyorum.
Bu benimkisi, Alman yetkililerin, Alman Federal Kriminal Dairesi (BKM) tarafından da teyit edildiği haliyle, 9 bin Müslüman çocuğun ortadan kaybolmasını araştırması ve sistemin bütünlüğünü korumak için ciddi önlemler alması için bir yakarış ve çağrıdır.
Hükümetten cevap bekleyen insanların yaşadığı hayal kırıklığı da giderek artıyor.
Kaybolan çocukların akıbeti meçhul, fakat DAEŞ tarafından istihdam edilmiş olma gibi korkutucu bir ihtimal de dâhil olmak üzere, insanın aklına muhtelif senaryolar geliyor.
Almanya’ya daha iyi ve güvenli bir gelecek umuduyla hüsnükabul görerek alınan bu çocukların emniyetinden evvela Alman makamlar mesuldür. Bu makamlar, meseleye dair kapsamlı bir tahkikat gerçekleştirmek, ciddi şekilde faaliyete geçmek ve tahkikatın neticesinde halkı avutmaya kalkmamak suretiyle sorumluluklarını yerine getirmezlerse, dünya tekrar, (bu sefer Yahudilere değil) Müslümanlara yönelik nefret suçundan dolayı, Almanlara bir kez daha kem gözle bakacaktır.
Hükümet, medya ve güç sahibi herkes, kitleleri yanıltmada pek mahir, tıpkı NSU davasında katledilenlerin bir çete yahut mafya kavgasının kurbanları olduğunu söyleyerek yaptıkları gibi. Herkes çoktan unuttu mu? Yine tıpkı NSU davalarında olduğu gibi, açılacak başka bir dava ve soruşturma, yetkililerin kendi gündemlerinin bir parçası olarak çok daha büyük bir problemi örtbas ettiğini ve bunca çocuğun kaybolmasının bir mafya işi falan olmayacağını ortaya çıkaracak olmakla birlikte, Almanya’nın itibarına vurulmuş ciddi bir darbe olacaktır.
Geleceğimiz olan çocuklarımızın korunması gerekiyor. Ölü veya kayıp bir çocuk dahi çok fazladır! Yetkililer vazifelerini uygun şekilde ifa etmeli ve hükümetimiz bu sorunla mücadele etme yöntemi konusunda tamamıyla şeffaf olmalıdır. Polis, olanları aydınlatmak ve en önemlisi, Almanya’yı yeniden emniyetli bir yer haline getirmek için bu davayı soruşturmalı ve çözmelidir.
NSU cinayetlerini ve Alman makamlarının NSU davalarındaki rolünü unutmamak gerekir. Dokuz bin Müslüman evladı, Almanya gibi bir ülkede, birkaç aylık bir zaman zarfında ortadan kaybolabiliyorsa, o zaman insan endişelenmeli ve teyakkuz halinde olmalıdır! Zira mesele bugün mülteci çocuklar meselesiyse, yarın gayet muhtemeldir ki Almanya’yı on senelerdir vatan tutmuş diğer Müslüman çocuklarının başına da aynısı gelebilir.
Birkaç ay gibi kısa bir sürede 9 bin çocuğun kaçırılması gibi endişe verici bir durum, gerçek bir tehdittir ve bir ikaz olarak görülmelidir. Bu çocukların başına ne geldi bilemiyorum; seks kölesi yapılmak için satıldılar mı, yoksa yasadışı organ mafyasın eline mi düştüler, bir fikrim yok. Ama bildiğim bir şey var ki, o da Almanya’nın milyonlarca Yahudi’yi sistematik olarak katletmekten kaynaklanan çok büyük bir “tecrübe”si olduğu. Bu yüzden bazı çevrelerde, Almanya’nın geçmişinden ders almadığına ve bugün bu korkunç geçmişin, Yahudiler yerine Müslümanlara yönelerek pekala tekerrür edebileceğine dair spekülatif fısıldaşmalar yaşanıyor. Sekiz Müslümanın bundan sadece birkaç yıl önce, resmi yetkililer tarafından desteklenen Naziler tarafından öldürüldüğünü unutmayın.
Sadece Alman değil, aralarında ABD menşelileri de olan 17 istihbarat servisi, 17 cinayet masası, 17 devlet güvenlik kurumu ve daha nice düzenleyici kurumun bulunduğu ve sözde güvenli bir ülke olan Almanya’da, bu kurumlardan en az birkaçının olanlardan haberi olmaksızın, 9 bin Müslüman çocuğun, yer yarılıp da içine girmiş olması mümkün değil. O yüzden kimse bana şunu söylemesin: 9 bin Müslüman çocuk öylece kayboldu ve bu saydığım kurumların hiçbirinin ne olduğuna dair bilgisi yok.
Bu yazı Almanya’da yaşayan yaklaşık 4 milyon Müslüman’ın bu “Alman zamanlar”da dikkatli olması için de bir çağrıdır.
AA