Bir Aşk Hikâyesi veya Morfolojiye Övgü

İnsan belirli bir yaşa gelince kararlarını sorgulamaya başlar. Hayatıyla, tercihleriyle, sevdik ve sevmedikleriyle hesaplaşır. Bazı konularda her gün, günde beş defa hesaplaşmakta, bazı konularda yılda bir. Veya hayatta bir. Eksilerini ve artılarını hesaplar. Türkçeye olan sevgimi de sorguladım. Sevgilerin, aşkın mantıksal bir açıklaması var mı? Olmaz olur mu! Her şeyin bir sebebi var. İnsanın da dünyaya gelmesi için bir sebep varken, dünyanın yaradılışına bir sebep varken Türkçeye âşık olmamın da bir sebebi var.

Aşk, hayret ile mantık çocuğu. Her aşkın odunu yakan illa ki bir hayranlık kıvılcımı olacak. Evet, Ekrem Çauşeviç hocamın ilgi çekici, sevgiyle anlattığı dilbilgisi dersleri. Kerima Filan hocamın öğrencilerine bildiklerini aktarma teslimiyeti. Evet, bunlar belki bir saygıyı uyandırır. Belki de iyi bir öğrenci olmamı sağlar. Edebiyat sevgisi, tasavvuf ilgisi derseniz, o daha sonra geldi. Dil unsurlarını kullanarak edebiyatı anlamaya başladığımda. Fakat aşkı yakacak hayranlık kıvılcımının nerden geldiğini kavramak için ben de içimi araladım. Bu kıvılcım dersin içeriğinden, yani gramer kurallarından gelmiş olsa gerek. Hadi ya, abartma dersiniz. Mesleğe âşık olunur mu? Olmazsa, mesleğin getirdiği zorluklara katlanır mı insan? Gece gündüz mesleğiyle yaşayabilmek için âşık olmak şart. Eşinin de ebeveynlerin de yanında olmadığı zaman o meslek, o uğraş seninle baş başa kalıyor. Evlilikte, beşeri aşkta olduğu gibi sevgilinin kaprislerine tahammül ettiğin gibi, hocaların kaprislerine de tahammül etmek zorundasın. Rakiplerin tuzaklarına da katlandığın gibi, meslektaşlarının kıskançlığından doğan tuzaklara da katlanmalısın. Her bir sınavda, her bir makale yazarken, her bir araştırma ve çeviride doğum sancılarını yaşamak zorundasın. Doğurduğun çocuğu büyüttüğün, beslediğin, başlarında beklediğin gibi içindeki bu bilgi filizine de bakmak zorundasın, içindeki bu bilgi veledini büyütmek zorundasın, hastalandığında tedavi etmek, ergenliğe gelince kötü yola sapmamasına dikkat etmek senin üstüne düşer. Etrafta daha kolay fethedilecek kaleler görünürken meslek olarak seçtiğine sadık kalmak da var. İş hayatına gelince kaynanalık, görümcelik yapan müdürlerin, şeflerin, büyüklerin sözünden çıkmamak adaptan değil mi? Yuvanı korumak için verdiğin mücadeleye benzer, mesleki hayatta da bir sürü acı hapı yutmak zorundasın, bir sürü imtihandan geçmek zorundasın. Uslu gelin tavrıyla herkese, önüne konulan her türlü işi halletmek gibi imtihanlar, başka yerlerde daha yüksek maaş alabildiğine rağmen, yine de geçim sıkıntısına katlanarak mesleğine devam etmek aşkı gerektirmiyor mu?

Aşkın kıvılcımı dil bilgisinden mi gelir! Çok romantikmiş dil bilgisi, özellikle temel gramer kuralları. Ses bilgisinden sonra ilk öğrenilen morfoloji kuralları. Nasıl yani? Siz, ana dili Türkçe olanlar belki bununla doğup büyüdüğünüz için bu unsurları o kadar doğal kabul ediyor olmalısınız ki onun büyüleyici tarafının farkına varmıyorsunuz. Alışmışsınız, kullanıp geçiyorsunuz. Dolaylı dolaylı konuşma dersiniz, merkeze vur da git. Kimsenin bu saçma sapan meslek aşkını doğurmuş gramer kıvılcımını okumasına vakti yok ki… Bir de kime ne senin aşk hikâyenden, aşk gamında kıvır git, aşkını yaşa ve başımdan git dersiniz. Anlatmak istiyorum, derdimi anlatmak istiyorum. Veya deliliğimi. Bir soru sorayım izninizle: Dil mi düşünme tarzını şekillendirir, düşünme tarzı mı dili? Düşünce, dil üzerinden çıkana kadar soyut bir şey. Sadece dil aracılığıyla paylaşılır. Dile geldikten sonra paylaşılabilir, anlaşılabilir. İnsanın, onu diğer canlı varlıklardan ayıran, düşünme kabiliyetinden gelen fikir, sözlerin elbisesiyle vücut bulur. Bu tecelliyat âleminde dil, insanın ayırıcı özellik olan tefekkür kabiliyetinin yansıması oluyor. Acaba, ondan dolayı mı Yaradan dünyaya ilk gönderilmiş insana her şeyin ismini öğretmiş? Bu yüzden mi bizi, bir erkek ve kadından yaratmış ki birbirimizi tanıyıp kaynaşalım diye millet ve kabilelere bölmüş? Birbirimizi tanıyıp kaynaşma amacına ulaşmak için araç dildir. Birbirimizi tanıyıp kaynaşmamızla kendimizle de tanışmış oluruz.

Ben de konuya döneyim, aşk hikâyeme. İlk kıvılcım iyelik eklerinden, isim tamlamasından ibaretti. Zikrolunan her şeyin aidiyetini, kavramların birbiriyle bağlı olmasına işaret etmektedir. Bu bağlılık, bu aidiyet de kavramların belirleyici unsuru olur. İkincisi, zamanlar. Evet, basit zaman ekleri. Görülen geçmiş zaman ile duyulan geçmiş zaman arasındaki fark. Ancak bir şeyi gördüğünde, bizzat şahit olduğunda görülen geçmiş zamanı kullanma hakkı. Gerisi duyulan geçmiş zamana bırakılmış. Dil yapısında bile, morfolojik yapıda bile bir sınır konmuş. Konuşanların sorumluluklarını, insanın haddini bildiren basit bir morfolojik unsur. Bir zaman eki. Konuşurken her sözün aleyhine bir delil olabileceğini hatırlatan unsur. Görmediğini, bizzat şahit olmadığın şeyleri konuşurken, gayriihtiyari olarak oluvermiş şeyleri konuşurken görülen geçmiş zaman kullanılmazlığı. Gelecek zamanın dilin gelişmesinde çok geç bir dönemde ortaya çıkması dikkatimi çekti. Gelecek zamanda ileride kesinlikle bir şeyin olacağını belirtiyoruz. İddialı konuşuyoruz. Gelecekte ne olacağını bilmeden. Planlar yapıyoruz. Kendimiz için, başkaları için. Canlı ve cansızlar için. İstikbal hakkında, nasip olacak hakkında bilgili olmamamıza rağmen. Engelleri, sınavları düşünmeden. Sabun köpüğü bu -ecek -acak eki. Fikirlerinin yapısını bu basit örneklere şekillendiren dili ve insanları merak etmeye başladım. Kendi dilimi, fikirlerimi, sorumluluklarımı da. Birbirimizi tanıyarak kendimizi tanımış oluyoruz. İşte bu yüzden âşık oldum. Daha sonra Yunus’un dili, Fuzuli’nin dili, Şeyh Galib’in dili gönlüme düştü.

Farsça dil, gönül demek. Osmanlı Türkçesinde de kullanılır. Dil ile dil birleşince, veya bir olduğunu kavrayınca, her şeyin, her varlığın bir olmasını algılamaya kapılar açılır.

Derdimi anlatabildim inşallah. Bu derdi anlatabilmek için dil(im) yetiyor mu?

Read Previous

Kosovalılar yılbaşı için 36 milyon euro harcadı

Read Next

Balkanların en mutsuz ülkesi, Makedonya

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *