Analiz: Ermeni Faaliyetlerinin Karnesi

Tarih uzmanı M-r Ali Onur Kara ve haber sitemizin köşe yazarı ve M-r Sezgin L. tarafından kaleme alınan “Ermeni Faaliyetlerinin Karnesi” konulu analizi ilginize sunuyoruz.

TİMEBALKAN ÖZEL

19 yüzyıldan itibaren Ermeniler, büyük devletler tarafından uygulanan bir oyunun piyonu haline gelmişlerdir. 93 harbinde yenilen Osmanlı, Rusların dikte ettiği 3 Mart 1978 Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşmasının 16. Maddesine göre Ermeniler için ıslahat yapmayı kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Böylece Rusya Ermeni meselesine el atmış ve Ermeni meselesini siyasi gündeme taşımıştır. Rusya’nın Doğu Anadolu’daki Emellerine set çekmek bölgede kendi üstünlüğünü sağlamak için Ermenileri savunma işini üstlendi. 13 Haziran 1878 tarihinde Berlin antlaşmasının 61 maddesine göre; Osmanlı, Ermeniler için ıslahat yapacak ve onları Kürt ve Çerkezlere karşı koruyacaktı. Böylece, Ermeni konusu, Berlin antlaşması ile birlikte uluslararası bir mesele haline geldi. Bunun sonucunda Ermenilerin, sebebiyet verdiği şiddet olayları artış gösterdi.

Ermeniler;

  • Emperyalist Devletler
  • Kilise
  • Misyoner Okulları
  • Hınçak ve Taşnak Teşkilatları

Müşterek faaliyetleri sonucu 1880 – 1909 yılları arasında 40’a yakın isyan çıkarmıştır. Bütün ınsanlık dışı yöntemleri kullanarak Türkler üzerine soykırım yapan Ermeniler Hristiyanlık Şuuru ve emperyalist gayelerle yürütülen propaganda sonucu mağdur halk olarak lanse edilmişlerdir.

Ermeni Tehciri

15 Nisan 1915 tarihinde başlayan Van İsyanı tehcir kararının alınmasında en etkili nedenlerden biri olmuştur. Osmanlı devleti 1. Dünya savaşında birçok cephede mücadele etmesinden dolayı, Ermenilerin terör faaliyetlerini Doğu Anadolu bölgelerinde sürdürmesi üzerine Osmanlı devletini bu hususta tedbir almaya zorladı. Bu tedbirlerin ilki 24 Nisan 1915 tarihinde yürürlüğe konan kanunnamedir. Buna göre;

  1. 16-55 yaşlarında bulunan Ermenilerin yurt dışında içeriye girmemeleri, yurt dışına çıkmalarının yasaklanması
  2. Ermenilerin bütün haberleşmelerini Türkçe yapması
  3. Vilayetlerde çıkarılan Ermeni gazetelerin kapatılması

Osmanlı devletini bu kararları almaya zorlayan en önemli husus ise Ermenilerin Doğu Anadolu bölgelerinde gerçekleştirdikleri katliamlardır. Ermeni terör örgütü üyelerinin gerçekleştirmiş oldukları katliamları delil ve belgeler ile bilgilerinize sunacağız;

1915 yılının başlarında şiddetlenen Ermeni saldırıları, 3 / 4 Nisan 1915 gecesi Van vilayetinin Çatak kazasında, 18 Nisanda Bitlis’te ve 20 Nisanda Van’ın merkezinde vahşi katliamlarda bulunmuşlardır. Sadece Van ve çevresinde 40 binden fazla Türk katledilmiştir. Ayrıca 80 bin Türk canlarını kurtarmak için şehri ve bölgeyi terk etmek mecburiyetinde kalmıştır.

Asala Terör Örgütü

20. Yüzyılın son çeyreğinde başta Türk diplomatları olmak üzere birçok sivilin hayatını kaybetmesine yol açan Ermeni terörünün başat gücü olan ASALA 20 Ocak 1975 tarihinde kurulmuş önderleri ise Agop Agopyan, Monte Melonyan ve Ara Toranyandır. Marksist bir örgüt olan asalanın hedefi Türkiye’den toprak kopararak bunu Sovyet Ermenistan’a katmak, bu Arada asılsız soykırım iddialarını da Türkiye’ye kabul ettirmekti. 1970’li ve 1980’li yıllarda genelde Türk hedeflere karşı saldıran ASALA bu süre zarfında 42 Türk diplomatı şehit etmiştir.

Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan

Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan “Dağlık Karabağ sorunu” Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) döneminde başlamıştır. Sovyetler Birliği’nin Kafkasya bölgesini tamamen işgalinden sonra yaşanan zorunlu göç hali Karabağ bölgesindeki demografik yapıyı, Ermenilerin lehinde değiştirmiştir. Fakat Sovyetler Birliği 1936, 1977 ve 1981 anayasalarında “SSCB’nin Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Hakkında Kanun” ile Karabağ bölgesinin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde (SSC) olduğunu tescillemiştir.

Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği anayasasında belirtilen hükümlere uymamakla birlikte Fransa’da kurduğu “Karabağ Komitesi”yle faaliyetlerine siyasi zemin oluşturmak üzere akademik çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmaların tesiri SSCB Başkanı Mihayil Gorbaçov’a kadar uzanmıştır. Öyle ki Fransa’da yayınlanan Yumanite dergisinde A. Aganbekyan’ın “Dağlık Karabağ Ermenilerin isteklerine bağlı olarak Ermenistan ile birleşmesinin doğru olacağını yazmıştır.” 18 Kasım 1987’de Mihayil Gorbaçov, A. Aganbekyan’ı Kremline davet ederek bir görüşmede bulunmuştur. Bu görüşme sonucunda Dağlık Karabağ arazisini Azerbaycan’dan koparıp Ermenistan’a dahil edilmesi için söz vermiştir. Bu söz yasal olarak gerçekleşmemiştir. Ancak Ermenilerin illegal faaliyetlerine zemin ve güç hazırlamıştır.

13 Şubat 1988 yılında Azerbaycan SSC içerisindeki Dağlık Karabağ bölgesi Hankendi’de yaşayan Ermeniler, bölgenin Ermeni SSC’ye bağlanması için isyan başlatmıştır. 20 Şubat 1988’de Ermeni temsilciler tarafından olağanüstü gerçekleşen Dağlık Karabağ Ulusal Konseyi toplantısında bölgenin Ermenistan ile birleşmesi yönünde karar almıştır.

M-r Ali Onur Kara

SSCB Yüksek Konseyi 23 Mart 1988’de Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılma isteğini kabul etmemiştir. Fakat SSCB’nin bu kararından sonra Ermenistan, 15 Haziran 1988’de Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yönünde karar alarak yaşanılan gerginliği tırmandırmıştır. Yaşanan gerginlik neticesinde Kremlin 21 Eylül 1988’de Dağlık Karabağ Bölgesinde sıkıyönetim ilan etmiştir. Ancak ilerleyen süreçlerde Ermenistan, 1 Aralık 1989’da Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleştiğini ilan etmesiyle kriz yeni bir boyut kazanmıştır. Emeniler ve Azerbaycan Türkleri arasındaki gerginlik 1990’a kadar devam etmiştir. Azerbaycan halkı bu olaylara tepki göstermiş ve 20 Ocak 1990’da SSCB, Azerbaycan üzerindeki etkinliğini kaybetmemek adına Bakü’de konuşlandırdığı askeri birliklerini halkın üzerine sürmüştür. Dağlık Karabağ sorunu Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermeniler tarafından 3 Eylül 1991’de “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin ilanıyla farklı boyut kazanmıştır.

Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ sorunu çözülmediği için devam etmiştir. Nitekim Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesine sürdürdüğü saldırıları SSCB’nin dağılmasından sonra arttırmış, 26 ve 27 Şubat 1992 yılında Hocalı’da soykırıma dönüşmüştür. Ermeniler gerçekleştirdikleri saldırılarla Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir. Sadece Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlı, tam 613 kişi işkence edilerek hayatını kaybetti 487 kişi de sakat bırakıldı. 1275 kişi ise yine çocuk, kadın, ihtiyar, genç ayrımı yapılmaksızın esir alınarak, akıl almaz işkencelere, insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılmıştır. Bugün dahi hala 155 kişinin akıbeti bilinmemektedir. Ermeni kuvvetleri Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Kubadlı ve Zengilen gibi kentleri işgal etti. 1 milyona yakın Azerbaycan Türk’ü Dağlık Karabağ bölgesinden zorunlu olarak terk etmiştir. Yaşanılan olaylara karşı Dünya Devletleri bu çatışmayı önleyici ve çözüme kavuşturmak amacıyla girişimlerde bulunmuştur.

Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçekleşen Dağlık Karabağ Savaş sonucunda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin müzakereler yapmıştır. 26 Mart 1992’de AGİT Minsk Grubu faaliyete başlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de 1993 yılında kabul ettiği 4 kararla Dağlık Karabağ’da ki silahlı çatışmalara ve Azerbaycan toprak bütünlüğünün dokunulmazlığını sağlamaya çalışarak olayların barışçıl yoldan çözüme kavuşturulmasını amaçlamıştır.  12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı kararda, sorunun barışçı yollarla çözümlenmesi çağrısının ötesinde, Azerbaycan’ın egemenlik haklarını ve ülke bütünlüğünü tehdit eden Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü yeniden teyit edilmiş, ayrıca sınırların dokunulmazlığı ilkesi konusunda da “güç kullanarak ülkenin genişletilmesinin kabul edilemeyeceği” vurgulanmıştır. 5 Mayıs 1944’de taraflar arasında Bişkek’te ateşkes sağlanmıştır. Bişkek protokolüyle geniş çaplı saldırılar ve operasyonlara son verilmiştir. Fakat tam netice sağlanamamıştır. Azerbaycan savunma konumundayken Ermenistan saldırgan ve işgalci durumunu devam ettirmiştir.

M-r Sezgin L.

2014’ün Ağustos ayında 20 yılın en kanlı çatışmalar yaşanmıştır. Dağlık Karabağ sınırında iki gün süren çatışmalarda 13 Azerbaycan askeri şehit olmuştur. Ermenistan Savunma Bakanlığı da 20 askerin öldüğünü açıklamıştır. 2016 yılında da Ermeni kuvvetleri sınır hattında bulunan Azerbaycan birliklerine ve sivil halka ateş açarak saldırmıştır. Saldırı sonunda Ermeni birlikleri önce geri püskürtülmüş daha sonra da Azerbaycan birlikleri 25 yılın ardından ilk kez toprak kazanımı elde etmiştir.

2020 yılının Temmuz ayında daha önce Ermenistan saldırmadığı Tovuz bölgesine ağır silahlarla ve roketlerle saldırmıştır. 27 Eylül 2020’de çatışmalar Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasıyla çatışmalar tekrar başlamıştır. Çatışmada Azerbaycan ordusu karşılık vererek işgal altında bulunan Cebrayil, Fuzuli, Sugovuşan ve birçok köy geri alınmıştır.

Dağlık Karabağ Sorunu, her ne kadar özünde Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir problem gibi görünse de hem tarihi bağlar hem de coğrafi yakınlık bağlamında Türkiye’de dolaylı olarak konuya taraf durumundadır. Türkiye’nin Dağlık Karabağ Sorununa yaklaşımı, Türkiye-Azerbaycan ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri bağlamında değerlendirilebilir. Fakat atlanmaması gereken bir ilişki ağı ise Türkiye-Rusya ilişkileridir. Yaşanılan Dağlık Karabağ problemiyle ilgili olarak gerek AGİT gerek BM ve diğer uluslararası kurumlar tarafından Azerbaycan ile Ermenistan arasında ki gerilimin düşürülmesi yönünde yapılan çağrı kalıcı bir çözüm sağlayamamaktadır. Dolayısıyla ileriki dönemlerde Ermenistan’ın saldırgan tutumlarının devam etmesiyle çözümsüzlüğün devamı olası görünmektedir.

Read Previous

Dünya genelinde Kovid-19 vaka sayısı 40 milyonu aştı

Read Next

Son 24 saatte 428 yeni vaka, 10 ölü