Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB katılım süreciyle ilgili, “Ben bu milletin izzetini ayaklar altına aldırtmam, şerefini ayaklar altına aldırtmam.” dedi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Durmadan koşarak, dünyadaki Türkiye’nin o konumunu, yerini çok daha güçlü kılmanın gayreti içinde olacağız. Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi, bilhassa da son yıllarda yaşadığımız sıkıntılarda olduğu gibi yürümeyecektir. Demokrasi ve ekonomide yeni bir atılım döneminin hazırlıklarını yapıyoruz. Güçlü ve müreffeh Türkiye’nin inşası için ihtiyacımız olan altyapıyı büyük ölçüde kurduk ve kuruyoruz. Çalışan, üreten, yenilik peşinde olan, istihdam oluşturan girişimcilerimiz yeni dönemin en muteber insanları olacaktır. TÜSİAD’ın da yeni Türkiye’nin inşasında üzerine düşen milli ve yapıcı rolü oynayacağına inanıyorum.” dedi.
‘Bütün gerçekler ortada’
Erdoğan, son birkaç yılın herkes için çok zor geçtiğini bildiğini vurgulayarak, “Çünkü içinde yaşıyorum bunun. 2008 ekonomik krizine direnen Türkiye 2013’ten itibaren başlayan bir dizi saldırı karşısında çok ciddi bir mücadele yürütmek zorunda kalmıştır. Türkiye 35 yıldır bir terör mücadelesi ile içeride, ilave dışarıda da yine Suriye’deki iç savaşın bize yansımasıyla ayrı bir terör mücadelesini vermektedir. Bu siyasi ve güvenlik yönlerinin yanı sıra ekonomik boyutu da olan bir saldırıydı. Kimse bana örneğin, Gezi olaylarının amacının Taksim’deki üç-beş ağaç olduğunu söyleyemez. Kimse bana 17-25 operasyonunun adaleti sağlamak, hukuku uygulamak için yapıldığını söyleyemez. Kimse bana bölücü terör örgütünün ve onun güdümündeki partinin başlattığı çukur eylemlerinin masum amaçlar taşıdığını söyleyemez. Kimse bana Suriye ve Irak’ta yaşanan hadiselerin Türkiye’yi hedefleyen yönlerinin olmadığını öne süremez. Kimse bana 10 Ağustos ve 7 Haziran seçimlerinin ülkemizin tabii siyasi mecrası içinde gerçekleştirildiğini söyleyemez. Hele 15 Temmuz’un bu ülkeyi işgale ve milleti esir almaya yönelik ihanet girişimi olmadığını öne süren varsa kusura bakmasın onun aklından izanından şüphe ederim. Bütün gerçekler ortada.” diye konuştu.
‘Türkiye’nin önünde inşallah aydınlık bir gelecek var’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Başka herhangi bir ülkenin sadece tekini bile kaldıramayacağı bunca yükü sırtlanan Türkiye’nin bir parça yorgunluk alameti göstermesini normal karşılamak gerekir. Ancak şundan emin olunuz, en kötüsü geride kaldı. Bunca saldırıya rağmen, ayakları üzerinde dimdik duran Türkiye’nin önünde inşallah aydınlık bir gelecek vardır.”
‘Bu kararın bir kıymetiharbiyesi mi var?’
Avrupa Birliğine yönelik bazı gelişmeleri kendilerinin yaşadığını anlatan Erdoğan, “Bu gerçekleri yaşayalım, bilelim ve ona göre de değerlendirmesini yapalım. Avrupa Birliği, Türkiye’ye gönlünü, kapısını, her şeyini açmış da Türkiye içeriye mi girmemiş? Böyle bir şey mi var? Dikkat edelim, lütfen. Sene 1963; sene 2017… 54 yıldır bu ülkeyi, -affedersiniz-, kapısında sürüm sürüm süründüren bir Avrupa Birliği var. Bizden sonra kimler geldi kimler geçti. Hepsini bunlar aldılar. Peki Türkiye’nin günahı ne, Türkiye’yi almıyorsunuz? Bizden çok çok sonra müracaat edenleri alırken, bunların özelliği ne? Türkiye’den bunlar daha mı güçlü, alt yapıları, üst yapıları mı iyi? Mali durumları mı daha iyi? Hiçbirisi bizden daha iyi değil. Ama hepsini aldılar. Hala da almaya devam ediyorlar.” diye konuştu.
“Buyurun Bulgaristan, Yunanistan. Yahu bugün Yunanistan’ın 400 milyar avro borcu var.” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ama el bebek gül bebek her türlü desteği vermek suretiyle onu ayakta tutmaya çalışıyorlar. Bu gerçekleri lütfen görelim. Türkiye’ye en son yaşadığımız referandumda yaptıklarını gördünüz. Türkiye sıradan bir ülke değil. Biz kapı kulu değiliz. Bizim bir onurumuz, haysiyetimiz var. Bizim bu onurumuz, haysiyetimizle oynanmasına müsaade edemeyiz. Eğer bizi alacaklarsa eyvallah girelim. İşte gerçekler ortada. Bakın ben Başbakan olduğum zaman Türkiye’nin görüşmekte olduğu fasılların sayısı 15’ti. Ben o zamanlar Başbakan olarak zirvelere katılabiliyordum. Daha sonra, açık konuşacağım, Fransa’da Sarkozy, Almanya’da da Merkel geldi. Bunlar geldikten sonra bir karar aldılar. Halbuki biz Schröder’le olsun, Chirac’la olsun gayet güzel görüşmelerimiz oluyordu. Bir karar. ‘Artık liderler bu zirvelere katılmayacak.’ Halbuki biz o zamanlar katılımcı konumundaydık. Almadılar. Çok daha çirkini, 15 faslı 35 fasla çıkardılar. O zamanlar aç kapa yapılıyordu fasıllarda. Sadece birinci fasıl, bizim kabul edilen, onda da aç kapayı yaptılar. Ondan sonra kapayı kaldırdılar, ‘sadece açılış yapılabilir ama kapanış olmayacak’ dediler. Bu kadar haince Türkiye’ye karşı, Türkiye’ye özgü böyle bir kararın alınması karşısında ne yapacaktık? Hala bunlara yalvarıp, yakarıp ‘Ne olur bizi içeri alın mı?’ diyeceğiz. Geldiğimiz fasıl sayısı hala 14. 35 fasıl… Fransa’nın, ismini vermeyeceğim, bir Dışişleri Bakanı, aynen bana şunu söyledi; ‘Boşuna çabalıyorsunuz, sizi almayacaklar’ dedi. ‘Niye?’ dedim. Gerekçelerini de açıkladı. Şimdi biz tabii bir gerçeği biliyoruz, bazı şeyleri biliyoruz fakat buna rağmen biz Avrupa Birliği Bakanlığı yokken, Avrupa Birliği Bakanlığını da kurduk ve fasıllarla ilgili elimizden gelen bütün gayretleri gösteriyoruz. İşte en son konseyin aldığı karar, yani bu kararı alıyorsun da ne olacak? Bu kararın bir kıymeti harbiyesi mi var?”
‘Biz de Avrupa için önemliyiz’
Bu mantık ve yaklaşım tarzıyla bir yere varmanın mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına Almanya’da, Belçika’da, İsviçre’de, şurada, burada her türlü saldırı yapılacak, Dışişleri Bakanıma kapılar kapatılacak, uçuş izni verilmeyecek, benim Aileden Sorumlu Bakanım arabanın içerisine mahkum edilecek. Biz hala ‘ya ne olur yapmayın, etmeyin, bizi alın…’ Arkadaşlar kusura bakmayın, sizler bakın ekonominin içinde bir güçsünüz, herhalde sizleri kapısında bekleten bir muhatabınızla bir yere kadar pazarlık yaparsınız, bir yerden sonra ‘hadi arkadaş güle güle’ der, yolunuza devam edersiniz. Ben bu milletin izzetini ayaklar altına aldırtmam, şerefini ayaklar altına aldırtmam. Biz her türlü görüşmelerimizi yapıyoruz. Eğer bu görüşmeler karşısında Avrupa Birliği’nin yetkilileri bizlere hakikaten adil, olumlu yaklaşımlarını sürdürürlerse biz bu yola devam ederiz ama sürdürmedikleri takdirde biz tabii ki başımızın çaresine bakacağız. Avrupa pazarı bizim için ne kadar önemliyse biz de Avrupa için o kadar, belki çok daha fazla önemliyiz yani bunu da görmemiz lazım. Bu gerçeğin bilinci içinde, Gümrük Birliği görüşmelerimizi sürdürüyoruz.” şeklinde konuştu.
‘OHAL şu ana kadar bizim iş adamlarımızın, neyini engelledi?’
Erdoğan, OHAL ile ilgili şunları söyledi:
“OHAL konusundaki endişelerinizi, ben tabii anlamakta biraz zorlanıyorum. Acaba OHAL, şu ana kadar bizim sanayicilerimizin, iş adamlarımızın, neyini engelledi? Eğer Olağanüstü Hal, bizim iş adamlarımızın, sanayicilerimizin şu andaki işlevini engelliyorsa, oturur onu konuşuruz ama böyle bir şey söz konusu değil. Biz göreve geldiğimizde Güneydoğu’da yine Olağanüstü Hal vardı ama orada sıkıntı vardı. Ben o bölgeyi dolaşırken oradaki vatandaşlar, ‘Şu Olağanüstü Hali kaldırın, çünkü buradaki sıkıntılarımız büyük’ dedikleri zaman haklı olduklarını gördük ve 1 ay içinde biz Olağanüstü Hal’i kaldırdık ama şuandaki Olağanüstü Hal, tam aksine, Türkiye’de bütün işlerin çok daha sağlıklı bir şekilde yürümesine yönelik atılmış bir adımdır.”
‘Yerli otomobil konusunda bir babayiğit bulamıyorsak dükkanı kapatalım’
Erdoğan, Türkiye’nin en büyük sanayicileri, iş adamları, yöneticileri olarak ülkenin nereden nereye geldiğinin en yakın şahitleri olduğunu aktararak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye 3 kat büyümüşse buradaki iş adamlarımızın işleri 5-10 kat büyümüştür. Bu gün de özel sektörün lokomotifliğini çok önemsiyoruz. 2023 hedeflerimize sizlerin ve diğer tüm girişimcilerimizin çabalarıyla, emekleriyle katkılarıyla ulaşacağız. Devleti, düzenleyici ve denetleyici rollerinin içinde tutarak, özel sektörümüzün önünü açabildiğimiz kadar açıyoruz. Özel sektörümüzün de her şeyini borçlu olduğu milletimize ve devletine katkı sağlamak için şartlarını zorlamaktan çekinmeyeceğini ümit ediyorum. Türkiye’nin 1990’lı yılları bilhassa da 2002 yılına doğru yaklaşıldıkça siyasi ve sosyal bakımdan olduğu kadar ekonomik açıdan da kabus gibi geçmiştir. 3 Kasım 2002 tarihi iş dünyamız için bir millattır. ‘Ak Parti iktidarları döneminin sırrı nedir?’ diye soranlara hep aynı iki kavramı ifade etmişimdir. İstikrar ve güven. Türkiye bu iki kavramın gereğini yerine getirdiği sürece her alanda kazanmış, bunlardan uzaklaştığı ölçüde de sıkıntıya düşmüştür. 2008 küresel ekonomik krizi gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün dünyayı kasıp kavururken ben Türkiye ile ilgili bir şey söylemiştim. Demiştim ki, ‘Bu kriz ülkemizi teğet geçecek.’ O dönmede birileri bu sözümle kendilerince dalga geçmişlerdi. Halbuki ben ülkemizin sahip olduğu güven ve istikrar iklimine bakarak potansiyelimizin büyüklüğünün farkında olarak bu sözü ifade etmiştim. Nitekim aynen dediğim gibi oldu.”
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bundan sonra bizim dünya çapında bilinen, tanınan, değer üreten markalara ihtiyacımız var. Siyasi irade olarak biz bu konuda iş adamlarımızın arkasında olduğumuzu her fırsatta ifade ediyoruz. Buna rağmen mesela yerli otomobil konusunda arzu ettiğimiz neticeye ulaşamamış olmaktan üzüntü duyuyorum. Burada sektörün içinde olan birçok girişimcimiz var. Kendi pazarımızın, ihracat potansiyelimizin ve bu alandaki birikimimizin büyüklüğü ortada iken böyle bir adım atılmaması çok düşündürücüdür. TÜSİAD üyelerinden bu konuda cesaretli bir atılım bekliyorum ve bunu TÜSİAD üyeleri yapar. Eğer şu salondan bir babayiğit çıkartamıyorsak dükkanı kapatıp gitmemiz lazım. Her iş gibi ekonomik kalkınmanın başı da şüphesiz ki eğitim. Hedeflerimize uygun insan kaynağını yetiştirme konusunda bir dağınıklığın olduğunu düşünüyorum. Artık eğitim devlet tekelinde değil. Bu meseleyi istismar ederek, aynı alanda varlık göstermek isteyenlerin önünü kesen çetenin de kökünü kazıdık. Özel sektörümüzün ihtiyaç duyduğu alanlarda, kendi eğitim alt yapısını kurmasının önünde hiçbir mani yoktur. Tabi eğitim bir gönül, adanma işidir. Sadece bir ekonomik faaliyet olarak eğitime yaklaşmak, yanıltıcı olur. Eğitim konusunda mümkün olan en geniş ve kuşatıcı faaliyetleri ortaya koyacağınıza inanıyorum.”
Kaynak: AA