Italy Adopts $30 Billion of Cuts in EU Deficit Push…The Italian national flag flies above Piazza Venezia in Rome, Italy, on Wednesday, May 26, 2010. Prime Minister Silvio Berlusconi said Italy’s planned 24.9 billion euros ($30.4 billion) of budget cuts over the next two years are “absolutely necessary” to defend the euro and protect Italy. Photographer: Victor Sokolowicz/Bloomberg
İtalya’da bugün yapılan referandum, İtalya açısından kapsamlı bir anayasal dönüşümü beraberinde getirirken AB açısından da birçok riski ve meydan okumayı ortaya çıkarma potansiyeline sahip.
Birleşik Krallık’ın Brexit kararı, ABD’de Trump’ın seçimleri kazanması, mülteci krizi sebebiyle tehlikeye giren Schengen sistemi, terör saldırıları ve tehdidi, yükselen aşırı sağ ve artan ekonomik tehditler sebebiyle iyi bir yılı geride bırakmayan Avrupa Birliği (AB) için, olumsuz sonuç doğurabilecek bir diğer önemli gelişme de bugün İtalya’da yapılan referandum.
Referandum İtalya açısından kapsamlı bir anayasal dönüşümü beraberinde getirirken AB açısından da birçok riski ve meydan okumayı ortaya çıkarma potansiyeline sahip. Son dönemde gerilimli bir zeminde devam eden İtalya-AB ilişkilerinin, referandumdan sonra hangi zeminde yürütüleceği ise merak konusu haline geldi. Bütçe konusunda Brüksel ile anlaşamayan ve mülteci kriziyle ilgili yeterli destek görmediklerini belirten İtalya Başbakanı Matteo Renzi, AB’nin 2017 bütçesini veto edebileceklerini ifade ederek ilişkilerin geldiği boyutu gözler önüne serdi. Böyle bir ortamda yapılan referandum olumsuz neticelendiğinde, AB açısından birçok krizin ortaya çıkması ihtimali doğuyor.
Muhalefetten ‘anti-demokratik sistem’ eleştirisi
İtalya tarihindeki üçüncü referandum olan oylama, monarşiden itibaren yapılacak en kapsamlı anayasal reform olacak. Başbakan Matteo Renzi’nin sekreteri olduğu Demokrat Parti tarafından oluşturulan yasa teklifi, büyük tartışmaları beraberinde getirdi. Söz konusu düzenleme, İtalya’daki parlamenter sistemin güç dengelerini değiştirerek siyasi istikrarı sağlamayı amaçlıyor. Düzenleme Senato’nun yasama yetkilerini törpülerken, daha güçlü bir siyaset mekanizması oluşturarak zayıf hükumetlerle güçlü bir yönetim ortaya koymayı hedefliyor.
Söz konusu düzenlemeye muhalefet partileri oldukça tepki gösterdi ve Başbakan Matteo Renzi’nin referandumda ‘hayır’ çıkması durumunda istifa edeceğini açıklamasının da etkisiyle tasarıya karşı pozisyon belirledi. Tasarıyı desteklemeyerek referandumda hayır oyu vereceğini ifade eden muhalefet partileri arasında Beppe Grillo’nun 5 Yıldız Hareketi, eski başbakan Silvio Berlusconi’nin Forza İtalia Partisi ve Matteo Salvini’nin Lega Nord Partisi de yer alıyor. Muhalefet partileri tasarının özensiz hazırlandığını ve hükumete çok fazla yetki verdiğini ifade etti. Ayrıca düzenlemenin parlamentodaki tüm siyasi partilerin görüşü alınarak uzlaşma ile yapılmadığı ve Başbakan Renzi’nin anti-demokratik bir sistemi dayatmaya çalıştığı gerekçesiyle tasarıyı sert bir şekilde eleştirdiler.
Muhalefet partilerinin bir diğer eleştiri noktasını ise senatonun gücünün azaltılması oluşturuyor. Muhalifler, senatonun güçlerinin kısıtlanmasının, iktidar üzerindeki denetimi azaltacağı düşüncesiyle tasarıya tepki gösteriyorlar. Ayrıca senatonun güçsüzleştirilmesinin ve senatörlerin seçilme şeklinin değiştirilmesinin, eyalet çıkarlarının ülke yönetiminde tam olarak temsil edilmesini engelleyeceği endişesi de hâkim. Bu durumun İtalya demokrasisini olumsuz etkileyeceği düşünülüyor.
Referandumun muhtemel yansımaları
İtalya ile AB arasında bir süredir yaşanan gerilimin, referandumdan hayır sonucu çıkması durumunda zirve noktasına ulaşması ve ilişkilerin daha da sıkıntılı bir hal alması kuvvetle muhtemel. İtalya’nın parlamenter sistemiyle ilgili olan ve AB ile doğrudan bir alakası bulunmayan bu referandumu AB açısından çok önemli kılan husus ise İtalya’da artan aşırı sağın ve AB karşıtlığının gölgesinde oylamaya gidilmesi. Başbakan Renzi’nin referandumdan ‘hayır’ çıkması durumunda istifa edeceğini açıklaması, AB karşıtı, popülist muhalefet partileri için ciddi bir fırsat. Bu muhalefet partileri, anti-demokratik olduğunu düşündükleri tasarıya karşı pozisyon alarak hem İtalya’nın kadim parlamenter sisteminin aşınmasını engelleyecek hem de AB destekli siyasetçilerden kurtularak aşırı sağ temelli düşüncelerini meşru bir zeminde güçlendirebilecek. Muhalefet partilerinin referandum sürecinde İtalya’nın AB ile ilişkilerini sık sık gündeme getirmesi tesadüf değil. Bu şekilde, muhalefet hem İtalya’da yükselen AB karşıtlığını referandum karşıtı cepheye yönlendirme hem de seçmen kazanarak referandum sonrası süreçte pozisyonlarını tahkim etme imkanı elde etti.
Hayır oyu çıkarsa?
İtalya’da gerçekleştirilen son anket sonuçları ise referandumda hayır oyu kullanacak seçmenlerin epey önde olduğunu gösteriyor. Anketlere göre, 2016 yılının ilk aylarında referanduma evet diyeceklerin oranı yüzde 60’ı geçerken, bu oranın epey düştüğü ve Kasım ayında hayır oyu verecek seçmenlerin oranının yüzde 50’yi geçtiği görülüyor.
Ekonomist Holger Schmieding ve Deutsche Bank, yüzde 60 gibi bir oy oranıyla referandumda hayır çıkacağını tahmin ederken, J.P. Morgan, Başbakan Renzi’nin başarı şansının yüzde 30 olduğunu ifade etti. Oylamada ‘hayır’ çıkmasının sadece ulusal değil, uluslararası düzlemde de birçok sonucu olacağı kesin. Öyle ki İtalya’daki referandum, Brexit’ten sonra Avrupa’nın yüzleşeceği en ciddi kriz olarak tanımlanıyor. Bazı uzmanlar Brexit kararının siyasi sonuçlarının olduğunu, fakat Avro Bölgesi için bir risk teşkil etmediğini, İtalya’daki referandumun sonuçlarının ise Avro Bölgesi için bir krizi beraberinde getirebileceğini ifade ediyor.
Referandumda ‘hayır’ sonucu çıkmasının en önemli etkisinin ekonomiye olacağı açık. Başbakan Renzi’nin referandumda ‘hayır’ çıkması durumunda istifa edeceğini açıklaması, ülkenin politik bir istikrarsızlığa sürükleneceği ihtimali nedeniyle yatırımcıları endişelendiriyor. Söz konusu istikrarsızlığın ise İtalya’nın bankacılık sistemindeki yapısal sorunları derinleştirmesi ve tahvil piyasasını bozması muhtemel. Özellikle AB ile iyi ilişkiler yürüten siyasetçiler, referandumun olumsuz sonuçlanmasının İtalya’daki ekonomik birliğe zarar vereceğini ve pazar karmaşası ortaya çıkarabileceğini ifade ediyor. Ekonomistler her ne kadar yakın gelecekte İtalya’nın Avro’dan çıkmasını muhtemel görmese de, bu yönde atılacak adımların ülke ekonomisini olumsuz etkileyeceğini söylüyor.
AB için Brexit’ten daha ciddi bir kriz olabilir
Bir diğer endişe kaynağı ise gündeme gelebilecek erken seçimde, 5 Yıldız Hareketi gibi popülist ve aşırı sağcı partilerin güçlenerek iktidara gelmesi ihtimali. Bu durumda İtalya ile AB arasındaki ilişkilerin daha karmaşık ve gerilimli bir hal alacağını söylemek mümkün. Zira 5 Yıldız Hareketi lideri Beppe Grillo, İtalya’nın AB’de kalıp kalmayacağını referanduma götürme sözü verdi ve Avro’dan çıkılması konusunda aktif bir propaganda yürüttü. Özellikle İtalya’daki sorunların ulusal yöntemlerle çözülmesi gerektiğine inanan ve AB’ye kuşkuyla yaklaşan 5 Yıldız Hareketi ile Lega Nord Partisinin yeni bir hükumet için birleşmesi, İtalya’nın AB üyeliğinin sonunu getirebilir. Brexit kararı ve Trump galibiyetinden sonra, böyle bir gelişmenin AB için daha büyük bir kriz anlamına geleceği açık.
Referandumdan ‘hayır’ çıkması durumunda İtalya’nın ertesi gün Avro birliğinden çıkacağı görüşü abartılı olsa da, AB’ye şüpheci yaklaşan kanadın güçlenmesine kesin gözüyle bakılıyor. Aşırı sağ hareketlerin güç kazanması durumunda, anayasayı değiştirmek için yeterli çoğunluğa sahip olmamaları sebebiyle ittifak arayışına yöneleceği ifade edilse de, bu durum İtalyan siyasi hayatında bir kırılmayı beraberinde getirecek.
AB’nin geleceğine ilişkin soru işaretleri
Dolayısıyla referandum, Avrupa’da aşırı sağın yükselişinde kritik eşiklerden birini oluşturuyor. Referandum sonrası İtalya’da siyasi ve ekonomik krizin baş göstermesi durumunda AB ülkelerinin nasıl bir tepki vereceği ise merak konusu. Her ne kadar Almanya Anayasa Mahkemesi sınır ötesi ekonomik kurtarma operasyonlarına karşı olduğunu belirtse de, Merkel böyle bir durumda yeni bir Yunanistan’ın ortaya çıkmasını engellemek için muhtemelen harekete geçecektir.
Sonuç olarak referandum, Avrupa’da kuzeyin zengin devletleri ile güneyin ekonomik olarak kırılgan ülkeleri arasındaki uçurumu derinleştirme potansiyeli taşıması bakımından önemli. Ekonomik darboğazlar ve mülteci krizi gibi sebeplerle belirginleşen politik ayrılığın, referandum sonrasında ortaya çıkabilecek siyasi bir kriz ile daha çok derinleşmesi ihtimali var.
2016 yılında Brexit kararı ve Trump zaferi gibi gelişmelerden sonra AB’nin geleceğine yönelik artan karamsarlığın, İtalya’daki referandumda ve sonrasında Hollanda, Fransa ve Almanya’da yapılacak seçimlerde aşırı sağı güçlenmesi veya iktidara taşıması ihtimali dikkate alındığında, 2017 yılında daha da derinleşmesi ihtimali hiç de yabana atılmamalı.
[Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı, aynı zamanda SETA’da dış politika uzmanı olarak görev yapmaktadır]