Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından 5 cilt halinde yayınlanan “Balkanlarda İslam: Miadı Dolmayan Umut” kitabının tanıtımı balkanlardan gelen din adamları, bilim insanları ve Türkiye’den Balkan uzmanlarını bir araya getirdi.
Bilkent Otel’de düzenlenen, TİKA’nın hazırladığı “Balkanlarda İslam: Miadı Dolmayan Umut” kitabının tanıtımı barkovizyon gösterimiyle başladı.
Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, “Balkanlarda sadece 2015 yılı içerisinde yaklaşık 50 milyon avro değerinde projeler uygulayan TİKA, Balkanlar genelinde 7 farklı ülkede toplam 28 eserin restorasyon çalışmalarını tamamlayarak hizmete açmış, 32 eserin de fizibilite çalışmalarını tamamlayarak uygulama aşamasına geçmiştir.” dedi.
Kaynak, TİKA tarafından bir otelde düzenlenen, “Balkanlar’da İslam: Miadı Dolmayan Umut” adlı kitabın tanıtımı için düzenlenen panelin değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmada, TİKA’nın 24 yılı geride bırakarak, ülkenin ve milletin yüzünü ağartan işler yaptığını söyledi.
TİKA’nın, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel alandaki birikimini, başta yakın coğrafya olmak üzere tüm dünya ile cömertçe paylaştığını anlatan Kaynak, “Dünyada güvenlik odaklı politik yaklaşımların güçlendiği, birlikte kalkınma, sosyal adalet gibi kavramların derin yara aldığı bir dönemde Türkiye, insan odaklı medeniyet birikimiyle son 14 yılda yaşanan ekonomik büyüme ve istikrarın sonucu olarak TİKA ile başta kendi kültür coğrafyası olmak üzere dünyanın en ücra noktalarına şeffaf ve yapıcı politik bir vizyonla ulaşıyor. Bu yeni dönemde ülkemizin güven ve istikrar alanına dönüşmesi sürecinde TİKA, en önemli dış politika enstrümanlarımızdan biri haline geldi. Türkiye’nin başarı hikayesi TİKA ile daha güçlü, daha etkileyici bir hikayeye dönüştü.” diye konuştu.
TİKA’nın bugün, 5 kıtaya yayılmış 54 ofisiyle 150’den fazla ülkede faaliyet gösterdiğine dikkati çeken Kaynak, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin Türkiye’nin insani ve barışçıl yüzünü ve kimliğini ortaya koyduğunu belirtti.
Kaynak, dünyanın zengin ülkelerinin kalkınma yardımlarına en çok ihtiyaç duyan en az gelişmiş ve kırılgan ülkeler yerine, orta gelirli ülkelere yardım yapmayı tercih ettiğine değinerek, şöyle konuştu:
“Oysa Türkiye, TİKA eliyle geri kalmışlık gibi kavramlarla horlanan, görmezden gelinen, yoksulluğa mahkum edilen mazlum ve mahrumların yanında yer almaya devam ediyor. Dünyanın neresinde ihtiyaç sahibi bir halk varsa yardımına koşuyoruz. Birilerinin yüksek riskli diye dönüp bakmadığı, kendi kaderine terk ettiği, iç çatışmaların, kıtlığın ve savaşların yaşandığı ülkelere gidip fedakarca ve büyük bir özveriyle projeler yürütüyoruz. TİKA eliyle gerçekleştirilen proje ve faaliyetlerle yoksulluğun, savaş ve çatışmaların makus bir kader olmadığı ve samimi duygularla cömertçe paylaşarak daha yaşanabilir bir dünyanın ve birlikte kalkınmanın mümkün olduğu gösteriliyor. Türkiye, TİKA’nın gerçekleştirdiği kalkınma yardımları ile insanlığın ortak vicdanını temsil ediyor.”
“Türk tipi kalkınma yaklaşımı”
TİKA’nın, “Türk tipi kalkınma yaklaşımı” denilebilecek yeni bir model ortaya koyduğunu aktaran Kaynak, “Bu model, samimi ve muhataplarıyla empati kuran, şeffaf yönetim anlayışını benimseyen ve ortak aklı çalıştıran bir yaklaşımdır. Görünür olma derdine düşmeden, ötekileştiren bir dil yerine karşılıklı öğrenmeye dayanan bir iletişim modelini benimseyen, ülkelerin ihtiyaç ve önceliklerini gündemine alarak, esnek ve hızlı bir yardım stratejisini ortaya koymaktadır.” ifadelerini kullandı.
Kaynak, Türkiye’nin, geçmişte olduğu gibi bugün de Balkanlarda itidal ve hoşgörünün egemen olması için yoğun bir gayret sarf ettiğini, Balkanların, 600 yılı aşkın ortak bir geçmişin bugün hala özlemle ve hayırla yad edildiği, ortak acıların ve sevinçlerin canlı olduğu, aynı gönül dilinin konuşulduğu özel bir anlamı ifade ettiğini söyledi.
Balkanlar’da ortak kültürel mirasa sahip çıkıldığını dile getiren Kaynak, “Balkanlarda sadece 2015 yılı içerisinde yaklaşık 50 milyon avro değerinde projeler uygulayan TİKA, Balkanlar genelinde 7 farklı ülkede toplam 28 eserin restorasyon çalışmalarını tamamlayarak hizmete açmış, 32 eserin de fizibilite çalışmalarını tamamlayarak uygulama aşamasına geçmiştir. Dünyada kültür mirası içerisinde yer alan Bosna Hersek’teki Mostar ve Sokullu Mehmet Paşa köprüleri yeniden ihya edilirken, Arnavutluk’taki UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki Ergiri-Gjirokastra Kalesi restorasyonu da TİKA tarafından projelendirilmektedir.” şeklinde konuştu.
TİKA’nın sadece Balkanlardaki İslam eserlerini değil, Hristiyanlar için tarihi öneme sahip yapıların da korunmasına katkı sağladığını belirten Kaynak, yapılan diğer çalışmalardan örnekler verdi.
“Balkanlarda İslam: Miadı Dolmayan Umut’ adlı eser İslam’ın Balkanlar’daki serüvenini daha iyi anlamamızı sağlarken, kültür hayatımıza bir halka daha eklenmektedir.” diyen Kaynak, esere emeği geçenlere teşekkür etti.
Tanıtım programı kapsamında yapılan “Balkanlarda geçmişten günümüze doğal ve kurgusal kimlikler” oturumunda konuşan AK Parti Sakarya Milletvekili Prof. Dr. Mustafa İsen, Balkan coğrafyasındaki çeşitliliğin bölgenin kültürüne de etki etiğini söyledi.
İsen, Balkan coğrafyasının birçok farklı unsuru bir arada barındırdığını belirterek, “Bugün Balkanlar dediğimiz zaman ilk aklımıza gelen Balkanların kültürel ve kimlik anlamında ne kadar büyük bir çeşitliliğe sahip olduğudur. Orada aynı zamanda çok hakim bir renk olarak İslamiyet vardır.” ifadesini kullandı.
Balkanlarda son asırda yaşanan baskılara, tahribatlara rağmen Balkan nüfusunun neredeyse dörtte bire yakın bölümünün Müslümanlardan oluştuğunu belirten İsen, geçmişte durumun daha farklı olduğunu kaydetti.
İsen, Balkanlardaki İslami anlayışın tasavvufla yoğurulmuş olduğunu dile getirerek, “Dünyada sadece Osmanlı coğrafyasında camii, kilise ve havranın bir arada yaşadığını görürsünüz. Bunu başka bir yerde görmek mümkün değildir.” dedi.
Belgrad’da 270 tane cami varken bugün bunlardan sadece 2’sinin ayakta kaldığına dikkati çeken İsen, Balkanların daha Müslüman bölgelerinde bile Osmanlı eseri olan camilerin az miktarının korunabildiğini aktardı.
“İslam’ın tarih boyunca farklı coğrafyalarda inşa ettiği medeniyetleri doğru okumamız gerekiyor”
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de İslam medeniyetini doğru anlamak için İslam’ın yayılış tarihini, İslam’ın farklı coğrafyalarda meydana getirdiği, inşa ettiği medeniyetleri doğru okumak, anlamak gerektiğine dikkati çekti. Görmez, şöyle devam etti:
“Birkaç gündür yaptığım bütün konuşmalarda, coğrafyamızda yaşanan hadiselerin sadece birer şiddet ve terör hadisesi olmadığını, sadece bir mezhep çatışmasından ibaret olmadığını, coğrafyamızda yaşanan hadiselerin bir medeniyet krizi olduğunun altını çizmeye çalışıyordum. Yaşadığımızın medeniyet krizini doğru okumak ve doğru anmak için bizim hep birlikte İslam’ın tarih boyunca farklı coğrafyalarda inşa ettiği medeniyetleri doğru okumamız, doğru anlamamız gerekiyor. Bugün medeniyet krizini aşmak için de bizim yeniden tarihe dönmek, tarihte birlikte inşa ettiğimiz medeniyetleri doğru okumak ve doğru anlamak gerekiyor. ”
İslam medeniyetinde üç medeniyet havzasında inşa edilen ilişkilerin birbirine çok benzediğini dile getiren Görmez, bunların Endülüs İslam Medeniyeti, Maveraünnehir medeniyeti, Balkanlar olduğunu söyledi.
Bu benzerliğin başka yerlerde daha az görüldüğünü anlatan Görmez, “Bunları birbirine benzeten en önemli hususlardan birisi metodolojik unsurdur. İslami bilgi bu üç medeniyet havzasında bir metodolojiye kavuşmuştur. Dinle hayat arasında, dinle insan arasında doğru bir ilişki kurmuştur. Dini hayatın tabi bir parçası olarak görmüş ve okumuştur. Bugün eğer İŞİD ve benzeri cinayet şebekelerinin insanlığa getirdikleri yanlışlıkları insanlık öğrenmek istiyorsa bu üç medeniyet havzasında İslam medeniyetinin inşa ettiği fikir ve düşünceyi, metodolojiyi yeniden değerlendirmek durumunda olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum.” diye konuştu.
Görmez, Balkanlarda İslam’ın önemini anlatarak, “Balkanlara İslam dini gönüllerin fethiyle gitmiştir, kılıçla girmemiştir. İnsanlar zorla İslamlaştırılmamıştır. Bu önemli bir hakikattir.” değerlendirmesinde bulundu.
Osmanlı’nın gittiği yerlerde İslam’ı kitapla değil, insanla taşımak istediğini anlatan Görmez, “Bizim geleneğimizde misyonerlik yoktur. Biz her hangi bir insana üç kuruş vererek, ‘dinini değiştir’ deme zilletine düşmeyiz, düşmememiz lazım. Bilakis biz böyle yaptığımızda sadece bir münafık kazanmış oluruz. İslam medeniyeti, İslam toplumu münafık istemez. Zorla İslamlaştırdığında sadece münafık üretirsin. Oysa bizim samimi, mümin insanlara ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.
Balkanlar’daki İslamın, etnik yapılar, diller farklı olsa da İslam medeniyetinin en başarılı tecrübelerinden biri olduğunu ifade eden Görmez, şunları kaydetti:
“Biz bu tarihi mirası güncelleyebildik mi? Biz tarihin bize yüklediği bu büyük emaneti, işgalleri ortadan kaldıran fethin emanetini bugünkü çocuklarımıza aktarabildik mi? Biz, güncelleyerek bugün medeniyet krizi yaşayan İslam coğrafyasına taşıyabildik mi bu sorunun üzerinde durabilmeliyiz. Yapacağımız çok şey var. Ben ecdadımızın biz bıraktığı mirasın hakkını verebildiğimiz kanaatinde değilim. Ben bu topraklarda birlikte gerekleştirdiğimiz bu büyük iyiliği, bu büyük güzellikleri bugünün gençlerine, kuşaklarına taşıyabildiğimiz kanaatinde değilim. Çok taşıyarak önce bugüne taşımalıyız, bugünü inşa etmeliyiz ve geleceği hazırlamalıyız. ”
Tanıtım programında konuşan TİKA Başkanı Serdar Çam, dünyada bugün yaşanan acılara, radikalizme ve çatışmalara dikkati çekerek, İslam’ın yanlış yorumlanarak terörizme sahne oluşturulduğu bir dünyada Balkanların “sağlam duruşuna” dikkati çekti.
Balkan coğrafyasının “Beraberce ve çeşitlilikler içinde yaşama kültürünü” geliştirdiğini ve bunu dünyaya da öğrettiğini vurgulayan Çam, “Balkanların etkisi dünyada azaldı ki yaşanan çatışmalar artmaya başladı.” diye konuştu.
Çam, Balkanlar ile Türkiye’nin ortak tarihi geçmişinin altını çizerek, Balkanlardaki çok kültürlülük ve sesliliğin bütün dünyaya hakim olmasını temenni etti ve eserin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür etti.
Konuşmaların ardından davetliler, TİKA Balkanlar Buluşması İftar Programı’na katıldı.
Kaynak: AA