Tarih boyunca, insanlığın varoluşundan günümüze kadar, insanın olduğu her yerde az veya çok medenileşme gayretinin olduğu bütün araştırmacılar tarafından tespit edilmiş bir gerçektir. Medeniyet, bir toplumun bütün davranışlarına yön veren inanç ve ona dayanan ahlaki kurallardır. İslami Türk medeniyetinin bir parçası olan Osmanlı, kurulduğu andan itibaren bu medeniyetin temsilciliğini yapmıştır. Osmanlı, medeniyetini İslam üzerinden yürütmüştür. Osmanlı medeniyetinin başka bir özelliği de diğer medeniyetlere göre farklı olmasıdır. Bu medeniyetin sağladığı en önemli kazanç, başka millet ve inançtan olan insanlarla birlikte hoşgörü içinde yaşama kültürüdür.
Ecdadımız, fethetmek için gösterdiği her bölgeye “Kızıl Elma” diyordu. Kızıl Elma dedikleri bölgeyi fethedince de “Kızıl Elma” adı başka bir yere konuyordu, yani menzil nere ise ismi “Kızıl Elma”ydı. Bu kızıl elma menzili taa Balkanlara kadar uzanmıştır. Balkanların fethedilmesiyle bu topraklarda Osmanlı kalıcı bir güç olan varlığını öne sürmüştür. Bu toparkalra adaleti, ahlakı, huzuru, insanlığı getirmek için çalışmalarına başlamışlardı, lakin arada bir engel bulunuyordu ki, 1453 te Efendimiz (s.a.s)’ in müjdesine nail olan büyük komutan Fatih Sultan Mehmet’ in İstanbul’u fethetmesiyle Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki bütünleşme sağlandı. XVII. yüzyılın başlarında Osmanlı Rumeli topraklarında köprüler oluşturmaya başladı. Anadolu’dan kurulan köprü Bulgaristan’a, Bulgaristan’dan, Yunanistan’a, Makedonya’ya, Arnavutluk’a, Sırbistan’a, Kosova’ya, Bosna Hersek’e, ta Viyena kapılarına kadar uzanıyordu. Kurulan bu köprüler sayesinde adaleti, huzuru, ahlakı, insanlığı Balkanlarda yaşatıyordu. Kan kokan bu topraklar, Osmanlı’nın gelmesiyle bal kokmaya başladı. Osmanlı medeniyeti giyim kuşamlarıyla, yemekleriyle, aile yapılarıyla, mahalleleriyle, şehirleriyle insanlığa saygı medeniyetidir. Osmanlı devletinin uzun yaşaması toplumun huzur ve barış içerisinde olmasındandır. Ecdadımız Balkanlara “kardeşliği” yaşatmak için geldi. Nihayetinde hepimiz Hz. Adem’in torunlarıyız. Müslüman, Hristiyan ayrımı yapmadan medeniyeti bu topraklara yaşattırıyordu. Osmanlı’da müslüman olan aileler İslam ahlakı ile terbiye edilerek, yetişiyordu. Bu aile evlerinde Kuran okuyan dedeler, Efendimiz (s.a.s)’ in merhametini anlatan nineler, Hz. Ali’ nin cesurluğunu anlatan babalar, Hz. Ömer’in adaletini anlatan anneler vardı. İnsanlarla iç içe, müslim veye gayri müslim ayrımı yapmadan yaşamayı bu medeniyet sayesinde bütün dünya görmüştür. Herkes kendi dinini, kendi kültürünü, kendi adetlerini dilediği şekilde serbestçe yaşamasını, ecdadımız hoş görü ile karşılamış ve bu topraklarda adalet sancaklarını getirmiştir. Yardımlaşma dinin esasıdır. Osmanlı Medeniyeti içinde yaşamış insanlar birbilerine yardım yapmayı hiç eksik etmemişlerdir. Fakirler için sadaka taşları yapılıyordu. Zengin olan, parasını orda bırakır, fakir olan da o parayı kimin bıraktığını bilmeden ona bolca dualar ederek oradan uzaklaşırdı.
Bu güzel incelikler sadece Balkanlar’da değil Osmanlı’nın her yerinde bulunuyordu. Anadolu’da nasıl yaşam varsa Balkanlar’da da öyle yaşam vardı. Ecdadımızın gittiği her yerde camiler, camilerin etrafında ise hamamlar inşa ediliyordu. “Temizlik imandan gelir.” düşüncesiyle temizliğe büyük önem veriliyordu. Balkanlar’ın her yerinde Osmanlı’dan kalma camiler ve hamamlar eserleri sayesinde bu daha iyi anlaşılmaktadır.
Osmanlı zamanında Balkanlar’da insnalar hoş görü içinde yaşıyorlardı. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan herkes kardeşçe bu topraklarda uzun vadeli yaşamayı başarmıştır. Bu düzeni bozmak isteyen, milleyetçi duyguları uyanan bazı gruplar kalkışmalara başlamıştır ve bu medeniyeti kirletmek için ellerinden ne geldiyse ardlarına koymadılar. İnsanların huzurunu bozmaya başladılar, dinlere saygı göstermeyip çeşitli hareketler yapmaya başladılar. Bu eylemlerin sonucunda Balkan savaşları başlamıştır. Balkan savaşlarının başlamasıyla Osmanlı’nın bu topraklardan kopması an meselesi haline gelmiştir. Bu topraklara “Elveda Rumeli” diyerek yavaşça buralardan isim olarak gitmiştir. Fakat bu topraklarda kalıcı eserler bırakmayı başarmıştır. İsim olarak gittiyse de Osmanlı burdaki Türklerin kalplerinde kalmıştır. İnsanların bir çoğu Osmanlı’nın bıraktığı hoşgörüyü sürdürmüşlerdir. Ne yazık ki bir çoğu da gaflete düşerek insanlara zulümler, zorbalıklar yaparak buralarda kalan müslüman halkın çoğunun bu topraklardan göç etmelerine sebep olmuşlardır. Bu zalimliklere rağmen pes etmeyip bu topraklara sahip çıkan müslümanlar buralarda hayatlarını Osmanlı ahlakı ve adaleti ile insanlığı sürdürmektedirler.
Hiç kimse unutmasın, vefalı bir millet, kalplerde daima yaşayandır. Hak yolunda, adalet için, insanlık için savaşmış bir millet unutulmamıştır. Her ne kadar mazide gömülmüş sanılsa da Osmanlı, Anadolu gönüllerinde olduğu gibi Rumeli gönüllerinde de hala yaşatılıyor ve her daim yaşatılacaktır.