Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun The Washington Times gazetesinde yayımlanan “Bugün Yaptıklarımız Yarını Belirleyecek” başlıklı makalesini ilgilerinize sunuyoruz.
Her yıkıcı hadiseden sonra, dünyanın bundan böyle asla eskisi gibi olmayacağını düşünmeye eğilimliyiz. Bu sefer dünyanın belirli açılardan değişmesi gerektiği doğru. Dünya tarihi, neredeyse her biri böylesine acılı dönüm noktalarıyla dolu. Bir küresel salgının bu ölçüde yıkıcı olabileceği konusunda yıllardır uyarılıyorduk. İnsanlığın, şiddetli savaşlar, krizler, yerel kırılganlıklar, çöken devletler ve insani acılar içinde yaşayan kesimi daha kötüsünün olamayacağını düşündüğü için mazur görülebilir. Huzurlu ve müreffeh bölgelerde yaşayanlar ise hiçbir şeyin onlara zarar veremeyeceğini ve şanslı olmayı sürdürmelerinin mukadderatlarında olduğunu düşünebilir. Ancak küresel salgın neyse odur; hiçbir toplum, hiçbir birey ölümcül bir virüsün kendisine erişemeyeceğini ümit edemez.
Bu nedenle kendimizi başkalarından, sosyal etkileşimlerin nimetlerinden uzaklaştırırız.
Salgın Antarktika hariç tüm kıtalara ulaştı, vaka sayısı bir milyona hızla yaklaşıyor ve bu eşiği aşacağı ortada; insanlığın üçte birinden fazlasına evde kalması tembihleniyor ve halihazırda sarsıcı sayılarla yitirdiğimiz yaşamlara ne yazık ki çok sayıda yeni kayıp ekleneceği görülüyor. Salgının ekonomik bedeli de ürkütücü olacak ve uzun vadeye yayılabilecek. Salgının devletlerin mevcut kırılganlıkları, siyaset ve güvenlik üzerindeki etkileri, dünyanın dört bir yanında hükümetleri mutlaka zora sokacak. Tünelin sonundaki ışığı henüz görmedik ve görmeyi bekleme lüksümüz yok. Bu dönem düşünmek için olduğu kadar liderlik etme ve harekete geçme zamanı.
Küresel sistem, insanlık COVID-19 darbesini yemeden önce de darmadağındı. Örneğin Türkiye, sistemin reforma tabi tutulması gerektiğini savunageliyordu. Bu çabamızı, BM Güvenlik Konseyi’nin günümüz gerçekleriyle bağını yitirmiş oluşumuna atfen, “dünya beşten büyüktür” gündemi olarak niteledik, ancak bununla da sınırlı kalmadık. Yakın çevremizdeki bitmeyen çatışmalarla ve insani acılarla baş etmek durumunda olan ve dünyada en büyük sığınmacı nüfusuna evsahipliği yapan bir ülke olarak, sistemin çalışmadığını zaten biliyorduk.
2008 yılında dünya bu kez ekonomik bir küresel salgınla sarsıldığında, G20 sendeleyen dünya ekonomisine bir yön duygusu ve dolayısıyla istikrar sağlayabilmişti. Sistem o zaman çalışmıştı. Büyük ölçüde nispeten yeni bir küresel aktör sayesinde. Bu sefer de ekonomi üzerinde benzer büyük bir etki için hazırlıklı olmalı ve hatta bir yandan gerekli değişiklikleri yaparken, diğer yandan sistemin işlemesini sağlamalıyız.
İlk öncelik, insanların sağlığını COVID-19’dan korumak, onları emniyete almak. G20 liderlerinin, bu küresel salgına karşı mücadelede dayanışma içinde olmayı ve küresel ekonominin korunması ile kısıtlamasız ticareti taahhüt ettikleri, zamanlıca yapılan G20 açıklamasını destekliyoruz. G20’nin üzerinde anlaşma sağladığı önemli tedbirlerden biri, SWAP anlaşmalarının genişletilmesi. Ayrıca, Kıdemli Memurlar Eşgüdüm Grubu oluşturulması önerimizin G20 tarafından benimsenmiş olmasından memnuniyet duyuyoruz. Zira sınır yönetimi ve vatandaşların ülkelerine geri dönmesi gibi konularda yakın eşgüdüm içerisinde hareket etmemiz gerekli. Kanada’ya, uygulayacağı usullere dair ön düşüncelerini açıkladığı için teşekkür ederim. G20, küresel kriz yönetiminde doğru format olduğunu yeniden kanıtlıyor.
Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülke de kendi güçlü tedbirlerini alıyor. Fakat münferit çabalar yeterli olmayacak. Küresel bir sınama; başta kamu sağlığı, ardından ekonomi açısından küresel müdahale gerektirmekte. Bu müdahale sürecinde de, uzun vadede, uluslararası kurumların ve ülkelerin bu kurumlara verdikleri desteğin yeniden şekillendirilmesi gerekecek. İlgili uluslararası kuruluşlar, mali destek ve tıbbi teçhizat desteği hususunda etkin bir rol üstlenmeli. Kırılgan toplulukların, düzensiz göçmenlerin ve mültecilerin korunması ve bu topluluklara ev sahipliği yapan ülkelerin desteklenmesi, artık daha da önemli. Küresel tedarik ağları ve kargo transferleri engelsiz bir şekilde faaliyet göstermeli. Pervasızca kullanılan bir politika aracı haline gelen yaptırımlar, insani bir bakış açısı ile değerlendirilmeli. İran’a yönelik olanlar da dâhil olmak üzere yaptırımlar, sadece İranlılara değil, komşularına da zarar veriyor. Bu küresel salgın döneminde, söz konusu risk daha da fazla. Başta Afrika’dakiler olmak üzere, en az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler geride bırakılmamalı.
Hepimizi ilgilendiren ve küresel bir yanıt verilmesine büyük ihtiyaç duyulan bir konu da, insanlara, ekosisteme, ekonomiye ve vicdanımıza çok ağır bedeller ödeten çatışmalara son verilmesi. Bu nedenle, uluslararası toplumu, Ortadoğu da dâhil olmak üzere, ihtilafları geride bırakma, çatışmaları sonlandırma ve ciddi biçimde diyalog ve uzlaşı arayışına girmeye çağırıyoruz. Herkesin acı çektiği malum ve dünyamız sağlığı için mücadele ederken, jeopolitik rekabet ve siyasi anlaşmazlıklar hiçbir anlam ifade etmiyor. Dünya çapında destek vermek için hepimiz bir dakikamızı ayırırsak, bu çağrı cevapsız kalmaz.
Günümüzün liderler kuşağı, küresel salgın konusunda bugün almakta olduğu kararlarla, esasen dünya düzeninin geleceğini tayin etmekte. Bugün ektiğimiz tohumlar, çok yakında apaçık gerçekler olarak karşımıza çıkacak. Milliyetlerinden, inançlarından veya ırklarından bağımsız olarak insanların esenliğine odaklanan, amacına uygun şekilde çalışan uluslararası kuruluşlar tarafından desteklenen, kurallara dayalı bir küresel sistem, dirençli, hesapverebilir ve işlevsel bir ulus devletler ağı, herkese faydalı ve kimseyi geride bırakmayan ekonomiler gerçekliğine ulaşabilecek durumda olabiliriz. Buna alternatif arayışlar anlamlı olmadıkları gibi, hepimize zarar verici nitelikte. Üstelik, eğer bunu gerçekleştirme yolunu seçersek, sebep olduğu bütün ıstıraba rağmen, bu küresel salgının olumlu bir miras bırakmasını sağlayabiliriz. Evde ve güvende kalın.