Türkiye YeniŞafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan son yazısında “Balkanlar bize bakıyor, Yetimkale sizi bekliyor…” adlı makaleyi ele aldı. Yusuf Kaplan makalesine, “Balkanlar’a barışı, kardeşliği, hak, hukuk, hakkaniyet ve adaleti “biz” hâkim kılabiliriz yeniden.” sözleriyle başlarken, ““Biz” yani derdi yalnızca hakikat olan, hakikat bayrağının dört bir kıtada dalgalanması için bin yıl mücadele ve mücahede eden yeniden İslâm’ın sancaktarı olacak bir Türkiye. O yüzden Balkanlar bize bakıyor, bizi bekliyor…” dedi.
Yazının tamamında yer verdiği ifadeler ise şöyle;
“Balkanlar bize bakıyor…
Balkanlar’a barışı, kardeşliği, hak, hukuk, hakkaniyet ve adaleti “biz” hâkim kılabiliriz yeniden.
“Biz” yani derdi yalnızca hakikat olan, hakikat bayrağının dört bir kıtada dalgalanması için bin yıl mücadele ve mücahede eden yeniden İslâm’ın sancaktarı olacak bir Türkiye.
O yüzden Balkanlar bize bakıyor, bizi bekliyor…
Kosovalı bir film yönetmeni, “Balkanlar’da biz iki şey için dua ederiz: Birincisi, Allah rızası için. İkincisi de, Türkiye için” diyor.
O yüzden iyi hazırlanmalıyız, diyorum, bendeniz de…
ÜÇ AY SONRA İKİNCİ KOSOVA SEFERİ!
Üç ay sonra yeniden Kosova’dayım. Ramazan’da Osman Atalay kardeşimle İHH’nın yetim faaliyetleri için Kosova’daydık. Priştine, Prizren ve Mamuşa’da Kosovalı kardeşlerimizle buluşmuş, halleşmiş, dertleşmiş, hasret gidermiştik.
Osman Atalay, Balkanlar’ı adım adım, karış karış, sokak sokak tanıyan, Balkanlar’la yatan, Başkanlar’la kalkan bir gönül eri. Balkanlar’ı ona soracaksınız. Türkiye, Balkan stratejisi geliştirirken Osman Atalay’dan istifade edemezse, geliştirilen Balkan stratejisi kesinlikle eksik olur, kadük kalır.
Osman Atalay’ı tanıyanlar bana hak verecektir.
Bu arada Müfid Yüksel’in Balkanlar konusundaki bilgi ve birikiminden de mutlaka istifade edilmeli. Bunu da burada bir haksinaslık olarak hatırlamam gerekiyor. Bir de Yusuf Armağan kardeşim var. Onu yazmama, hatırlatmama gerek yok sanırım.
Son olarak burada Balkanlar için özellikle televizyon alanında çok büyük işlere öncülük eden TRT-Diyanet’in genel müdürü Sedat Sağırkaya kardeşimi de hatırlatayım size. O gizli bir kahraman. Allah rızası için nefes alıp veren bir Müslüman.
Şimdi yine Kosova’dayım. Bu kez Osman Atalay kardeşim yok ama onun organize ettiği bir kaç program için buradayım.
Dün Prizren’de Yunus Emre’de verimli bir program yaptık. Yunus Emre programını, izlenimlerimi Pazartesi günü sizlerle paylaşacağım.
Bugün Mamuşa’daki kardeşlerimizle birlikte olacağız. Mamuşalı kardeşlerimizin gözdolduran çalışmalarını yarın yazacağım, moral bulacaksınız.
YETİMKALE: TEK BİR YETİM KALMAYINCAYA KADAR…
Yazıyı, Prizren’in Uludağ’ı olarak adlandırılabilecek en tepe noktasında yer alan Yetimkale’den yazıyorum.
Yetimkale’yi duydunuz mu?
Yetimkale, bir otel ve lokanta. Bir tatil yeri.
Tertemiz havası, tabiatla iç içe doğası, dünyanın dört bir yanından insanların dinlenmek için buraya gelmelerine yetiyor.
Yetimkale, basit bir tatil yeri değil; bir buluşma ve kaynaşma mekânı: Dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlarla burada tanışmanız, dertleşmeniz, kardeşliğinizi perçinlenmeniz, ortak rüyalarınızı büyütmeniz mümkün burada.
Ama Yetimkale Türkiye’de yeterince tanınmıyor.
Bu üzücü. Üzücü; çünkü İHH’nın partneri Yetimkale.
Kuruluş gerekçesi ve hikâyesi gerçekten göz yaşartıcı Yetimkale’nin…
1998-1999 Kosova Savaşı’ndan sonra dört Müslüman bir araya geliyor ve Kosova’da yetim kalmayıncaya kadar yetimlere sahip çıkacak bir şeyler yapmamız gerekiyor, diyor ve Yetimkale projesini geliştiriyorlar.
Dört inanmış adam: Hacı Kemal Yunus, Hacı İskender Yunus, Hacı Mustafa Curcali, Hacı Nasır Bütüç.
Fakat bir sorunları var: Savaştan yeni çıkmışlar, böyle bir projeyi hayata geçirmek için ciddî bir destek gerekiyor.
Destek, İHH’dan geliyor. İHH, her tür desteği veriyor.
Yetimkale’de beş vakit ezan okunuyor, namaz kılınıyor bir çadır-mescitte.
Mekke ve Medine’den sonra hayatımda lezzet alarak kıldığım, gözyaşlarımı tutamadığım Cuma namazını bu çadır-mescit’te kıldım.
Buraya mutlaka gelmelisiniz. Ekipler, gruplar halinde gelmelisiniz. Çocuklarınızla gelmelisiniz. Buranın havasını, burada dünyanın dört bir köşesinden gelen Müslümanlarla kardeşliğin havasını solumalısınız.
Yetimkale’nin isimlerini zikrettiğim kahramanlarıyla dün bir toplantı yaptık. Osman Atalay’ın kulaklarını çınlattık.
Çok güzel insanlar.
Yetimkale’nin gizli kahramanı, çocukları Türkiye’de okuyan Hacı Bayram Peza ile tanışmalısınız.
Unutamayacağınız bir iz bırakacak Yetimkale’de geçireceğiniz, iliklerinize kadar soluyarak yaşayacağınız bir kaç gün.
Böylesine enfes bir projeyi hayata geçiren güzel insanları ve İHH’yı yürekten kutluyorum. Ve İHH’nın ne demek olduğu, ne kadar hayatî bir iş ve işlev gördüğü gerçeği üzerinde bir kez daha derinlemesine düşünün ve dua edin, diyorum.
İyi ki İHH var. Ve iyi ki İHH’nın her şeyi demek olan Bülent Yıldırım var.
Yazacaklarım bitmedi. Yarınki yazıda kaldığımız yerden devam ederiz.
BALKANLAR’DA BARIŞIN TEMİNATI İSLÂM VE TÜRKİYE’DİR…
Yalnız şu kadarını mutlaka söylemem gerekiyor yazıya son verirken…
Balkanlar’da yeniden barışın ve adaletin hâkim kılınabilmesi ancak İslâm’ın diriltici ruhunun canlandırılmasıyla mümkün. Bunun başka yolu yok.
Balkanlar, Avrupa’nın bir parçası ama sadece kan ve gözyaşı armağan ettiler Avrupalılar Balkanlar’a!
Balkanlar’a barışı, kardeşliği ve adaleti yalnızca biz hâkim kıldık. Biz, yani Müslümanlar.
O yüzden eğer Balkanlar’da İslâm’ı devre dışı bırakırsanız, ne Balkanlar günyüzü görebilir ne de Türkiye’nin güvenliği nihâî olarak teminat altına alınabilir.
Balkanlar patlamaya hazır bomba gibi. Bıçak sırtında duruyor. Türkiye’nin, bir an evvel toparlanıp, yeniden Balkanlar’ı toparlamasını bekliyor…
Balkanlar’da insanlar, gece gündüz bunun için Türkiye’ye dua ediyor.
Siz de bizi bekleyen kardeşlerimiz için hem kavlî hem de fiîlî dualarınızı eksik etmeyin, Balkanlar’ı yeniden ve yeniden keşfedin, mutlaka buralara gelin, kardeşlerimizle hasret giderin ve Türkiye’nin sınırlarının coğrafî sınırlardan ibaret olmadığını, Türkiye’nin asıl sınırlarının gönül ve ruh coğrafyamızın sınırları olduğunu, bunun da Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Yemen’den Türkistan’a ve Kuzey Afrika’ya kadar uzandığını bilfiil görün…
Vesselâm.”