Doğu Makedonya Türk Gençliği – 1

Gençlik; diri, taze, körpe, fidan, hamuru kıvamda, temiz ve sade beyaz sayfadır. Maharetli avuçlarda birer şaheser olurken, tecrübesiz ve çaylak ellerde ziyan olur gider. Ustaların her köşesi deneyim ve başarı kokan atölyelerinde pişmeye bırakılmazsa, geri dönülmez vahim sonuçlar ortaya çıkar.

Elimizde gençlikle ilgili binlerce kaynak ve bilimsel veri var. Birçok da hadis. Rol modelimiz kutlu Peygamber’in (s.a.v) sözlerini buraya alıp vaizlerin tekrarına düşmeye lüzum görünmüyor. Merak edenler kitabı ya da interneti açıp bakar.

Amatörce de olsa kalem oynatma arzusunu ifade etmek istediğim mesele, Doğu Makedonya (İştip, Radoviş ve Ustrumca bölgeleri) Yörük Türk gençliği ve karşı karşıya kaldığı sıkıntılardır. Zira bir neslin kaybolma tehlikesini sezmek bölge hassasiyeti olanda derin yaralar açar. Nitekim ufukta bunun belirtileri göründü diyebiliriz.

Söz konusu gençlik kırsal kesimlerin öncüsü/mirasçısıdır denilebilir. Tabii doğru yönlendirildiği takdirde. Evet, bu takdirde bölgeye en büyük yatırım yapılmış olur, çünkü burada çaplı bir dinamizm mevcut. Bölgeyi ihya etmek de bunda gizli. Başka bir deyişle, bölgeyi imha edecek de, ihya edecek de bu gençlerdir. Şimdi gelin meseleye biraz daha yakından bakalım ve konuyu üç alt başlık altında özetlemeye çalışalım: Ahlak, eğitim ve siyaset.

1. Ahlak

Ahlak; aile ortamında alınır, okulda güçlendirilir, hayata atıldığında ise tatbik edilir. Bir baba çocuğunu beden ve akıl yönünden geliştirir, anne ise duygu ve düşünce yönünden. Böylece ahlakın temel taşları yerleşmiş olur. Ahlak, okulda tanımı, tarifi ve örnekleriyle pekişmiş olduğundan, hayatın içine atılmış bir çocuk örnek şahsiyet olmaya en güçlü adaydır.

Doğu Makedonya Türklerindeki ahlak algısı daha ziyade gelenek ve adetlerle olageldiğinden ve tarif edildiğinden, değişken olmaya ve kaybolmaya daha açıktır. Çünkü gelenekler değişkendir. Zaman ve mekana göre şekillenir ya da terk edilir. Şöyle ki, burada yetişen bir genç çağın getirdiği zararlı nesne ve davranış biçimlerine daha fazla maruz kalmakta. Çünkü ailesi tarafından yeterli bir denetime (artık) tabi tutulmamakta. Bu da gencin geleneklerle edinmiş olduğu ahlaki değerleri kolayca terk etmesine sebep olmakta. Yavaş da olsa bir nevi ahlaktan kopuş yaşanmaktadır. Örneğin, otuz yıl öncesine kadar gençler arasında flört etmek şöyle dursun, birbirlerini (uzaktan) görmeleri bile birkaç saat idi. Bugün ise yakınlaşmak işten bile değil. Yani, gelenek artı ahlak eşittir “değişim”. Bir diğer örnek ise, köy meydanlarında gerçekleşen düğün merasimleridir. Bu düğünlerimiz “kır düğünü” adı altında yapıldığı için ayrı bir güzellik ihtiva eder. Yöresel kıyafetlerin giyilip birtakım adetlerin uygulandığı bu hoş etkinlikler ne yazık ki artık birer günah meydanına dönüşmüş durumda. Bölgedeki eğlence türü ve algısı, ahlaki hassasiyetlerin görmezden gelinmesine sebep olabilmekte. Mesela, aralarında nikâh olmayan iki gencin dinimizce tokalaşması bile sakıncalı iken, buradaki düğünlerimizde kızlı-erkekli çekilen halaylar (her ne kadar ilk bakışta masum görünse de) zinaya yaklaşmanın ve ahlakın erimesinin en belirgin unsurudur. Zira halka açık düğünler olduğu için davetli davetsiz herkes katılabilmekte.

Bu hükmün en güzel delili o Kutlu Peygamberin hadisinde, diyor ki (s.a.v): “Şüphesiz Allah, Âdemoğlunu zinaya eğilimli olarak yaratmıştır. Hiç şüphesiz bu eğilim onu kuşatacaktır. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası sözdür. Eller zina eder, ellerin zinası yapışıp tutmaktır…” (Ebu Davud, Nikâh 44; Buhari, İsti’zan 12).

Peki, hiç mi eğlenmeyeceğiz? Elbette eğleneceğiz. Meydan ve kır düğünleri edebe mugayir olmadıkça dillere destan olur. Kadın-erkek sınırları çizilirse, asalet ödülüne layık bir düğün gerçekleşmiş olur.

Burada şu gerçek kendiliğinden ortaya çıkar: Ahlak eğitimi geleneklere değil, Kuran ve Sünnet’e dayandırılmalı. Anne-babanın başlıca görevi budur. İş yoğunluğundan yetişemiyorsa çocuğunu Kuran kursuna gönderir. Böylece çocuğun ahlakî temel harcı karılır, günah ortamlarından büyük ölçüde uzak kalır ve dünyaya gelme amacına uygun yetişir.

Bir diğer husus: kumar bataklığı. Bütün bir yıl boyunca rızkını topraktan tırnağıyla kazıyan bir anne düşünün. Çocuklarına dair kurduğu masum hayaller bir sabah uykudan uyandığında aniden yıkılıyor. Evimin direği dediği beyi, bir yıllık emeği tek gecede karanlık bir masada eritiyor. Bundan sonrasının aileye ve aile yapısına vermiş olduğu zararı varın siz tahmin edin. Artık çocukların hayal kurma hakkı bile yok…

Hanımıyla kumar yüzünden arası açılan bey, ezilmişliğini dindireceği yollar arar: Ya içki ya da zina. Alın size bir ailenin yavaştan dağılma hikâyesi. Çocuklar mı? Artık birer silik şahsiyet.

Şimdi, ahlakî eğitim yokluğunun nelere sebep olabileceğini bir kez daha düşünelim ve çareler arayalım. Yukarıda belirtildiği gibi en büyük görev ailelere, sonra ilkokul öğretmenlerine düşüyor. Müftülükler ise camilere atadıkları imamları önce sıkı bir eğitime (din-bilim-ahlak) tabii tutmalı, daha sonra bahsi geçen hususları dikkate alarak görevlendirmeli ve daimi kontrollerini sağlamalıdır. Zira bir ailede ya da mahallede ahlakî buhran zuhur eylemişse, ilk müdahaleyi yapacak olan imamlardır.

 

 

 

Yazının devamı gelecek hafta yayınlanacak…

 

 

*Yaşar Destanoğlu: 1986 yılında Makedonya’nın Ustrumca iline bağlı Yüksek Mahalle köyünde dünyaya geldi. Lise eğitimini Üsküp İsa Bey imam hatip lisesinde bitirdi. Bursa Uludağ üniversitesinde lisans eğitimini aldı. Marmara üniversitesinde yüksek lisansını tamamlayıp, doktora eğitimini İstanbul Sabahattin Zaim üniversitesinde sürdürmektedir. Aynı zamanda “Yeni Büyük Doğu” Derneği’nin başkanlığını yürütmektedir. Evli olup halen İstanbul’da yaşamaktadır.

Read Previous

AB üyesi bazı ülkelerde vatandaşlar sağlık giderlerini karşılayamıyor

Read Next

Yunanistan ile Makedonya Dışişleri Bakanları Ohri’de görüşecek

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *