Üsküp.
Üsküp’te Taş Köprüsü.
Herkesin sahiplenmeye kalktığı, bu amaçla kitabesi dahi sökülen görkemli, görkemli olduğu kadar da Türk olan Taş Köprüsü. Taş Köprüsü altında, tarihin tek gerçek tanığı, türkülerle coşmuş, türkülerle coşturmuş Vardar nehri. Gürül gürül Vardar nehri. Gürül gürül akan su sesiyle birlikte uzaklardan gelen, giderek yakınlaşan bir uğultu. Uğultuya karışan, heyecan uyandıran bir nağme: “…anlı ordu, ey şanlı asker, haydi gazan… ”
Uğultunun göbeğinden kopan “Allah, Allah…” nidaları. Dörtnala gelen, tarihin akışını değiştiren atlılar. Miğferli, kılıçlı, kalkanlı, mızraklı topuzlu heybetli askerler. Yüzlerde zafer coşkusu, yüreklerde fetih sevinci. Askerlerin ardında biz. Babam ve ben. Babam dalgın. Ağzını kilit açmıyor. Hüzün akıyor gözlerinden. Gözlerinden Vardar’ın sularına. Sular mahzun, sular çaresiz. Ben çok küçüğüm henüz. Üç yaşıma birkaç ay daha var. Bu hazin tablo korkutuyor beni. Ürkütüyor.
Babam kucağından indiriyor beni. Köprünün korkuluklarına yaklaştırıyor. Köprü yüksek. Aşağıda bulanık bulanık akan Vardar. Kara kara faytonlar geçiyor vızır vızır yanı başımızdan. Atları huylanan, kişneyen faytonlar. Tâ Örtülü Çarşı’dan beri hep peşimizde olan kalabalık daha daha yaklaşıyor bize. Yaslı kalabalık. İnsanların nuru sönmüş, gözleri hava gbi pusulu. Yüzleri kırışık kırışık. Bir günde adeta yüz yıl yaşlanmış yüzlerinde yenilginin acısı. Çantalı bavullu, torbalı çuvallı bir kalabalık. Kalabalığın ardından ölüm sessizliği. Aşağıda bu ölüm sessizliğine isyan edercesine akan su. Gürül gürül.
Su üzerinde yüzyılların yüküne direnen, bu hüzünlü geçit resmine yenik düşen Taş Köprüsü. Taş Köprüsü’nde bir yas yumağına dönüşmüş Üsküp.
Üsküp.
Suat Engüllü
(Köprü Dergisi – Yıl:1 Sayı:3 Temmuz,Ağustos,Eylül 2002)