Rusya-Ukrayna savaşı, emtia piyasalarında zincirleme reaksiyonları tetiklerken, dünyanın, ham maddeler üzerinde güç mücadelesi yaşadığı bir krize doğru gittiği belirtiliyor.
Rusya-Ukrayna savaşı ve devreye alınan yaptırımlar, emtia fiyatlarındaki oynaklığı artırmaya devam ediyor.
Elektrikli otomobillerde kullanılan bataryaların üretimi için önem taşıyan nikelde fiyatların savaşla birlikte keskin bir artış göstermesi dikkati çekiyor.
Otomobil üreticilerinin tedarik sorunları savaşla artarken, nikel fiyatlarındaki yükselişin ardından çip endüstrisi için vazgeçilmez neon gazında da tedarik sorunu yaşanıyor. Bu durum halihazırda tedarik sorunlarıyla boğuşan sanayinin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gaz ödemelerini ruble ile yapma planı Avrupa’yı şok ederken, yaptırımlar göz önüne alındığında bu, çoğu Avrupalının Rus gazını tedarik etmesini imkansız hale getiriyor.
Batı Avrupa’da Rus gazı olmadan ısınmada sıkıntı yaşanacağı ifade ediliyor. Enerji yoğun çalışan şirketlerin de zor durumda kalabileceğine işaret ediliyor.
Söz konusu gelişmelerin küresel bir mücadelenin sadece başlangıcı olduğu belirtilirken, dünyanın, ham maddeler üzerinde güç mücadelesi yaşadığı bir krize doğru gittiği vurgulanıyor.
Kritik ham maddelerin üretiminde sıkıntı yaşanma riski bulunuyor
Enerji dönüşümünün başarılı olması için muazzam miktarlarda özel endüstriyel metaller gerekirken, bunların çoğunun bugün hala niş bir pazar olması dikkati çekiyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) “Temiz Enerji Dönüşümünde Kritik Minerallerin Rolü” başlıklı raporunda, temiz enerji teknolojilerinin hızlı biçimde uygulamaya konulmasının belli demir dışı, nadir toprak ve değerli metallerin arzında sıkıntıya yol açabileceği, bunların fiyatlarını yukarı çekebileceği ve bunun sonucunda yenilenebilir enerji üretimindeki büyümenin yavaşlayacağı ifade ediliyor.
Bakır, kobalt, nikel, lityum, grafit, nadir toprak metalleri ve alüminyum IEA tarafından kritik ham maddeler arasında gösterilirken, arzda ve bunun sonucunda üretimde sıkıntı yaşanma riski bulunuyor.
ABD, AB, Kanada, Avustralya ve Japonya farklı tanım ve gerekçelerle kendi kritik ham madde listelerini oluşturdu ve güncelliyor. Örneğin, AB’nin 2020’de güncellediği listede 30 kritik ham madde bulunuyor.
Elektrikli hareketliliğin dönüşümünün planlandığı kadar hızlı ilerlemesi halinde 2040’a kadar özellikle batarya teknolojilerinde kullanımıyla öne çıkan lityum talebinin 2021’deki küresel üretim hacminin 6 katına çıkacağı tahmin ediliyor.
Elektrikli otomobil bataryaları ve enerji depolama için de acil kobalt ve grafite ihtiyaç bulunduğu belirtiliyor. Bilinen kobalt yataklarının yaklaşık yüzde 70’i Kongo’da bulunuyor, grafitin yüzde 74’ü ise Çin’de çıkarılıyor.
Nikel de onlarca yıldır birçok çelik türü için bir alaşım olarak gerekirken, batarya üretiminde nikel talebi önem kazanıyor.
Nikele benzer şekilde, bakır için de talepte önemli bir değişiklik olabileceğine işaret ediliyor. Söz konusu metal, tüm şekillerdeki elektrik kabloları ve bobinleri için gerekiyor. Elektrikli otomobillerden elektrik hatlarına ve rüzgar türbinlerine kadar hepsinin bakıra ihtiyacı bulunuyor. En büyük bakır üreticisi olarak Şili öne çıkıyor.
Endüstri, yüksek performanslı mıknatıslar gibi nadir toprak elementlerine daha fazla ihtiyaç duyuyor. Çin’in bu ham maddelere erişimi güvence altına alması dikkati çekiyor.
Birçok sektör sıkıntı yaşıyor
Bazı ham maddelerin elde edilmesi diğerlerinden daha zor olurken, bunun genellikle daha büyük üretim risklerine ve daha büyük fiyat dalgalanmalarına yol açtığı görülüyor.
Bu, aynı zamanda mevcut Rusya-Ukrayna savaşı krizine de yansıyor. Otomobil endüstrisi şu anda Batı yaptırımlarının bir sonucu olarak Rus tedarikçilerin dışlanması nedeniyle nikel bulmakta sıkıntı yaşıyor. Nikel, elektrikli otomobiller için batarya hücreleri üretmek için kullanılıyor. Uçak endüstrisi de uçak gövdesinde kullanmak için uygun fiyatlı alüminyum bulmakta sıkıntı çekiyor.
Halihazırda kapasite sorunlarıyla boğuşan çip üreticileri de kıtlığın etkilerini hissediyor. Üreticiler, yarı iletken ürünler üretmek için kullanılan neon gazını bulamıyor.
Ukrayna savaşı batarya tedarik zinciri için endişe kaynağı
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başlamasıyla nikel fiyatı birkaç gün içinde iki katına çıktı.
Paslanmaz çelik gibi belirli çelik türleri için birçok endüstride alaşım malzemesi olarak ihtiyaç duyulan nikel, önemli ölçüde Rus tedarikçilerden sağlanıyor. Endonezya ve Filipinler’den sonra Rusya, dünyanın üçüncü büyük üreticisi konumunda bulunuyor ve Rusya’yı Avustralya, Kanada ve Çin izliyor.
Uzmanlar, Ukrayna savaşının batarya tedarik zinciri için en büyük endişe kaynağı olduğunu belirtiyor. Ukrayna’daki savaşın, lityum fiyatlarının rekor seviyelere ulaştığı ve kobaltın da fiyatının yükseldiği bir zamanda çıktığı ifade ediliyor.
Jeopolitik gerilimler emtia piyasası üzerinde geçici bir etkiye sahip bulunurken, önemli bir ham madde tedarikçisi olan Rusya’nın etkilenmesinin durumun uzun sürmesine neden olabileceği belirtiliyor.
Otomobil üreticileri, batarya tedarikçileriyle genellikle daha uzun vadeli sözleşmeler yaptıkları için daha yüksek fiyatlar henüz fark edilmiyor. Zamanla artan maliyetlerin, üreticilerin hesaplamalarının da gösterdiği gibi elektrikli otomobillerin fiyatını etkileyeceği kaydediliyor.
Neon sıkıntısı çip endüstrisini yavaşlatıyor
İki yıl önce Kovid-19 salgınının küresel tedarik zincirlerini sarsmasıyla yarı iletkenlerde yaşanan sıkıntı, küresel sanayi için günlük yaşamın bir parçası haline gelmişti. O zamandan bu yana bir otomobil için bir yıllık teslimat süresi olağan bir durum olmuştu. Birçok şirket, tedarik sıkıntısının hafifletilmesini umarken, bir sonraki en kötü senaryo Rusya-Ukrayna savaşıyla gerçekleşti.
Ukrayna, ağırlıklı olarak çip sektöründe ihtiyaç duyulan neon gazının en önemli üreticilerinden biri olarak öne çıkarken, neon gazında yeni tedarikçinin çıkmasının kolay olmadığı belirtiliyor.
Çelik üretiminin yan ürünü olan neon gazının, az miktarlarda elde edilebilmesi nedeniyle sadece bazı eski ve büyük demir çelik fabrikalarında üretimi sağlanabiliyor.
Ukrayna’nın neon gazı arzı devam eden savaşla birlikte sıkıntılı bir döneme girerken, dünya genelinde Rusya’ya uygulanan yaptırımların paladyumda arz açığına sebep olma ihtimali de artıyor.
Her iki madde, endüstriyel üretimin önemli noktalarında devreye giriyor. En önemli kullanım alanının ise yarı iletken çiplerin üretimi olduğu biliniyor. Neon gazı, çip üretimindeki silikon tabaka üzerine yansıtılan lazer ışıklarını beslemekte kullanılırken, paladyum, çip üretiminin son evrelerinde devreye giriyor.
Uzmanlar, Ukrayna’da neon gazı üreten bazı büyük şirketlerin savaş nedeniyle üretimi durdurmak zorunda kaldığını belirterek, yeniden üretimin başlangıç tarihinin ise bilinmediğine işaret ediyor.
Artan fiyatların küresel ekonomiyi olumsuz etkilemesi ve enflasyon baskısını artırmasının yanı sıra bu ham maddelerin ikamesinin zorluğuna da dikkati çeken uzmanlar, yeni tedarikçilerin ortaya çıkabilmesi için yeterince zaman olmadığını vurguluyor.
Danışmanlık şirketi Alix Partners’a göre, Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmanın daha uzun sürmesi halinde neon gazı için önemli tedarik dar boğazlarının oluşması ve dolayısıyla küresel çip üretiminde yeni bir krizin çıkması riski bulunuyor.
Dünya kıtlık tehdidi altında
Rusya ve Ukrayna, temel tarım ürünlerinin en önemli ihracatçısı konumunda yer alıyor. Dünyada ihtiyaç duyulan buğdayın üçte biri bu ülkelerden karşılanıyor. Her iki ülke de dünyanın “tahıl ambarı” olarak kabul ediliyor.
Savaş, Ukrayna’dan yapılan tarım ürünleri teslimatlarını büyük ölçüde kesintiye uğrattı.
Rusya’nın buğday ile dünyanın en büyük üreticilerinden biri olduğu azotlu gübre ihracatını durdurmasıyla savaşın dünyanın birçok yerinde gıda ve üretim sıkıntılarını artırması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 45 Afrika ülkesi ve dünyanın en fakir ülkelerinin çoğu tahıllarının önemli bir bölümünü Rusya ve Ukrayna’dan ithal ediyor.
BM Gıda ve Tarım Örgütü, Ukrayna’daki savaş nedeniyle ortaya çıkacak arz açığıyla uluslararası gıda ve yem fiyatlarının yüzde 8 ila 20 arasında artabileceği uyarısında bulunuyor.
En güçlü emtia şirketleri kamu şirketi
Dünyadaki en güçlü emtia şirketlerinin çoğunluğunun kamu şirketi olması dikkati çekiyor. Bu özellikle petrol ve gaz sektörlerinde daha yaygın. Çin’de Sinopec, Petro China, Suudi Arabistan’da Aramco, Rusya’da Gazprom ve Brezilya da Petrobras kamu şirketleri olarak dikkati çekiyor.
Piyasa değeri açısından en büyük madencilik gruplarının çoğunluğu halka açık durumda bulunuyor. Pazara Avustralya’dan BHP ve Rio Tinto, Brezilya’dan Vale, Çin’den Zijin, China Molybdenum ve Gangfeng Lithium, Rusya’dan Nornickel ve İsviçre’den Glencore hakim.
Emtia ticaretinin yaklaşık yüzde 20 ila 25’i İsviçre üzerinden gerçekleştiriliyor. Ticarete Trafigura, Glencore, Vitol, Mercuria ve Gunvor adlı 5 şirketin hakim olması dikkati çekiyor.
Öte yandan, uluslararası basına yansıyan haberlerde, Çin’in kamu şirketleri aracılığıyla aralarında Gazprom ve Rusal’ın da yer aldığı Rus enerji ve emtia şirketlerinde hisse satın almayı ya da mevcut hisselerini artırmayı planladığı iddia edildi.
– Rus gazından bağımsızlık mümkün ancak pahalı
Rusya’nın geçen yıl Avrupa’ya 155 milyar metreküp doğal gazı tedarik ettiği kaydediliyor.
S&P Global Platts, AB’nin özellikle kısa vadede Rus gazına olan bağımlılığını sona erdirmesinin zor olduğu uyarında bulunuyor.
Umutlar sıvılaştırılmış doğal gaza (LNG) bağlı hale gelirken, AB’nin özel tankerlerle taşınabilen enerji kaynağı ithalatını önemli ölçüde artırmak istediği biliniyor. Birliğin ithalatının yılda 50 milyar metreküp artarak 125 milyar metreküpe çıkması bekleniyor.
Avrupa’nın şu ana kadar LNG ihracatçılarıyla sadece birkaç uzun vadeli tedarik sözleşmesi imzaladığı kaydedilirken, bunun pahalıya mal olacağı, ve Avrupa’yı Asyalı LNG alıcılarıyla “yüksek fiyatlarla” rekabete soktuğu belirtiliyor.
“Ucuz gaz günlerinin” geride kaldığına işaret edilirken, analistler, yüksek enerji fiyatlarının daha uzun süre devam etmesi halinde Avrupa’da ve küresel olarak ekonomik yavaşlamaya katkıda bulunacağı uyarısı yapıyor.
Devletler ham maddeleri güç aracı olarak kullanıyor
Rus gazını Avrupa’ya taşıyacak Kuzey Akım 2; başlangıçta tamamen özel sektör projesi olarak görülürken, bugün ise Rusya gibi devletlerin zengin ham maddelerini siyasi güç oyunları için nasıl kullanmak istediğini ve kullanabileceğini gösterdiği belirtiliyor.
Batı ve Asya ülkelerinin bu nedenle Çin’e endişeyle baktığı, dünyanın en önemli nadir metal tedarikçisi Çin’in pazar payını kaybetse bile arza hükmettiği kaydediliyor.
Nadir toprak elementlerinin gücünü bilen Çin hükümeti, ham madde şirketlerini hedefli bir şekilde kontrol ediyor. ABD ve Avrupa’da Çin’in bir gün bu gücü kullanabileceğine dair endişeler artıyor.
Çin’in Afrika’daki ham maddelerin çıkarılmasına da büyük yatırım yaptığı biliniyor. Başlangıçta bu durum Pekin yönetimi tarafından “ham madde tedarikini güvence altına almak için atılan bir adım” olarak yorumlanırken, Çin’in Doğu Afrika’da daha büyük çıkarlar peşinde olduğu ve etki alanını genişletmek istediği uzun zamandır dile getiriliyor.
Atık geleceğin ham maddesi olacak
Dünyada her yıl petrol, gaz ve metal gibi kaynaklardan 100 milyar tondan fazla ham madde çıkarılırken, bunun sadece yüzde 8,6’sı yeniden kullanılıyor, geri kalanı yakılıyor veya atık haline geliyor.
Bu atıkların bir gün en önemli ham madde kaynağı haline gelebileceği vurgulanıyor. Ham maddelerin dünyada uzun süredir büyük miktarlarda bulunabileceği belirtiliyor.
Üretim ve tüketim süreçlerinde yeniden dönüşümü esas alan döngüsel ekonomi pazarının, israfı azaltarak ve istihdam yaratarak 2030’a kadar 4,5 trilyon dolarlık yeni fırsatlar oluşturması bekleniyor. Döngüsel ekonomi pazarının, 2030’a kadar Avrupa’da da 800 milyar avroya ulaşması öngörülüyor.
Döngüsel ekonominin, uzun yıllar yoğun bir şekilde sürdürülmediği, şirketlerin ucuz yeni fosil ham maddeleri kullanmayı tercih ettiği kaydediliyor.
Dünya nüfusunun 2030 yılına kadar 9 milyara yaklaşacağı tahmin edilirken, bu artışın tüketici talebini karşılamak için doğal kaynaklar üzerinde benzeri görülmemiş bir baskı oluşturması öngörülüyor.
Uzmanlar, atıklardan orijinal malzemelerin geri kazanılması halinde bu baskının azalabileceğine, çevre kirliliği veya arz dar boğazları gibi sorunların ortadan kaldırılabileceğine ve iklim değişikliğiyle mücadele edilebileceğine işaret ediyor.
Uzmanlar, temel ham maddelerin yüzde 95’inden fazlasının halihazırda üretilmiş batarya hücrelerinden geri kazanılabileceği tahmininde bulunuyor. Geri dönüşümün, bir gün bir ham madde kaynağı olarak madenciliğin yerini alabileceği belirtiliyor.
Ham maddeler yeni dünya düzeni mücadelesinde “silah” haline geliyor
ABD ve AB’nin toplam GSYH’si 40 trilyon doları bulurken, Çin’in GSYH’si 17 trilyon dolar seviyesinde. Rusya ise 1,7 trilyon dolarlık GSYH ile bu ülkelerin gerisinde kalıyor.
Doğal kaynaklar sıralamasında ise durumun oldukça farklı olduğu görülüyor. Rusya 75 trilyon dolarla bu listenin başında yer alırken, Rusya’yı 45 trilyon dolarla ABD ve 23 trilyon dolarla Çin takip ediyor.
Ham maddeler, yeni bir dünya düzeni mücadelesinde “silah” haline geliyor.
New York Üniversitesi’nden Ekonomist Sophia Kalantzakos, kritik kaynakların coğrafi olarak yoğunlaşması ve artan küresel rekabetin etkileşiminin 21’inci yüzyılda jeopolitiği şekillendireceğini ve istikrarsızlaştıracağını ifade ediyor.
Çin’in nadir toprak elementlerindeki hakimiyetine dikkati çeken Kalantzakos, ham maddeler için egemenliğin Pekin’in açık hedefi olduğunu belirtiliyor.
Çin, ham madde egemenliğini “mutlak ekonomik güce doğru dev bir adım” olarak görürken, iç içe geçmiş küresel ekonomide üretim ve tedarik aksaklıklarının bu tür tekeller karşısında her an değer zincirleri için ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısı yapılıyor.
Ham madde sorununda sanayileşmiş ülkelerin Çin’in tekeline karşı önlemler almaya çalıştığı görülüyor. ABD Savunma Bakanlığı’nın da kritik ham maddeler için depo inşa ettiği belirtiliyor.
AA