Orucumuzu Allah kabul etmesi duasıyla Bayram Namazını kıldım.
Filistin şehitlerine ve İsrail rejiminin terörüne maruz kalan halkına, cemaat olarak birlikte dua edemediģimize üzüldüm. Ne Bayram’a ne kıldığımız namaza yakıştıramadım.
Özünde, merhamet, sadakat, yardımlaşma, paylaşım, barış ve barışıklık olan Bayram’a büyük bir haksızlık, oldu. Bayram adına ezilmişlik yaşadım. Hayal kırıklığına uğramış olmanın verdiği üzüntüyü, evde Filistinliler için iki rekat namaz kılarak, dağıtmaya çalıştım.
Üstelik, Miloşeviç rejimini hatırladım. Yüzbinlerce Kosovalının evlerinden sürüldüğü 1999 Mart’ının 28. gününe rastlayan Bayram gününü hatırladım. Bayram Namazı’ni kılmak için camiye gelince, kapılar kilitliydi. Kapıdan geri dönüşümün üzüntüsü hiç bitmedi.
Hz Ali, “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz”, der.
Savunmasız insanların üzerine karadan havadan silahlı, bombalı saldırılar, uygulanan şiddet, terör karşısında kayıtsız kalmak, insanlığın çok agrına gidiyor.
Haksızlıklar karşısında seyirci kalmak, günün birinde uğrayabileceğiniz haksız durumlarda yalnız kalmak demektir.
Filistin konusuna gelince Kudüs, Allah’ın birliğine inanan dinlerin kutsal merkezidir. Benim, senin değil, hepimizindir.
Bu geçici Dünyamızda bütün kötülüklerin kavgaların, dargınlıkların savaşların en büyük sebebi de, “Benim” diyen, diller ve fikirlerdir. “Bizim, hepimizin” diyerek, paylaşımcı bir yaklaşım ve anlayış, her yerde ve her durumda bu kötülüklerin sonunu getirebilir, engelleyebilir.
Doğrusu, “benim, bizim” dediklerimizin hepsi, Allah’ın bizlere emanetidir. Emanete ihanetin faturası ise genelde büyük olur. Bu nedenle dünyadan göç etmeden bunu fark edebilmek, çok önemli.
Allah’ın bu bilincimizi eksik etmemesi dileğiyle, sevdiklerimizle birlikte neşe içinde bir Bayram diliyorum.
İçimdeki burukluğu atamadım. Fakat, yine de Filistin’de barış gülleri elbet açar umuduna sarıldım.