Sadece yarını değil, obürgünü de düşünceğiz. Varsayalım, veya tahminde bulunalım, şu anımız kadim parlak geçmişimizle, mazimizle köprü kurdu ve geleceğe doğru devamlılık sağlanıyor ve sağlanacak. Ancak yanılgılardan sakınalım. Köprü bir olumlu, müspet bir semboldür ama manası manevi çapımızın ihtiyaçlarını karşılamıyor. Bizim çok köprülerimiz zaten var. Bize gereken yeni bir Ferhat’tır. Neden mi? Çünkü yeniden taşları, kayalıkları, hatta gerekirse dağları eritecek damarımızdaki güç ondadır. O ise Anıtkabir’in Yörük motifli tavan süslemelerinde endişelerini gizlemeye çalışıyor. Köprü değil, yol! Bu da nerden çıktı diyenler olacak. Beyefendiler, Ergenekon’dan çıktı bal gibi yol göstericisiyle. Manas yazılmaya ve söylenmeye devam etmeye gelsin, ikinci bir destan başlatmak gerek! Kılıcımız, kalemimiz iki cihanda keskin olagelirken, ikinci destanımız bundan sonra nice bin yıllara Mete Han’ın sesini yükseltebilecek güçte olduğundan karşıdakiler kendimizden dahi daha emin.
Günümüz Ergenekon’u çok çetin. Çıkış için sadece eritmek yeterli olmayacak, akıncı hızına erişerek doğrudan Çin seddinin ötesindeki derinde muhafaza edilmiş barut depolarını ateşe vermeye her an hazırlanmak kaçınılmaz.
Uyku Oğuz’un en büyük düşmanıdır! Demiş zaten öngörülü ata ruhu.
Paravanlar koyup rüyayı putlaştıranlar en yeni tip şirk icra ederken tabi ki bunun cezasının en büyük olacağının farkında değiller. Farkında olsalardı böyle bir saçma sapan senaryonun Cihanda cennet oluşturma illüzyonuna kapılmazlardı. Helen ve Romen putperestliği, yani çok tanrılığına dayanarak yeni Prometeus insana ölümsüzlük bahşedecekmiş. Kötülerin ölümsüzlüğü!
Ancak kainat kanun ve kurallarına sadık olan bizlerin bengiliğine bu senaryo işlemez, sadece kan döktürür ve paravanın diğer tarafında hesaplaşmayı tetikler. Paravanın diğer tarafı darken neyi kastediyorum merak ediyorlar. Yani onların gizlediklerinden neleri biliyorum. Ha! Barış Manço yeniden doğdu ama bu kez Savaş Manço.
Biraz soğutalım ve yakın Makedonya Türk geçmişine inelim. Akbelge ve Ötanazi arasında bir bağlantı kuruyorum, görüyorum, duyuyorum. Vasa Çubriloviç-Rankoviç-Garaşanin üçgeninin menşei Yan Sobietski’nin nesli.
Şimdilik bu kadar. Köşe yazılarımı okumaya devam edin.