Evli ve iki çocuk babası olan Salih Gültekin, Bab – ı Alem, İHH gibi kurumlarda görev aldıktan sonra Yunus Emre Enstitüsünün Ankara’daki merkezinde Özel Kalem Müdürlüğü görevini yürüttü. Enstitünün Tiran Türk Kültür Merkezi Müdürlüğüne atanan Salih Gültekin ile Yunus Emre Enstitüsünün Arnavutluk’taki etkisini konuştuk. Hem Arnavutluk Cumhuriyetiyle ve hem de Arnavut halkıyla ilişkilerinin son derece iyi olduğunu söyleyen Gültekin, “insanların iç dünyasına gittiğinizde, her zaman Arnavut halkının Türk halkını bir kardeş, bir dost halk olarak gördüğünü çok yakinen müşahede edebiliyorsunuz” dedi.
Haber: Seyyid EMİN
Şubat 2016’dan beri Tiran’da görev yapıyorsunuz. Bundan önce de çeşitli vesilelerle Balkanlara ve Arnavutluk’a geldiniz. Balkanlar ve özelde Arnavutluk izlenimlerinizi anlatır mısınız?
Malumumuz Türkiye’nin Balkanlardaki bütün ülkelerle tarihi ve kültürel bağları var. Arnavutluk da bu ülkelerin başında geliyor. Arnavutluk hem tarihi hem de doğasıyla Balkanların en güzel ülkelerinden bir tanesi. Tarih sahnesinde birlikte yaşadığımız beş yüz yıl dolayında bir süre var. Bu son yüzyılda hem Arnavutluk hem de Türkiye kendi içinde birçok değişim-dönüşüm yaşadı ve maalesef bu son yüzyılda iki toplumun bağlarının zayıfladığını; birbirinden uzaklaştığını görüyoruz. Ama yaklaştığınız zaman, insanların iç dünyasına gittiğinizde, her zaman Arnavut halkının Türk halkını bir kardeş, bir dost halk olarak gördüğünü çok yakinen müşahede edebiliyorsunuz. Arnavutluk’ta cami hamam gibi mimari yapılardan giyim-kuşama kadar, mezar taşlarından Arnavutça dilindeki Türkçe kelimelere kadar aslında kültürel etkileşimin derin izlerini görebiliyorsunuz. Bununla beraber Türk kültürel ve siyasal hayatına baktığımızda siyasi alanda, akademik camiada ve bilim alanında, çok sayıda Arnavutun Türkiye’de çok etkin rol oynadıklarını görebiliyoruz. Daha önceden de bahsettiğim gibi, Arnavutluk Balkanlarda yer alan diğer ülkelere nazaran Türkiye ve Türkler için biraz daha kapalı kutu gibi kalmış durumunda. Bu manada bize çok iş düşüyor.
Yunus Emre Enstitüsü dünyaya Türk dilini ve kültürünü tanıtmak için kuruldu ve bu doğrultuda birçok çalışma gerçekleştiriyor. Yunus Emre Enstitüsü’nün Arnavutluk faaliyetlerinden bahseder misiniz? Arnavutluk’ta daha çok hangi projeler öne çıkıyor?
Yunus Emre Enstitüsü’nün her kültür merkezinde olduğu gibi düzenli Türkçe kursları devam ediyor. Bu kurslara başvuran kimselere çeşitli kurlar halinde düzenli, profesyonel Türkçe dersleri veriliyor. Bununla birlikte kültür merkezimiz sene başlamadan hazırlanan bir kültür-sanat takvimi çerçevesinde sürekli faaliyet gerçekleştirmeye devam ediyor. Yunus Emre Enstitüsü bugüne kadar film festivaline katılarak Türk filmlerinin tanıtımını, çeşitli konserler düzenleyerek yine Türk müziğinin tanıtımını yaptı. Bunun dışnda Türk yemeklerinin ve Türk el sanatlarının tanıtılmasıyla ilgili çok çeşitli projelere imza attı. Kültür ve sanatı önemsiyoruz ve bu anlamda Türkiye’de üretilmiş her güzel şeyi yurt dışında tanıtmak bizim özel amacımız diyebilirim. Bunların içinde özellikle seçtiğimiz bir alan yok. Mesela İstanbul’u başlı başına bir değer olarak tanıtıyoruz. Örnek vermek gerekirse, Hitit uygarlığını da Türkiye topraklarının bir değeri addedip, onun da buralarda tanınması için çaba sarf ediyoruz. Yani, dediğim gibi, kültür, sanat, yemek, müzik, tarih olmak üzere birçok alanda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Yunus Emre Enstitüsü’nün hedef kitlesi daha çok yerel halk oluyor. Bu bağlamda Arnavut halkı ve devletiyle ilişkileriniz nasıl?
Sorunuzda da bahsettiğiniz gibi bizim temel hedef kitlemiz Arnavutluk’ta yaşayan Arnavut halkıdır ve bütün faaliyetlerimizi onlara yönelik gerçekleştiriyoruz. Türkçe derslerine ilgi ve alaka gerçekten muazzam. Ama burada birbirini tetikleyen birçok unsurdan bahsetmek gerekir. Mesela Türk dizilerinin burada çok seviliyor ve televizyonlarca gösteriliyor olması, birçok kişinin sadece bu dizileri izleyerek Türkçeye ilgi duyup bize öğrenmek için gelmelerine sebep oluyor. Bunun dışında Arnavutluk’taki diğer Türk kurumlarının, TİKA, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları, Anadolu Üniversitesi temsilciliği, diyanet müşavirliğimizin yapmış oldukları faaliyetler de burada Türk kültürüne ilgiyi uyandırmakta. Faaliyetlerimizle ilgili hem devlet kurumlarından hem de sivil kuruluşlardan daima destek gördük. Yani hem Arnavutluk Cumhuriyetiyle ve hem de Arnavut halkıyla ilişkilerimizin son derece iyi olduğunu vurgulamak isterim.
Makedonya ya da diğer Balkan ülkeleriyle ortak projeler yapmayı düşünüyor musunuz?
Yunus Emre Enstitüsü Arnavutluk’ta Tiran ve İşkodra olmak üzere 2 şehirde faaliyet gösteriyor. Bunun dışında Balkanların hemen hemen her ülkesinde yine Yunus Emre Enstitülerimiz var. Bu bağlamda Makedonya’da Üsküp’te de Yunus Emre Enstitümüz var, Kosova’da Karadağ’da Bosna Hersek’te de Yunus Emre Enstitülerimiz var. Buraların başında da çok kıymetli müdür arkadaşlarımız ve kendilerinin gerçekleştirdikleri kültür-sanat etkinlikleri var. Bu anlamda biz bu müdür arkadaşlarımızla daha planlama aşamasında görüşerek Balkanlarda gerçekleştirilen bir faaliyetin sadece bir şehirde sınırlı kalmamasını, iki üç ayrı ülkeyi gezerek faydalanılması hususunu göz önünde bulunduruyoruz. Hem Mehmet Akif deyince İpek, Yahya Kemal deyince Üsküp akla geliyorsa bu coğrafyayı birbirinden çok da ayrı düşünmemek gerekiyor.
Son olarak Time Balkan aracılığıyla okurlara ne söylemek istersiniz?
Yunus’un bir sözü var: “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyor. Bu söz mucibince hepimiz aslında ön yargılarımızı bir tarafa bırakıp, birbirimizi daha iyi tanımaya ve birbirimizden ne alabiliriz ne kazanabiliriz bakmaya gayret etmeliyiz belki de. Dünya barışı sağlanacaksa bu, ancak insanların birbirlerini tanımasıyla, kültür alış-verişiyle olabilir. Sizlerin şahsında Makedonya’da yaşayan herkese sevgi, saygı ve selamlarımı iletiyorum.