Dünyada 2050 yılına gelindiğinde 2 milyara ulaşması beklenen yaşlı nüfusunun 320 milyonu istismara maruz kalabilir.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 66/127 sayılı kararıyla 15 Haziran, “Dünya Yaşlı İstismarı Farkındalık Günü” olarak ilan edildi.
Yaşlı istismarı, yaşlılara fiziksel, duygusal veya psikolojik yönden kötü davranıp zarar vererek acı çektirmek olarak tanımlanırken, ihmal de yaşlının sosyal, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamada bilinçli ya da bilinçsiz yetersizlik olarak biliniyor.
İstismar, yaşlılarda ciddi fiziksel yaralanmalar ile uzun dönemli psikolojik sorunlara yol açabiliyor.
AA muhabirinin “Dünya Yaşlı İstismarı Farkındalık Günü” kapsamında BM ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarından derlediği verilere göre, dünya nüfusunun en az 1 milyarını 60 yaş ve üzerindekiler oluşturuyor.
Yaşlı nüfusunun 2030 yılında 1,4 milyara, 2050’de de 2 milyara ulaşması beklenirken, istismar edilenlerin oranında değişiklik olmasa dahi sayılarının 320 milyona ulaşacağı öngörülüyor.
60 yaş üzeri her 6 kişiden biri istismara maruz kalsa da bunların yalnızca yüzde 4’ü kayda geçiyor. Yaşlılar, en çok psikolojik ve finansal açıdan istismara uğruyor.
Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin sorunu olan yaşlı istismarı, dünya genelinde genellikle bildirilmiyor. En gizli ve az bildirilen ihlallerden biri olması nedeniyle istismara uğrayan yaşlı sayısının çok daha yüksek olabileceği öngörülüyor.
Yaşlıların en çok istismara uğradığı hastane, huzurevi ve uzun dönemli bakım tesisleri gibi kurumlardaki her 3 çalışandan ikisi son yıllarda yaşlıları istismar ettiğini kabul ediyor.
Kovid-19, yaşlılara istismarı artırdı
Öte yandan, dünyayı etkileyen Kovid-19 salgını yaşlılara uygulanan istismarın artmasına yol açtı.
Kovid-19 sürecindeki sokağa çıkma yasakları ve bakımevlerinde ihtiyaç duyulan çalışanların sayısının azalması gibi durumlar yaşlıların istismarına zemin hazırladı.
Yaşlı nüfusun yoğun olduğu Avrupa’da, milyonlarca kişi huzurevlerinde kalıyor. Birçok Avrupa ülkesinde, Kovid-19 kaynaklı can kayıplarının yüksek olduğu huzurevleri, Kovid-19 ölümlerinin adeta “merkez üssü” haline geldi.
Belçika’da 2020’de yayımlanan bir genelgede, hastanelerde aşırı yığılmayı engellemek için huzurevlerinde Kovid-19 semptomu gösteren kişilerin buralarda tutulması önerilmişti. Belçika makamları aynı zamanda huzur evlerinde vefat eden kişileri ölüm istatistiklerine çok geç dahil etmeye başlamıştı. Böylelikle huzur evlerinde yaşayan yaşlıları bir nevi kaderine terk eden ve “ölümlerini normal karşılayan” Belçika’da ölümlerin yaklaşık yüzde 40’ından fazlası bu tesislerde olmuştu.
İspanya’da Mart 2020’de dezenfektasyon çalışmaları için huzurevlerine giden askerler tesisleri tamamen terk edilmiş halde bulmuştu. Askerler, burada kimi yataktan düşmüş halde birçok yaşlının cansız bedeniyle karşılaşmıştı.
Kanada’da 2020 yılında bir bakım merkezinde 31 yaşlının ölümünün ardından başlatılan soruşturmada, ölümlerden sadece beşinin Kovid-19 nedeniyle olduğu belirlenmişti. Ölümlerin, çalışanların çoğunluğunun salgın sonrası işi bırakmalarıyla başladığı, merkezde kalan 130 yaşlıya sadece 2 hemşirenin hizmet vermek zorunda kaldığı ortaya çıkmıştı.
Merkezde kalan yaşlıların günlerce yemek yemediği, su bile içemediği, tuvalete götürülmedikleri için yataklarının pislikle kaplandığı ve birçoğunun yatağından düştükten sonra günlerce beton zeminde yardım beklediği belirlenmişti.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres,15 Haziran 2021’de yaptığı açıklamada, Kovid-19 nedeniyle hareketlerin kısıtlanmasına yönelik önlemlerin, yaşlılara karşı fiziksel, duygusal, finansal ve cinsel her türlü istismara karşı daha fazla şiddet olayını tetikleyebileceği konusunda uyarmıştı.
Guterres, yaşlıların haklarını korumak için ulusal düzeyde yeterli mevzuatın ve uluslararası kabul edilmiş yasal bir çerçevenin bulunmamasının, yaşlıların savunmasızlığında payı olduğunu ifade etmişti.
AA