Birçok kültürlü toplumda aradaki farklar esasta o toplumun bekası açısından elbette ki engel teşkil etmez. En azından etmemesi gerekir. Ancak, farklar, farklı mensubiyetler arasında bir tolerans, hoşgörü, müsamaha ve tahammül ortamının oluşmasını engellemek için kullanılmakta. “Böl ve yönet” doktrini, ki eski Roma İmparatorluğundan kalma ve halen kullanılan bit “silah”. Bir toplumun ilerlemesini, refahını ve huzurunu sarsmak amacıyla çeşit türlü bazı yöresel ve küresel güç odakları maalesef farklar engel olsun diye manipülasyona baş vuruyor.
Peki, tüm bunlar hangi amaçla güdülüyor, ne gibi hedefler belirleniyor? İstikrarsızlık ortamı hazırlayarak daha kolay bir biçimde, kendi çıkarları doğrultusunda kendinden olmayanları kullanarak ve hatta sömürerek, kazanç elde etmek. Böylece bireyler, milletler ve dinler arasındaki farklar “küçükleri” ve “kendinden olmayanları” sömürmek, bundan sonraki evrede de gönüllü sömürülmeye razı ettirmek kavramları, konumuzla ilintilenmiş olmalarına değin sözü geçen iddiaları öne atmayı borçu biliyorum. Ancak, konuyu uzun uzadıya ve teferruatlı olarak açıp her yanlı küresel ve tarihsel çapta kaleme almak yerine, günümüz Makedonya şartlarına indirgeyerek kısaca değinelim derken, çerçeveyi Makedonya Türklerinin durumu ile bir avuç yerli Türk’ün görüş açısıyla sınırlatarak, daha net ve daha somut olmaya gayret etmek niyetiyle (ki bu mevzuları deşmek babayiğitlik istese de), bu makalemde birkaç noktaya işaret etmekte başarılı olmam temennimdir.
Mesela, birinci nokta yerine Makedonya Türklerinin topluma entegrasyonu sürecinin önemine vurgu yapayım elimden geldiğince. Asimilasyona izin vermeden ve bu gibi dayatmalara kanmadan külliyen Makedonya Devleti toplumuyla bütünleşmek. Bunun doğal neticesi de hem biz Makedonya Türkleri hem de bu topraklarda yaşayan diğer etnik birlikleri, yani Makedonya devleti, anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ile daha olumlu, daha sağlam ve daha etkili bir iletişime geçmesi olsa gerek. Bundan tüm Makedonya vatandaşlarının yararlanması, fayda görmesi daha elle dokunulur bir hal almasına güçlü bir neden olması mümküniyatın sınırlarına kolayca sığabilir.
Ne yazık ki, yalanın, yani dezenformasyonun kol gezdiği şu zaman diliminde adil bir toplum inşa etmek ve yaşatmak adeta imkânsız gibime geliyor. Bugünkü karmakarışık ortamda neyin gerçek, hakikat, doğru olduğunu, neyin ise yalan, yanlış olduğunu kestirmek her şeyden evvel feraset ister. Hakkı batıldan ayırt etmek pek zor, babayiğitlik gerek. “Yalan detektörleri” büyük çapta, maalesef işlevlerini yitirmiş.
İsraf ve doyumsuzluk esas engel, farklılıklar değil. Bu iki kavram insana mahsus, hayvana değil.
Gelgelelim Makedonya Türk halkının şikâyet ile çığlıklarına. Güzel bir gelecek, milli güvence ile parlak istikbalimizin önünde en büyük engel aramızdaki husumet ve menfaatçılık başta olma üzere, kutuplaşmak ve kamplaşmak hastalıklarıyla boğuşmaktayız. Karl Marx’in dediği gibi, “Haklar verilmez, alınır”, ister siyasette, ister sivil tolumda. Özeleştiriden yoksunuz, oysa özeleştiri olmadan ileriye adım atmak pek güç olur. Azim sahibi olan, tabuları yıkar ve önünü açmış olur.
Hemşehrimiz Kocacenkli Atatürk’ümüzün sözleriyle noktalıyorum: “Bütün ümidim gençliktedir”. Biz bir avuç Makedonya Türkünün her iyi niyetli ve aklı başında ferdi aynı ümidi besliyordur inşallah.