İnsan çok üzgün olduğu zamanlarda kelimelerden uzaklaşırmış meğer. Söyleyeceği, anlatacağı şeyler azalır, yaşanmış veya yaşanacak olan şeylere odaklanırmış meğer. Ne çok şey biriktiriyoruz hayatta. Böylesine hoyrat bir savaşta gözden kaçıyor bazen bazı yaşamlar, değerler ama nedense bir an geliyor ve insan ruhuna yerleşen o farkındalık güdüsüne rastlıyor. İşte o an orada değişiyor her şey. Büyüyorsun, olgunlaşıyorsun ve hayatı anlamaya başlıyorsun.
Düşünün ki, karanlıktan aydınlığa uzanan bir el. En keskin savaşlarda yaşamı kolaylaştıran bir perspektif, bir bakış açısı. Basit bir matematik formülünden ibaret hayat. O formülü ezberleyebilmekte bütün mesele ve öğretmenlik de aslında böyle bir meslek. Yazmak için nedenleri vardır insanın. Kalemi eline almayı seçmişse, tercih etmişse yaşamı yazmakla katlanılır kılmaya vardır işte bir bildiği. Karmaşık formülle yola koyulduğum eğitim hayatımın, çocukluğumun mimarı olan matematik öğretmenim Bahri Gina’nın hayatımızdaki misyonunun sürekliliğinden ve tecrübeleriyle bundan sonraki mevcudiyetinden söz etmek için topladım cesaretimi bu sabah. Zor gelen her olguyu ifade ederken kendimi yazmaya hazırlama süreçlerim oluyor hep. Bir de çok sevdiğin insanlar söz konusu olunca bir sonsuzluk çağrışımı yapıyor yüreğin sana. Bir türlü kabullenemiyorsun yaşamların son bulabileceğini. Sonsuz bir yaşam biçiyorsun sevdiklerine sanki. Bu düşünceden farksızdı ona karşı hissettiğim. Sert bir yaşam mücadelesine maruz kalmış ama girdiği her savaştan alnının akıyla çıkmış biri. İlköğretim okulu Petar Zdravkovski Penko’da bir dönem Türk sınıflarının kapanması için harekete geçen bir kitleye karşı yeğeniyle tek başına mücadele eden bir eğitimci düşünün. Yeri geldiğinde özel hayatını hiçe sayan ve öğrencilerinin geleceğini yuvası belleyen bir emektar hayal edin.
Umudunu hiç kaybetmeyen, hayatın sunduğu her olanakta yüreğindeki yaşam sevinciyle yol alan sevgi dolu, hayat dolu biriydi bizim öğretmenimiz. Hayatta hep mutlu olma ihtimalinin peşinden gitmeyi öğretti bize. Sık sık çok konuşuyorsun ama dürüst konuşuyorsun diye bölerdi anlattıklarımı. Vaktimiz olsaydı eğer, vaktinden çaldığım için özür dilemek isterdim kendisinden. Okulda aldığımız eğitimin yanı sıra bilgilerimizi sağlamlaştırmak için ek olarak kursa giderdik. İşte biz öğrencilerinin yurdu, yuvası da o küçücük oda oldu hep. Kapıdan içeriye girdiğimizde bambaşka bir dünyaya geçiş yaptığımızı hissederdik. Çok büyük bir sevdayla dinlediğimiz derslerde oturup hep birlikte hayatı elekten geçirdiğimiz anlar kaldı şimdi geriye. Zamansızdık. Zaman kavramından yoksunduk. Fizik derslerinde geçen güç kavramını yaşamındaki inançlarla deviren ve en büyük gücün aslında insan yüreğindeki merhamet olduğunu ispatlayan bir efsanenin yokluğuna alışmak düşüyor bize bu süreçte biliyorum ve ben ilk defa yazdığım şeylere inanmakta güçlük çekiyorum. Son zamanlarında biraz da öğretmen olmanın verdiği zorluktan mıdır bilmem ruhu yorgun düşmüş, yaşamın ona ödünç verdiği hayal kırıklıklarıyla doluydu bakışları. Hani çocukken dinlediğimiz masallarda küçük kahraman askerler olurdu ya hep, kurtarıcıdır onlar, sevdiklerinin fedaisi olurlar sonra bir an gelir ve lambalarının söndüğüne şahit olurlar çünkü hayat böyle bir yer çünkü bizim bunu kabul etmekten başka bir şansımız yok. Önemli bir kavşak var şimdi önümüzde ve bu kavşak onun öğrettiği, hayatın matematiği diye adlandırdığım çözümle atlatılabilir sadece. Hiç pes etmeden, hiç vazgeçmeden…
Yetiştirdiğiniz bütün çocuklar, dahil olduğunuz bütün çocukluk hayalleri adına size sizi yazdım bu sabah ama bir son olarak değil. Bunu düşünmedim hiç, yazmaya başlarken bile. Sevdiğimiz insanlarla hep bir başlangıcı sürdürürüz ve sonlara da hiç inanmayız, bilirsiniz. Hep mutlu hissedeceğiniz, sevdiğiniz maviliklerde, güzelliklerde olduğunuza inanıyorum. Mekânınız cennet olsun öğretmenim. Sizi çok seviyorum.