2. Eğitim
İnsanın belki de tek ayrıcalığı: Eğitim. En kısa ve öz manası: terbiye ile öğretmek/öğrenmektir. Terbiyeden yoksun bir eğitim, zararın kaynağı. Terbiye ise kendini ve sınırlarını bilmekle başlar. Yunus Emre’nin “İlim kendini bilmektir” sözü aslında bunun bir özeti. Burada öğretmenin rolü tartışmasız. İngiliz şair J. Addison ne güzel demiş: “Heykeltıraş mermere ne ise, öğretmen de çocuğa odur”.
Ne var ki, eğitimde yaşanan büyük sıkıntılar (bilhassa ekonomisi zayıf ülkelerde) hala aşılamadı. Çağın titrek heybetinin ulaştığı merhale bu durumda olan bölgeler için herhangi bir anlam taşımıyor. Mesela, okul kelimesini dahi duymamış Moritanya’lı çocuklar var olduğu sürece, düşünen bir robot icat edilmiş ya da ayda sığınak keşfedilmiş kimin faydasına… Okul kelimesini duymuş hatta defteri önünde hazır, fakat eğitimin ne anlama geldiği konusunda herhangi bir fikri olmayan çocukların bulunduğu bölgeler ise, belki de daha vahim. Doğu Makedonya’nın kırsal bölgelerindeki çocukların neredeyse tamamı bu durumda!
Özellikle 1950’ler sonrası bu bölgenin dünya ile bağlantısı yok denecek kadar azaldı ya da azaltıldı. Dolayısıyla etkilenen unsurların başında eğitim vardı. Şehir merkezlerinden ve dünyadaki gelişmelerden izole edilmek istenen bölge insanı, dar bir çerçeve içine hapsedildikten sonra tarımcılığa olan bağlılığı daha da arttı. Böylece sosyal gelişimi sekteye uğrayan halk, yabancılar tarafından her fırsatta ötekileştirildi ve negatif ayrımcılığa tabi tutuldu. Eğitim haklarını aramak, istemek ve savunmak onun için artık çok uzaktı, çünkü işe yaramaz cahil tarımcının eğitimle işi olmaz, olamazdı, tarlasına baksındı.
Çocukların eğitimi işte bu noktada ciddi yaralar almakta. Anne-babanın tarlaya bakması zorunlu. Çocuk ya ailesini taklit edecek, ya okulun yolunu tutacak, ya da her ikisini yapacak. Böyle bir aile ortamında yetişen çocukların eğitim ve hayat algısı, psikolojik ve ruhsal yapısının üzerinde ciddiyetle durulması gerekir. Örneğin; bir çocuk, çocuk olduğu için kendisine herhangi bir söz hakkı tanınmıyor, yeri gelince dayakla cezalandırılıyor, sonra bu duygu yapısıyla köyündeki ilkokula gidiyor. Öğretmeni çocuğun sahip olduğu iç dünyasından bihaber, yerine getirmekle yükümlü olduğu “süre doldurma” görevini eksiksiz yapıyor. Akabinde çocuğu hayatından, iç dünyasından ve okulda maruz kaldığı eğitimden bağımsız ödevlerle eve gönderiyor… Şimdi, filizlenmeye başlayan bir bireyin gelişimi üzerinde daha nasıl oynanabilir ki?
Kızların eğitim sorunları ise ayrı bir mesele. Ortaokuldan sonra liseye devam eden kız öğrenci sayısı henüz yeterli düzeye ulaşmış değil. Liseye devam etse bile kız, ailesinin pasif tutumları yüzünden bir nevi kayboluş yaşamakta. Kızımdır, okumuştur, vardır bir bildiği deyip ahlak konusunda hayli etkisiz kalan aile, ani bir “kız kocaya kaçmış!” haberiyle afallıyor. Kızgın aile ya polis zoruyla kızlarını geri almakta, ya da çiçeği burnunda dünürleriyle başlık parasını konuşmak üzere haber beklemektedir. Erken yaşta evlenen kız, kendini toplum baskısıyla hemen çocuk yapmaya programlar. Artık doğacak çocuğun nasıl bir aile ortamında hayata gözlerini açtığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu durumda söylenecek tek bir şey var: Sağlıklı bir toplum için, eğitimli anneler olmazsa olmazlarımızdır.
Eğitimsizliğin ya da kalitesiz eğitimin sebep olduğu ciddi sonuçların başında asimilasyon, sosyal yabancılaşma ve özgüven sorunu gelir. Çağımızın her aracı kullanarak her yaştan bireye boca ettiği zehirli şerbetlere karşı koymak herkesin harcı değil, hele ki böyle bir eğitime ya da eğitimsizliğe tabi tutulmuş olan bir gencin hiç değil. Doğu Makedonya Türk gençlerinin çoğu maalesef bu durumda. Karmaşık iç dünyası kişiliğini oldukça etkiliyorken, sosyal medya ve internetin ağır yükünün altında günden güne eziliyor.
Ülke genelinde Makedonca konuşulduğu için ilkokula giden bir öğrencinin Makedonca öğrenmesi elzem hatta kaçınılmaz. Resmi olarak her ilkokulda haftada iki ila üç ders Makedonca eğitimi verilir. Ne var ki bu dersten sorumlu öğretmen öğrencilerle iletişimde hayli etkisiz kalmakta. İlkokul ya da ortaokuldan mezun Türk bir öğrenci tek kelime Makedonca öğrenmeden liseye devam etmekte. Lise eğitim dili ise yüzde yüz Makedonca. Bu noktada sosyal yabancılaşma artmakta ve bu durum bireyin kişiliği haline gelmekte. Dışlanmışlık ya da yabancılaşmayı kabullenen bir genç elbette kendini gerçekleştireceği mecralar arayacak. İşte internet ve kumar bataklığına atılan adımların ilk evresi. Eğitmenleri bu konu üzerinde biraz daha düşünmeye davet ediyoruz.
3. Siyaset
Doğu Makedonya Türklerinin genelinde siyaset hiçbir zaman olumlu bir mesele olarak algılanmadı. Yukarıda mevzubahis ettiğimiz hususlar dikkate alındığında, bölgede siyasetin nasıl algılanıp yorumlandığı daha kolay anlaşılacaktır. Fakat birkaç noktaya değinmekte yarar var.
Bölgedeki politikaların “Türklere yönelik yaptırımlar” şeklinde düzenlenmiş olduğu gerçeği nedense hep göz ardı edildi. Bunun en bariz örneği 2015 yılında geçim sıkıntısı yüzünden Doğu Makedonya Türklerinin önemli bir yüzdesinin Avrupa ülkelerine “mülteci” olarak göç etmesidir. İlginç olanı ise, ülke genelinde siyaset yapan Türk partilerin bu konuda oldukça pasif bir tutum sergilemiş olmalarıdır.
Daha dün gibi hatırımda. 2011 yılında Marmara Üniversitesi’nin bir öğrenci kulübü Makedonya’dan Türk bir bakanı konuşma yapması için davet etmişti. Bakanın sahneye çıkışı bir kahramanınkinin aynısı idi. Konuşma süresince vurgu yaptığı tek cümle: “Biz oradaki Türklerin bekçileriyiz, onlar Osmanlı torunu, biz ise hizmetçileriyiz.” Soru faslına geçilince şöyle bir soru sormuştum: “Sayın bakan, bildiğiniz gibi Doğu Makedonya Türkleri tütüncülükle geçimlerini sağlıyor ve tütün yavaş yavaş yasaklanıyor. Sizin Türk işadamlarıyla görüşmenizde bölgeye daha kalıcı işyerleri açılması hususunda onlara yatırım yapmaları önerisinde bulundunuz mu?” Verdiği cevap karşısında donakaldım. Dedi ki: “Sizin köyden bizim partiye kaç kişi oy verdi ki?”
Oradaki Türklerin bekçisiyiz diyen bir Türk bakanın böyle bir cevap ile imtihan olunması ne büyük talihsizlik! Şimdi, böyle bir siyaset anlayışı Türklere uygulanan yaptırımlar karşısında nasıl bir duruş sergileyebilir ki?
Doğu Makedonya Türk gençliği her ne kadar eğitim sorunu ve sosyal yabancılaşma yaşasa da, Türk partilerinin bu gibi tutumlarını iyi seziyor ve dolayısıyla seçimlerde kendilerine gerekli teveccühü göstermiyor. Oyların Makedon partilerine kaymasının bir sebebi de budur.
Ne var ki, bu durum uzun vadede gençlerin asimile olmalarını tetiklemektedir. Hiçbir milli değer çağrıştırmayan bir Makedon partisine bağlanmak ve gönül vermek, Türk bir gencin milliyetinden kopmasıyla karşı karşıya kalması demektir.
Türk partilerinin siyaset konusunda Doğu Makedonya Türk gençlerini birer oy makinesi gibi görmek yerine, milli değer ve hassasiyetler hakkında bilgilendirme yapmaları, daha da önemlisi ilkokullarda milli değerlerin anlatıldığı derslerin müfredata konulması hususunda çalışma yapmaları daha faydalı olacaktır kanaatimizce.
Hasılı kelam, Doğu Makedonya’da bir Türkmen mührü misali günümüze dek gelen Türklerin varlığının sürdürülmesi Türk dünyası için vazgeçilmez bir husus olmalı. Türk devletleri olduğu kadar bölgede eli kalem tutan ve dili söz söyleyen kişiler de bundan mesuldür. Evvela ailelerin çekirdekten sağlam yetişmeleri için aile ahlakının önemine gerekli dikkatlerin çekilmesi gerekir. Daha sonra eğitimde yaşanan sorunlar birçok defa gündeme getirilmeli ve bir çözüm üretilinceye değin herkes gücü nispetinde girişimde bulunmalı. Belki ondan sonra siyasetin saf damarlara zerk ettiği zehir ile güç iksiri ayırt edilebilir ve söz söyleyecek babayiğitler meydana çıkabilir.